TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ-1
Dünya, ortaya koydukları geceli gündüzlü ‘samimi’ mesai ile, bilgiyi diploma mühründen kurtaran ama aynı zamanda bilgiden güç devşiren toplum mühendislerinin ‘yapay zeka’ dedikleri hegamonik esaretine büyük bir hızla giriyor.
Kurulan bu sistem o kadar düzenli işliyor ki; kıyıda köşede saklananları, kendini bir tenhada unutturmaya çalışanları dahi bulup çıkarıyor ve içine çekip, er geç öğüterek dönüştürüyor.
Bu sayede de herkesin kendi sınırlarında başlayıp bittiği bir dünya, statik, katılaşmış, dolayısıyla da inceliklerini kaybetmiş tabiata bürünüyor. Birbirini görmeden, ötekine dokunmadan, hayatına kimsenin sızmasına, ilişmesine, dokunmasına izin vermeden yaşamaya çalışan bir ürkekler, bir tedirginler, bir korkaklar dünyası adım adım inşa ediliyor.
Bakın bugünkü halimize…
Hemen herkes tek kişilik bir dünyanın ‘ufuksuzluğu içinde’ tutsak durumda. Hayatların neredeyse hiçbir temas noktası kalmamış gibi görünüyor.
Aynı şeyleri, aynı şekilde yapıyor olmanın bize ortak noktalar kazandırdığını sanıyoruz ama herkesin birbirine benzemesinden, tek tip bir hayatın bütün hayatların yerine geçirilmesinden başka bir şey değil bu! Bir anlamda kültür katliamı da denebilir buna. Çünkü hayatlarımızı öznelliğinden arındırarak (onların dünya genelinde “tek kültür” oluşturma değirmenine kendi elimizle su taşırcasına) eni boyu belli tek bir hayat darlığına indirgemiş, birbirimize benzemeye mahkûm etmiş oluyoruz sadece. Biz uyum sağladıkça da insanın öznelliği, her insanın kendine has karakteri adım adım yok ediliyor.
Aslında tablo ‘görebilen kalpler’ için o kadar net ki…
Bugün yaptığımız şeylerin büyük bir kısmını herkes yapıyor diye yapıyor muyuz? Evet!
Alışkanlıklarımızı, meşgalelerimizi, zevklerimizi, ihtiyaçlarımızı, sevdiklerimizi, sevmediklerimizi belirlerken ölçümüz çoğu zaman o ‘herkes’ değil mi? Evet!
Hani nerde bireysel farklılıklarımız? Nereye kayboldu kendi hikâyemiz? Yoklar!
Çünkü bu, öyle şeytanca kurgulanmış bir sistem ki, merak etme ihtimalimiz olan her şey; yine onların ekonomik çarklarını döndürmeye elverecek güdümlü hazırcevaplarla karşılıyor.
Seçenek şansımız yok; zira serbestçe, kafa ve kalp gürlüğüyle meraklarımızın peşinden gitmemize izin vermiyorlar. Bu sayede de ufkumuzu köreltiyor, arayışlarımızı kökünde kurutuyor, düşüncelerimizi seyreltiyor ve duygularımızı sulandırıyorlar.
Nasıl başarıyorlar derseniz, cevabı çok zor değil!
Şuurumuzu zayıflatarak güçleniyorlar. Bizim şuurumuz zayıfladıkça onların kurdukları bu sistem güç kazanıyor!
Rakamların dili ile baktığımızda aslında sözünü ettiğim bu mühendislikteki şeytani zekayı anlayabilmek çok zor olmuyor;
Zira ‘Dijital Türkiye 2019’ raporuna göre, ülkemizde yetişkinlerin %98’i cep telefonu, %77’si akıllı telefon kullanıyor. Aynı rapora göre 2019 rakamlarına göre 52 milyon sosyal medya kullanıcısı var, bunların 44 milyonu bağlantılarını mobil cihazlar üzerinden kuruyor ve her gün internette geçirdikleri süre 7 saat 15 dakika, sosyal medyada geçirilen süre ise 2 saat 46 dakika.
(Devam edecek)