ZAFER BENGİ

ZAFER BENGİ

Turhan Aytul’lu, Zeki Sözer’li bir anı...

Gazetecilikte geçmiş yıllarımı çok özlüyorum...

Ağabey kardeş ilişkileri...

Hiç unutmam, “Milliyet”e transfer olurken, sekreterlerden sorumlu (Sekreter: Sayfa düzenleyicisi ve okuyucuya gazeteyi sunan kişi. Yani gazetenin bel kemiği) rahmetli Turhan Aytul benimle konuştu ve yine rahmetli Abdi İpekçi’ye beni tanıştırdı.

Rahmetli Turhan ağabey bir virtüözdü. 2 dakikada sayfayı devirir ve o günkü şartlara rağmen, bambaşka bir gazete yapardı. Herkes de, hızlına hayrandı...

Tek kötü alışkanlığı içkiyi, sigarayı çok sevmesiydi.

Rahmetli beni de çok severdi. Her zaman bana, “Bir sorunun olursa bana gel. İdareye gitme” derdi...

3-5 yıl sonra Abdi İpekçi vuruldu. Gazetenin başına rahmetli Turhan ağabey geçti. Onunla anım büyüktür. “Milliyet” onun yönetimindeyken, bir gece MSP’nin Konya mitinginde olaylar çıktı.

Rahmetli Aytul, o gece Haber Müdürümüz Zeki Sözer ağabeyle, yine rahmetli Mete Akyol’un evinde yemek yiyor ve içkiyi yine kaçırıyordu. Kendisini haber için aradım. Bana içkinin dozu kaçmış bir vaziyette, “Tamam. Manşet” dedi. Ben de “Manşet de, başlığı nasıl atalım?” diye sordum. Hemen saçma sapan bir cümleyle, “MSP’nin Konya mitinginde olmaz şeyler oldu!” dedi. Ben de kendisine, “Turhan ağabey böyle başlık olur mu?” diye sorunca, bana alkollü şekilde küfür etti ve, "Sen benden daha çok yetkilisin p.....k" dedi... Ben de aynı şekilde küfür salladım ve telefonu kapattım.

Biraz sonra orada olan ve durumu bilen Zeki Sözer ağabeyim beni aradı ve, “Sen Turhan’a bakma bildiğin gibi yap!” dedi.

Ben ertesi gün gelir gelmez Abdi İpekçi’nin makamına yerleşen Turhan ağabeyin odasına daldım. Ve, “Seni severim ama bana küfür edemezsin” diye bağırdım.

O da bana, “Ben sana nasıl küfür ederim. Sen beni en iyi tanıyan kişisin. Seni ne kadar sevdiğimi bilirsin. Sen yanlış hatırlıyorsun. Otur birlikte 40 yıl hatırı olan kahveyi içelim” dedi...

Bu sözleri beni derinden etkiledi...

Kahveyle barış çubuğu içtik, öpüştük!

Küfürün kaynağının alkol olduğunu anladım...

***

Bu anımı neden anlattım biliyor musunuz?

Benden bir kaç yıl sonra “Milliyet”e transfer olan Zeki Sözer ağabeyimle hem o Frankfurt’tayken, hem İstanbul’dayken çok sık görüşürdük.

2014’de yayımlanan “Halkın Sesinden, İktidarın Borazanına” başlıklı kitabı Zeki Sözer’in ne kadar öngörülü olduğunu ortaya koyuyor!

328 sayfalık bu kıymetli eseri mutlaka okumanız gerekiyor...

Anı Biyografi” olan bu eser, ileriyi gören gözün, ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor! Ayrıca, siyaset-basın ilişkisini...

Kitabın arkasında yer alan “takdim” yazısı, şu cümlelerden oluşuyor:

1927’den günümüze radyo televizyon önce radyo vardı… Ajans haberleri o zaman hayatımıza girdi. Saatler radyoya göre ayarlandı… Eğlence programlarının yanı sıra radyo tiyatrosu, köylü saati kazındı hafızalara… Sonra televizyon geldi… Hepimizi büyüledi ve kısa sürede vazgeçilmezimiz oldu… Evler daha bir şenlendi, siyaset arenası daha bir kızıştı… Darbe yapmak isteyenler önce radyo ya da televizyon binasını ele geçirmek istediler; bildirilerini duyururlarsa darbeyi gerçekleşmiş saydılar… Bu arada tabii ki dürüst ve bağımsız yayın yapmaya çalışan gazeteciler vardı ki, her iktidar onların özgürlük alanını biraz daha kısıtladı. İşte o gazetecilerden biri olan Zeki Sözer, TRT’de geçirdiği 12 yılın öyküsünü kaleme aldı. TRT’nin her iktidar döneminde özerkliğini biraz daha kaybettiğini vurgulayan Zeki Sözer, halkın sesi olması gereken bir kurumun nasıl iktidarların sözcüsü haline getirildiğini gözler önüne seriyor. Acısıyla tatlısıyla, özverili çalışanlarıyla tek kanallı televizyon dünyasını anlatıyor.

Anladınız mı, basınımızın bugünkü durumunu?

<