TOPRAGA DÖNMEK
İnsanoğlunun toprak sevdası yaratılıştandır. Topraktan gelmek ve toprağa dönmek.
Toprağı vatan bilmek, uğruna can vermekten çekinmemek…
Ekmek, dikmek ve toprakla haşır neşir olmak uzun yıllar Türk toplumu için vazgeçilmez oldu ama Sanayi devrimiyle birlikte bütün dünya ile birlikte tarım ve ziraat önemini yitirmeye başladı.
Elbette en önemli etken yanlış tarım politikaları olmuştu. Miras yoluyla bölünen toprak ekip biçene yetmez hale gelmiş, köyden kente göçü hızlandırmıştı.
Devlette bir nevi bu göçü teşvik ediyordu.
Özellikle büyük şehirler köyden kente göçte en büyük nasibini alıyor, gecekondu sayesinde köykentler oluşmaya başlıyordu.
Köyde tarlasını üçe beşe bakmadan satıp, yorganını sırtlayan Anadolu insanı, bir fabrikada işçi olarak çalışmak için birbiriyle yarışır hale gelmiş, büyük şehirlerin esaretine teslim olmuştu. Her şeyini sattığı için köye de dönememiş, zor şartlar altında yaşam mücadelesi vermişti.
Büyük şehirler dolmuş taşmış, yaşanmaz hale gelmiş, büyük şehirlerdeki tarım arazilerine koca koca binalar dikilir olmuştu. Devletin boş arazileri gece kondu yağmacıları, diğer araziler inşaat rantçıları tarafından yağmalanıyor ve buna kimse ses çıkarmıyordu. Hem köydeki, hem büyük şehirlerdeki tarım arazileri bir şekilde yok oluyordu göz göre göre.
Köyler gün geçtikçe boşalıyor, şehirler büyükşehir oluyordu.
Bir de tarımdaki ithalat politikası iyiden iyiye köylüyü ve çiftçiyi vurmuştu. Tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmişti.
En verimli tarım arazileri üzerine fabrikalar yapılıyor, gökdelenler yükseliyordu.
Dünyadaki gelişmiş ülkelerin bir çoğu bu tehlikeyi anlayarak çeşitli tarım politikalarıyla kötü gidişi durdurmayı başardılar ama biz yıllarca bunu başaramadık.
Son yıllarda uygulanan tarım politikaları sayesinde durumumuz biraz iyileşse de yeterli değil. Nüfus arttıkça ihtiyaçlar çoğalmakta. Ve bizim topraklarımız hala bu ihtiyaçları karşılayabilecek hatta dünyaya yetecek kadar verimli. Bunun kıymetini iyi bilmemiz lazım.
Yerli tohuma önem vermek, organik tarıma geçmek ve geliştirmek, üretimi artırmak zorundayız.
Sıkışık şehir hayatını değil, huzurlu, doğal köy hayatını özendirmeliyiz
Nüfusu kentlere değil, çeşitli teşviklerle, bedava (sadece tarımda kullanılmak ve başka türlü asla kullanılmamak, bölünmemek şartıyla) çitçiye toprak vererek köylerde yoğunlaştırmamız gerek.
Son günlerde duyduğum haberlerin en güzeli Tarım ve Orman Bakanlığımızın çalışmalarıyla 1000000 dekar arazinin 16 bin çiftti aileye dağıtılmış olması ve hala dağıtımın devam etmesi.
Gelecek tarımın gelişmesine ve büyümesine bağlı, çünkü dünya böyle giderse açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Eğer biz önce davranır ve bu gerçeği görürsek dünyanın en şanslı ülkesi olabiliriz.
Korona virüs sayesinde bir kez daha anladık ki, her şeyden vazgeçilebilir ama yemeden içmeden vazgeçemeyiz. Yaşamımızı sürdürebilmemiz için yemek ve içmek olmazsa olmazımız.
Bir taraftan sanayimizi, teknolojimizi geliştirirken tarımı öldürmemek ve hiç olmadığı kadar tarıma da önem vermek ve geliştirmek durumundayız.
Aşık Veysel ne güzel demiş:
“Dileğin varsa iste Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Haktan
Benim sadık yarim kara topraktır.”
Kısaca toprağa dönmek zorundayız.