TAŞKÖPRÜLÜ' YÜ BİLİN Mİ?
Otobüsteki yaşlı adam yanindaki koltuğu açtı, bana oturmami işaret etti. Teşekkür edip koltuğa geçtim.
Adam nefes nefeseydi. Soluk almada zorlanıyordu. Yüzü adeta şişmişti. Elinde bir bohça, bohçada muhtemelen yol azığı vardı.
Okudum adamın yüzünden. Adam müthiş yalnızlık hissediyordu. Bu korkunc Istanbul kara ormanında tanıdık , dost bir insan yüzü arıyordu. O yüz bendim . Bir köylüsünü görmüş gibi oldu.
Memleketimi sordu. Kendisi de Taşköprülü'ymüş . Madende yirmibeş yıl çalıştıktan sonra emekli olmuş.
Kalp ameliyati için gelmiş İstanbul'a.
“Bilir misin Siyami ‘yı dedi. “ Nasıl bilmem mi Siyami Ersek ‘ı '' dedim.
Birden daldım.Geçen seneydi. Siyami Ersek’ te kalp piline bakıyordum.
Güvenlikçi beni pazartesiye yönlendirmişti.
Pazatesi günü gittim.Aradığım pil firmasının elemanıyla karşılaştım . Pilin markasını, özelliklerini sayıp döktüm.
Belediye temizlikçisine benzeyen tombul eleman iri yarı bir adamdı. Otuz ya da kırk yaşındaydı.Ağır bir takım çantası taşıyordu.Turkuvaz bir tulum giymişti . Ve “ Sen ne dersen de, Dünya umurumda değil ” havasındaydı.
Beni lakayt dinledikten sonra “ Tam üstüne bastın. Sorduğun malı ben veriyorum Siyami'ye ” demişti.
Ona göre pilin maliyeti beş altı bin dolar civarındaydı. Mal toptan veriliyordu hastaneye.
.“ Gene de sen bir fatura kismina sor , şimdi yanlış konuşmayayım “ dedi.
Pazartesi oldu. “ Fatura” kısmına gittim. Burada kendilerini hastane dünyasından soyutlamış Iki mutlu hanımefendi memure bir takım kağıtlarla uğraşıyorlardı.Gülerek beni “ hoş geldin “ ile karşıladılar. Nezaket ve nezahet uzerlerine sinmisti sanki . Birlikte gülüp birlikte konuştular. İçimden ; “Allah bunlar gibi personeli her hastaneye nasip etsin ve sahiplerine bağışlasın ” dedim. Onlar sanki içimden geçenleri bilmiş gibi gülmüşlerdi.
Anlattıklarına göre sigortadan “uygunluk raporu” götürdüğümde devlet maliyetin tamamını karşılıyor, “ bir kuruş “ bile almıyormuş.
Taşköprülü , söylediklerimi onayladı. “Doğru, Devlet bir kuruş bile almaz ” dedi.
Oysa özel bir hastane bu pil için benden yüz bin lira istiyordu...
Hatıralarda geçişler kolay olur...Ankara’ da, Dışkapi’ dayim. Hastanenin dışı hastalar ve simit ve soğuk su satanlarla dolu.Yirmi yıl öncesinin Ankara’ nin göbeğindeki meşhur Dışkapı Sosyal Sigortalar Hastanesi’nedeyim.
Bir mahşeri kalabalıkta,dar bir salonda buldum kendimi. Kemal genel müdürdü o zamanlar. Mekan sanki bir Nazi kampındaki koğuşlardan bir koğuş, hastalar canlı cenazeye dönmüş birer mahkum, görevliler acımasız birer gardiyandı sanki. Elden ele uçuşan evraklar diger evraklara karisiyor , kayboluyordu.
Kaybolan evrakın akıbeti sil baştan ertesi gün araştırılıyordu.
Kurulu düzenin kahredici bir çilesiydi bu. Günler günleri izliyor kaybolan evrak ardında ile hastalar kendileri de bir meçhule karışıp gidiyorlardı. Tedavi ? Tedavi bir hayaldi.
Avutmaydi. Umuttu fakirin ekmeğiydi verilen...
Taşköprülü , “ Bilmem mi Dışkapı’ yı “ dedi.
Karısı ölmüş. Biri oğlan biri kiz Iki çocuğu kalmış. Kızı bir madenciyle evlenmiş. “ Oğlan? O da mı madende? “ dedim . “Hayır, o kömüre inmedi “ dedi; “Okudu mühendis oldu”
Koah hastalığı yüzünden ameliyata almıyorlarmış. Siyami’de sansini denemeye gelmiş.
“Nasıl? “ dedim. “ Nasil olacak ? Maden... Sigara... dedi.
“ Her ikisi de. Sonunda sağlığım gitti “ dedi.
Otobüsten inerken hüzünlüydüm. Yorgundum. Yorgun olmasaydım, adama hastaneye kadar arkadaşlık edip dönecektim. Ancak “Allah yardımcın olsun” diyebildim.
Durakta indim. Otobüs hemen kalktı.
Bütün bu konuşmalar , bir otobüste, iki durak arasında yaşanmıştı.