SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

TRAFİK İŞKENCESİ NE DURUMDA?

Trafik konularında uzman bir gazeteci olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Yol ve ulaşım sorunlarını 60 yıldan beri gündemde tutan çabalarımı hala devam ettirmekteyim. Şoför mesleğinin gelişmesinde ve yeni yasaların parlamentodan çıkmasında uzun bir geçmişe sahibim. Kamuoyunu bu konularda uyanışa ve trafik önlemlerine hazırlayan yazılarım, tarihi arşivlerde önemini korumaktadır.

Şimdi, bu konuların tarihi geçmişine dalmadan geçmişten sıyrılıp günümüzün çarpık olaylarına bakalım.

Yarım asır önce Milliyet Gazetesi’ndeki seri yazıların bir bölümünde bazı bakanlıkların birbirlerinin görev alanları içinde trafikle, çatışan zıt kararlarla sorunu çıkmaza düşürdüklerini belirtmiştim. Bayramlarda, sadece Gazeteciler Cemiyeti’nin patentinde kamuoyuna sunulan yüksek trajlı “Bayram” gazetesinde bir keresinde şöyle dokunmuştum:

“TRAFİK İŞKENCESİNE BOYUN EĞEN BİR TOPLUMUZ..”

Geçmiş hükümetler döneminde genellikle karayolları ağırlıklı bir taşımacılık politikaları izlendi. Ulaşım hızlı bir gelişme gösterdi. Taşımacılıkta yollara sağmayacak ölçüde kapasite artışı oldu. Bütün bu plansız büyümeler sonucunda rekabet yarışı doğdu. Mal ve üretim karşısında tonaj dışında yüklemeler yapan araçlar, karayollarında kazalara da neden oluyordu. Taşımacılıktaki rekabeti bastırmak için tonaj ağırlıklarını ölçen kantarlar devreye sokuluyordu. Ulaştırma ve İçişleri Bakanlıklarının denetimleri, koordinasyon yetersizlikleri başarılı olamıyordu. Kazalarla karayolları kan gölünü andırırken toplumun da yüreği devamlı kanıyordu.

Trafiğin içindeki sorumlu kurumları, sık sık göreve davet eden yazılarımdan birinin başlangıç bölümünde şöyle yazıyordu:

“Türkiye radyo ve televizyonları her gün savaş bülteni sunarcasına bir çok kişinin ölümünden ve yaralanmasından söz etmektedir. Gazete ve dergilerimiz baş sayfalarında korkunç trafik kazalarının dehşet veren resimlerini sergilemekte ve öldürücü bilançolarını sunmaktadır. Basınımız ve yetkililerimiz “Trafik anarşisi”, “Trafik Cehennemi”, “Trafik Meydan savaşı”, “Trafik Depremi” gibi dramatik deyimleri, güncel konuşma diline yerleştirme alışkanlığını sürdürüyordu.”

Geçmiş tarihlerde ülkemizde saat başına birkaç kişi ölmekte, yüzlerce vatandaş karalanmaktadır.. Yani, trafik ejderhası ile savaş halinde idik..

Zaman durmuyor, hızla ilerliyor.. Hastane kapılarında, cami avlularında yüreğimizi sızlatan trafik faciaları, son yıllarda hissedilir bir düşüşe geçti. Bakanlıklar “Buyruk üretme2 alışkanlıklarında kurtarılan özellikle, son yıllarda İçişleri Bakanlığı, koordine bir çalışma organize hale getirdi.

Bu yazılarımın yayınladığı günlerde gelecek neler getirecek diye beklenti halindeydik..

Bugünlere baktığımızda taşımacılıktaki karayolları yoğunluğu birden azaldı. Ulaştırma maliyetler büyüyünce ve akaryakıt zamları, gelirle gideri taşıyamayacak boyutlara erişince, karayolları bir tenhalığı büründü. Bunun etkileri büyük kentlerin caddelerinde de görülmeye başlandı. Yakıt giderlerine para ayıramayan araç sahipleri, “bütçelerinin frenine” basınca, caddelerin trafik yoğunluğu azaldı.. Kentlerin ana yolları “Nefes alınacak” bir ortama büründü..

İşte, o günlerden bugünlere neler kaldı diye düşünürsek, trafik keşmekeşine boyun eğilmediğinin resmi ortaya çıkmış bulunuyor..

Trafik mücadelesine “pahalılık ve yatık zamları” çok şeyler anlatıyor.. Ama, dünya yüzünde trafik kazalarını sıfıra indirmek için hiçbir önlemin bulunamayacağı da unutulmamalıdır.

Sağlıklı kalmak en büyük kazançtır..

<