Türkçe Kur'an sevdası
Fetih Gazetesi’nde ‘Türkçe Kur’an ve ezan olamaz’ diye kampanya yürütüyordu. Bu kampanyadan Süleyman Hilmi Tunahan merhum da son derece hoşnutmuş ama ben onu o zaman tanımıyorum. Bir gün talebelerinde Mehmet Arıkan ve bir kaçını daha Fetih Gazetesi’ne göndererek beni davet etti. Tamam daveti aldım. gelenler bekliyorlar. Efendim şimdi bekliyor Hocaefendi sizi deniliyor. Bunun üzerine beraberce çıkıp gittik. Damadı ve talebesi Kemal Kacar’ın Sakarya’da kiremit-tuğla fabrikası ve urgan fabrikaları vardı. Bu fabrikaların İstanbul’daki irtibat merkeziydi bu gittiğimiz işyeri. Rasih İş Hanı’ndaydı. iş yerinde büyükçe bir salon. Salona aldılar bizi, Süleyman Hilmi Tunahan merhum giriş kapısına arkası dönük oturuyordu. Karşısında da talebesi Mustafa Yeşilbursa vardı. Masada da tuğla ve urgan vardı. Bir müddet bekledik. Oturuluyor, sohbet ediliyor, gazetenin kampanyasından da, yayınlarından da memnuniyet ifade ediliyor. Sonra akşam ezanı okununca birlikte namaz kıldık. Tunahan imam oldu, talabesi Mustafa Yeşilbursa müezzin oldu, ben de cemaat oldum.
Süleyman Hilmi Tunahan heyecana gelip, ‘Çamlıcadaki meskeni satıp sana vereceğim. Sen de gazeteni daha çok bas ve dağıt’ diyor.
Xxxx
Haftalık Fetih Gazetesini çıkardığım zaman bir de baktım kapı tak tak tak çalmaya başladı. Açtım, elinde bir çanta, kafasında bir bere, rast gele bir giyim tarzı. Mehmet Afgan’ı anlatıyorum. Buyrun dedim, Sizinle görüşmeye geldim dedi. Hoş geldin safa geldin, dedikten sonra kendini tanıttı. Ben Mehmet Afgan dedi. Gazeteyi görmüş, muhtevasından, müderecatından haz duymuş. 1957’de kendi gazetesi yoktu. El pedalıyla çalışan bir matbaası varmış, resmi evrak, ziyaret kartı basıyorlar. Sonra yıllar geçti, Mehmet Afgan, Topbaş’ların tahsildarı oldu. Fakat Cağaloğlu’da karşılaştığımız her seferinde sevgi dolu yaklaşırdık birbirimize. Hacdan döndüğünde hasta olduğunu duyunca telefonla aradım. Çok sevindi, çok mutlu oldu. Şapkası hep elinde olurdu, Mehmet Emin Alpkan ile Mehmet Kutlular şapkaya karşı çok hassastılar. Şapkadan hiç hazzetmez ve giyenlere de acıyarak bakarlardı. Kutlular beni hep, ‘bu şapkayı giyiyorsun, yerin altı da var unutma’ diye uyarırdı.
Xxxx
‘Kur’an Türkçe olamaz’
Bir zamanlar Türkiye’de din ile oynanırdı. Yasaklanır, olmazsa değiştirilir, olmazsa tutuklamalar, cezalar yağdırılırdı. Devlet düşünmüş-taşınmış, 1950’den sonra taşların yerinden oynadığını görünce 1957 yılında devlet yeni bir ameliyat yapmaya kalkar toplum üzerinde. Sık sık siyasi iktidarlar toplum üzerinde ameliyatlar gerçekleştirirler. Ünlü bir ilim adamını öne sürerek daha önce çok kere denenmiş bir ameliyatı tekrar yapmaya karar verirler. Din Türkçe olacaktır. Bunun çaresi de Türkçe Kur’an yazmaktır. Bu daha önce de denenmiştir, ezan bile Türkçeleştirilmiştir ama 1950’de iktidar olanlar Türkçe ezan zulmüne son vererek, asli ezana dönülmüştür. Mehmet Akif’le, Sadettin Kaynak ile yapılamayan Türkçe Kur’an bir kere de Purofesör sıfatlı İsmail Hakkı Baltacıoğlu ile denenecektir.
Xxxx
İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun kolları sıvaması duyulunca din konusunda hassas olan gazeteler karşı yayına başladılar. Haftalık Fetih Gazetesi, Haftada iki kere çıkan Hür Adam Gazetesi Türkçe Kur’an olamaz! Diye manşetler atıyorlar. Eli kalem tutan her Müslüman Türkçe Kur’an olamaz diye yazı yazıyor ve bu konuda yayın yapan gazetelere gönderiyorlar. Ahmet Şahin başından beri yazı yazdığı Hür Adam’da aynı konuda yazı yazar. Yazıyı Sinan Omur Yazıişleri marifetiyle süsleyerek manşetten verir. Ancak İsmail Hakkı Baltacıoğlu Ahmet Şahin hakkında şikeayetçi olunca Ahmet Şahin sorguya çağırılır. Ahmet Şahin de yazının vurucu hale getirilmesinin sebebinin Yazıişleri olduğunu ifade ederek cezadan kurtulur.