SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

TRAFİKTE SOYLU ÖNLEMLER..

Türkiye’de trafiği ilk uyandıran ve sorunları üzerinde kamuoyu oluşturan genç bir gazeteci idim.

Takvime bağlamak isterim: Tarihler 1950’den sonraki dönemlere aitti.

Daha o zamanlar, trafik tam bilinmiyordu. Yollarda araç sayısı azdı.

Elinize bir yumurta alıp, Beyazıt’tan yola bıraktığınız vakit, hiçbir araç engeline takılmadan Aksaray’a kadar yuvarlanırdı..

İstanbul’da tarihi caddelerin kavşak noktalarındaki görevli polislerin şapkaları ve eldivenleri beyazdı. Araçların geçişlerini düdüklerle sağlarlardı. Şehirler büyümeye ve ulaşım araçları çoğalmaya başlayınca trafik hizmetleri de birden önem kazandı.

“Polis düdüğünden kırmızı ışığa” geçildi.

Yıllar yılları kovaladı. Trafikteki sorunlar da kademeli olarak yükselişe geçti. Trafik canavarı gelip Türkiye’nin yollarına oturdu. Karayollarımız kararmakla kalmadı, amansız kazalar nedeniyle, kan gölüne döndü. Feci trafik kazaları milletin başına bela oldu.

Uzatmayalım, devlet önlemler için yönetmelikler, kanunlar çıkarıyordu. Fakat, yollarımız birer “mezbaha” görünümünden kurtarılamıyordu. Alt yapı hizmetlerine varıncaya kadar her girişim yetersiz kalıyordu. Uzman kadrolar yetiştirilemiyordu. Üniversitelerde “trafik kürsüleri” kurulması düşünülmüyordu. Kazalar tırmandıkça, insan gövdeleri, kollar bacaklar kavruldukça yatıştırıcı konuşmalar yapılıyordu.

İktidarlar, hükümetler değişiyor, gene de trafik önlemleri için bir arpa boyu yol alınamıyordu. Konuyu güncel takibe alan gazetelerdeki yazılarım, ilgililerin kulağında “ninni” etkisinden başka işe yaramıyordu.

“Trafikte çözüm öneren çok, uygulayan yoktu.”

Kangren haline dönüşen bu olaylardan her Cumhurbaşkanı üzgündü, her Başkan üzgündü, her Millet Meclisi Başkanı üzgündü, her parlamenter üzgündü Öğretim kurumlarının üyeleri üzgündü. Evinden çıkan, işinden dönen insanlarımızda, “selametle varış” duyguları yaşanırdı. Çünkü, sıklıkla kazalar devam ederdi.

Yarım asırdan fazla bu konularda uğraş veriyorum. Günlük gazetelerdeki araştırmacı yazılarım bir kenara; asıl önemlisi 48 yıl kesintisiz yayınını sürdürdüğüm “Şoför ve Trafik” dergisi de aynı kısır döngü içinde kalıyordu. Bilgim ve öncü çabalarım bana bol bol ödül yağdırıyordu. Fakat türlü “Trafiğe Gülümse Türkiye…” gerçeğini kimseye aşılayamıyordum. Bundan yana dertliydim.

Hatta, Cumhuriyetin 50’nci yılında, “Türkiye’de Otomobiller ve Şoförler adlı belgesel bir kitabı, Ord. Prof. Sulhi Dönmezer ile birlikte hazırlamıştım. Aradan geçen bunca sürede bakıldığında hala bilimsel araştırma düzeyinde hiçbir kitabın yayınlanmadığı görülür.

Geçtiğimiz günlerde, akıllı telefonuma şöyle bir mesaj düştü:

“Artık trafikte geçiş üstünlüğü yayalarda. Sürücüler kavşak giriş ve çıkışlarına, yaya ve okul geçitlerine yaklaşırken yavaşlamalı. Buralardan geçen yayalara durarak geçiş hakkını vermelidirler. ÖNCELİK HAYATIN, ÖNCELİK YAYANIN.” Bu duyuru İçişleri Bakanlığından yapılıyordu. Trafik bilincini öne çıkaran bir uygulamadan bahsediliyordu.

Trafiği yeni bir yapılandırmaya kavuşturmak için geçmişte önlemlerle uğraşan bürokrasinin ağır topları, gözümün önünden gelip geçti. Sorunlar yumağının ucunu neden bulamamışlardı? Kulağı tersinden gösteren bir alışkanlığı aşamadıkları için mi?

Alfabenin (A) harfi sıralamanın hep başındadır. Şimdiki yeni yaya uygulamaları, alfabedeki harf düzeneğini yerli yerine oturtacağa benziyor. Trafiğe aktif bir dikkat yükleyecektir.

Şunu da biz hatırlatalım: Bilgileri alfabe kültürüne indirerek öğretmek, hafızada daha kalıcı olur. Buna da, “Trafiğin hafıza kilidinin” açılması denir.

İçişleri Bakanı Soylu, trafik bilincinin uç noktasını görmüş bulunuyor.

Yolu açık olsun.. 

<