CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

TAŞKÖPRÜLÜ' YÜ BİLİN Mİ?

Otobüsteki yaşlı adam  yanindaki koltuğu  açtı,  bana oturmami işaret etti.  Teşekkür edip koltuğa geçtim. 

 

Adam nefes nefeseydi. Soluk almada zorlanıyordu. Yüzü adeta  şişmişti. Elinde bir bohça,  bohçada muhtemelen yol azığı vardı.

 

Okudum adamın yüzünden. Adam müthiş yalnızlık hissediyordu. Bu  korkunc Istanbul kara ormanında tanıdık , dost bir insan yüzü arıyordu. O yüz bendim . Bir köylüsünü görmüş gibi oldu.

 

Memleketimi  sordu. Kendisi de  Taşköprülü'ymüş . Madende yirmibeş yıl çalıştıktan sonra emekli olmuş.

 

Kalp ameliyati  için  gelmiş  İstanbul'a.

 

 “Bilir misin Siyami ‘yı dedi.  “ Nasıl bilmem mi  Siyami Ersek ‘ı ''  dedim.

 

Birden daldım.Geçen seneydi.  Siyami Ersek’ te kalp  piline bakıyordum.

 

Güvenlikçi beni pazartesiye yönlendirmişti. 

 

Pazatesi günü gittim.Aradığım  pil firmasının elemanıyla karşılaştım . Pilin markasını, özelliklerini sayıp döktüm.

 

 Belediye temizlikçisine benzeyen   tombul eleman iri yarı bir adamdı. Otuz ya da  kırk yaşındaydı.Ağır  bir takım çantası taşıyordu.Turkuvaz bir tulum giymişti  . Ve   “ Sen ne dersen de, Dünya umurumda değil ” havasındaydı.  

 

Beni lakayt  dinledikten sonra  “ Tam üstüne bastın. Sorduğun  malı  ben veriyorum  Siyami'ye ”  demişti. 

 

Ona göre pilin maliyeti beş altı bin dolar civarındaydı. Mal toptan veriliyordu hastaneye.

 .“ Gene de sen bir fatura kismina sor , şimdi  yanlış konuşmayayım “ dedi.

 

Pazartesi oldu. “ Fatura” kısmına  gittim. Burada kendilerini hastane dünyasından soyutlamış  Iki mutlu hanımefendi memure bir takım kağıtlarla uğraşıyorlardı.Gülerek  beni  “ hoş geldin “ ile karşıladılar.  Nezaket ve  nezahet  uzerlerine sinmisti sanki . Birlikte gülüp birlikte konuştular.  İçimden ; “Allah bunlar gibi personeli her hastaneye nasip etsin ve  sahiplerine bağışlasın ” dedim. Onlar sanki içimden geçenleri  bilmiş gibi gülmüşlerdi.

 

Anlattıklarına göre  sigortadan  “uygunluk raporu” götürdüğümde devlet maliyetin tamamını karşılıyor, “ bir kuruş “ bile almıyormuş. 

 

Taşköprülü , söylediklerimi onayladı. “Doğru,   Devlet bir kuruş  bile almaz ” dedi. 

 

Oysa özel bir hastane bu pil için benden yüz bin lira istiyordu...  

 

Hatıralarda geçişler kolay olur...Ankara’ da, Dışkapi’ dayim. Hastanenin  dışı hastalar ve simit ve soğuk su satanlarla dolu.Yirmi yıl öncesinin Ankara’ nin  göbeğindeki meşhur  Dışkapı  Sosyal Sigortalar Hastanesi’nedeyim. 

 

 Bir mahşeri kalabalıkta,dar bir salonda buldum kendimi. Kemal genel müdürdü  o zamanlar. Mekan sanki bir Nazi kampındaki koğuşlardan bir koğuş, hastalar canlı cenazeye dönmüş birer mahkum,  görevliler acımasız birer gardiyandı sanki. Elden ele uçuşan evraklar diger evraklara karisiyor , kayboluyordu. 

 

Kaybolan evrakın akıbeti  sil baştan ertesi gün araştırılıyordu. 

 

Kurulu düzenin kahredici bir çilesiydi bu. Günler günleri izliyor kaybolan  evrak  ardında ile hastalar kendileri de bir meçhule karışıp gidiyorlardı. Tedavi ?  Tedavi  bir hayaldi.

 

Avutmaydi. Umuttu fakirin ekmeğiydi verilen... 

 

Taşköprülü , “ Bilmem mi Dışkapı’ yı “ dedi. 

 

Karısı ölmüş. Biri oğlan biri kiz Iki çocuğu  kalmış. Kızı bir madenciyle  evlenmiş.   “ Oğlan?  O da mı madende?  “ dedim . “Hayır, o kömüre inmedi “ dedi;  “Okudu mühendis oldu” 

 

Koah hastalığı  yüzünden ameliyata almıyorlarmış. Siyami’de  sansini denemeye gelmiş. 

Nasıl? “ dedim. “ Nasil olacak ? Maden... Sigara... dedi. 

 

Her ikisi de. Sonunda sağlığım gitti  “  dedi.

 

Otobüsten inerken hüzünlüydüm.  Yorgundum. Yorgun olmasaydım, adama  hastaneye kadar arkadaşlık edip dönecektim. Ancak  “Allah yardımcın olsun” diyebildim. 

 

Durakta indim. Otobüs hemen kalktı.

 

Bütün bu    konuşmalar  , bir otobüste, iki durak arasında yaşanmıştı.  

 

 

 

<