CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

TERK EDİLMİŞ EV...

Hava sıcak mı sıcaktı.

Kendimi eski eve zor attım. Eşyalar, hatıralar yerlerde sürünüyordu.

Hiçbir şeyde gözüm yok!..Gençliğim, geçip gitti buradan.Kala kala aynada

tanıyamadığım bir yüz kaldı...

Umurumda değil ; sert karton kapağı kırılmış fotoğraf albümündeki eski resimler feryat

ediyor;

-Lütfen bizi ayak altından kaldır, bir zamanlar bize önem verir yüzümüzü okşardın...

Kulak vermedim ayağımla kenara ittim.

Elim, yüzüm kan ter içinde. Lavabonun musluğunu açtım. Musluk öksürdü, tükürdü,

boğazını temizlemeye çalıştı; sonunda çamurlu bir bardak su aktı. Sonra sesi soluğu kesildi.

Su çamurlu da olsa elimi ıslattım. Boğazım kurumuş. Çalışmayan buzdolabının bir

köşesinde unutulmuş sürahideki su bana uzaktan ;

-İçme içme, benden sana hayır yok! dedi.

Haklı. Yapacak bir şey yok. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslanmakla yetindim.

Eski evdeki eski günlerin hayalleri bugünlerde yaşadığımız çöl sıcağında eriyor.

Pencereden baktım küçücük yavru bir kedi susuzluktan can veriyor .

Klimanın ağzı açık kalmış. Buna göre burada ani bir elektrik kesintisi yaşanmış olmalı.

Kumandayı çalıştırdım. Klima naz hava üflemeye başladı.

Kanepeye yığılı bir kaç eski baskılı kitabı ayağımla yere sıyırdım. Uzandım, yerdeki

yastığı başımın altına koydum.

Bir anda her şeyi, ama her şeyi unuttum; bir zamanlar burada bir aile olduğunu

çocukların odadan odaya koşturup, merdivenlerden üst odaya inip inip çıktığını ; zamanın

elbiseleri , ayakkabıları eskittiğini, dünya iyisi Erol' un ;

-Yazık! Bir ev dağılıyor, deyip gizlice ağladığını ; fotoğrafları dağılmış albümü, her şeyi ,

bu şehrin ve bu şehirde , yaşayanların adlarını bile unuttum...

Yıllardır uyuyamadığım rahatlıktaki bir uykunun serin sularında yıkanıyordum. Her şey

ne kadar durgun , ne kadar sessizdi ...

Geveze televizyonun sesi soluğu tükenmiş, sandalyeler arkasını dönmüş, boşlukta mavi

bir nazar taşı sallanıp duruyor...Her şeyin rengi silik , soluk...

Anılarım eriyor…Ben burada hiç yaşamadım. Terk edilmiş bu eski eve anı mı dayanır?

Hayyam’ın dediği gibi ;

Ev mi dayanır, bu sel yatağına? / Bu rüzgârlı yerde mum mu yanar?..

<