DOĞAN ÖZKAN

DOĞAN ÖZKAN

Türk-ABD tarihinin dikenleri

Türk ABD ilişkileri ünlü Johnson mektubu ile bozulmuş değil.

Tarihi derinliklerine inerseniz Türk ABD ilişkilerinin hep dikenli olduğunu görürsünüz…

ABD’nin kurulduğu yıllarda,  Akdeniz’e ticaret için giren Amerikan bandıralı gemilere Cezayir paşası izin vermez…

Yüklediği malları satamayan ABD’liler  kurucu başkanları Geroge Washgton’dan çözüm bulmasını isterler.

Bu Türk-ABD ilişkisi her nedense sadece akademik düzeyde kısır bir araştırma çevresinde kalmıştır.

Oysa ABD’liler Türkiye’ye kin tutması çok eski tarihlere dayanıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı bazı sıkıntıların kökeninde Osmanlı Devleti döneminde Türk topraklarında yürütülen Amerikan faaliyetlerinin olduğu kesin bir olgudur.

Bir akademik araştırma şöyle diyor;

 “Osmanlı dönemi Türk - Amerikan ilişkilerini sadece ekonomik boyutta ele almak, “gayri siyasî” olarak nitelemek ve ABD’nin Osmanlı coğrafyası üzerindeki siyasî faaliyetlerini ve gayelerini görmezden gelmek bir yanılgı olacaktır. Böyle bir yanılgı; “Ermeni meselesi”, “misyonerlik faaliyetleri” gibi günümüze değin uzanan meselelerin olduğu gibi; ABD’nin Orta Doğu, Türkistan, Asya ve Türkiye politikalarının da arka planını görmeyi zorlaştıracaktır. Osmanlı Devleti dönemi Türk-Amerikan ilişkileri sadece ekonomik olaylardan ve antlaşmalardan oluşmamaktadır. ABD’nin “Monroe Doktrini’ni” takip ettiği, yani sözde kendini Amerikan kıtasında tecrit ettiği bu yıllar Amerikan misyonerlerinin 1 “II. Dünya Savaşına kadar olan dönemde, Türk-Amerika münasebetleri gayri siyasî, başka bir deyişle ticarî alanda yoğunlaşmıştır

1783’te bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkan ABD kısa sürede kendine özgü yapısını oluşturmuştur. Uluslararası ticarî faaliyetlere öncelik veren ABD’nin ticarî faaliyet alanlarından biride Akdeniz bölgesi olmuştur. O dönemde dünya ticaretinde büyük yere sahip olan Akdeniz’de söz sahibi olmak ABD için oldukça önemlidir. Akdeniz’in ABD için diğer bir önemi de ABD’nin temel ihraç ürünlerinden olan mısır, tuzlanmış balık vb. malların satışında Akdeniz ülkelerinin büyük yer tutmasıdır. O dönemde Akdeniz’de söz sahibi olan Cezayir beyliğinin kendilerinden müsaadesiz dolaşan iki Amerikan gemisini ele geçirmeleri ABD açısından bu beylik ile anlaşma yapmayı zorunlu kılmıştır. ABD, Cezayir Beyliği ile anlaşma (1795) yaptıktan sonra birer yıl ara ile Trablus ve Tunus ile de anlaşma imzalamıştır.

 Anlaşma gereğince ABD, 20 yıl boyunca Cezayir Beyliğine 12.000 altın vergi veya buna eşdeğer özellikle gemi malzemesi vb. mühimmat vermek zorunda kalmıştır.17 ABD’nin Akdeniz’e açılmasında Cezayir, Tunus ve Trablusgarp ile yapılan ticaret anlaşmaları önemli rol oynamıştır. Cezayir ve Tunus beyleri Türk olduklarından Osmanlı Devleti-ABD arasındaki ilişkiler dolaylı olarak başlamıştır. Cezayir-ABD arasında yapılan anlaşmanın metni Türkçe olup, Osmanlı ahidnâme terminolojisi ile yazılmıştır.18 Garp Ocakları, Mağrip Ocakları ve Berberî Ocakları olarak adlandırılan Cezayir, Tunus, Fas ve Trablus eyaletleri ile anlaşma yapan ABD, Batı Akdeniz’de gemilerinin güvenliğini temin etmiştir. ABD bu yol üzerinden Doğu Akdeniz’e  doğru güvenliğini sağladıktan sonra ilerlemiştir. Gerek Akdeniz ticareti gerekse Osmanlı Devleti’nin üç kıtada geniş bir yüzölçümüne sahip olması, ayrıca Osmanlı Devleti'nin jeopolitik, jeokültür ve jeopetrol önemi ABD açısından Osmanlı Devleti ile ilişkiye girmeyi gerekli kılmıştır. Bu doğrultuda ABD XIX. yüzyılın başından itibaren Osmanlı Devleti ile bir anlaşma yapmaya çalışmış ve ülkeye çeşitli heyetler göndermiştir. Amerikan Kongresi’nin 7 Mayıs 1784’te Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve John Adams’ı, ticaret ve dostluk antlaşmaları yapmak üzere  görevlendirdiği ülkeler arasında Osmanlı Devleti de vardı. Bu durum Amerikan tacirlerini yakalayan veya tâciz eden Cezayir gemilerinin Osmanlı Padişahına tâbii olmalarından ileri geliyordu. Zira, Amerika’nın İngiltere ile sulh antlaşması imzalamasından sonra, Amerikan gemileri Akdeniz’de artık İngiliz bayrağının himayesinden mahrum kalmışlardı.”

Bu satırlar Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Yavuz Güler’in yaptığı araştırmadan alınmıştır.

İlişki böyle mi bitiyor. Hayır…

ABD’nin ünlü, özgürlük heykelinin tapusu da Osmanlıya aittir; Osmanlı Suveyş Kanalı yaptırmış kanalın Akdeniz’e açılan noktasına dev  bir meşale yaptırmak istemiştir. Dilekleri Osmanlının gücünü ve ışığını tüm dünyaya göstermektir…

Sipariş, Fransa'nın meşhur heykeltıraşlarından Frederic Auguste Bartholdi'ye verildi. Frederic Bartholdi, Fransa'daki atölyesinde çalışmalara başladı. Heykelin bakır ve çelikten oluşan iskeletini ve mühendislikle alâkalı kısımlarını, Paris'teki kendi adıyla anılan kuleyi yapan Gustave Eiffel ile birlikte tamamladı. Parası Osmanlı Hazinesinden Padişah Abdulazizi tarafından ödendi…

Heykelin yüzü yoktu ve elinde bir kuran tutuyordu. Ama dönemin Mısır Hidivi, yine de halkın bu heykele tapınacaklarını söyleyerek dikilmesini istemedi. Heykel uzun süre heykeltıraşın deposunda kaldı. Yıllar sonra Frans ABD’ye bir kuruluş hediyesi vermek istedi.

Heykel kasadan çıkarıldı, Kur’anın yerine İncil kondu, kimi  Davut yıldızı yerleştirildi ve Heykeltraşın teyzesinin yüzü heykele işlendi…

Şimdi ABD bu heykelle gururu duyuyor…

Aslında biraz eski tarihlerden bahsettik.. Oysa İstiklal Savaşımızdan bu yana Türk ABD ilişkileri bize anlatıldığı gibi geçmedi…

Onları da bir başka yazıda anlatırız..

<