TÜRKİYE ÜSTÜNE OYNAN OYUNLAR VE TÜRKİYE
Haberlerde, gazetelerde boy boy fotoğraflarla Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü, Suriye topraklarında yaşayan Türkmenlere yapılan zulmü de okuyor ve görüyoruz. Şimdide Türkiye, Suriye ve Libya’ya asker göndererek sınır ötesi savaşlara yönlendiriliyor.
İşin özeti Ortadoğu’da suların durulmasına ne ABD ne de Rusya ve İsrail izin vermiyor, vermeyeceklerde. Bunun tek nedeni bir dini kullanarak Türk ulusunu yok etme çabası, aynı zamanda da bu topraklarda ki değerli madenlere sahip olma ve tek bir ülkenin tüm dünyayı yönetme, sahip olma isteği. Ya da başka bir değişle son din olan İslamiyet'i yok sayarak insanları İslamiyet’ten soğutarak Hristanlığı ya da Museviliği tek din yaparak tüm dünyayı bir devlet bir din altında kendilerine bağlama çabası da diyebiliriz buna.
Yüzyıllardan beri düşmanlarımız, Avrupa milletleri arasında Türklere karşı kin ve düşmanlık fikirleri aşılamışlardır. Batı belleklerine yerleşmiş olan bu fikirler, özel bir düşünüş biçimi meydana getirmişlerdir. Bu düşünüş biçimi hâlâ her şeye ve bütün olaylara rağmen mevcuttur. Tüm dünya şunu gayet iyi biliyor ki Türkleri alt etmek zordur. Peki kimdir Türkler?
Bizim Türk milletimiz, eski ve şerefli bir millettir. Zaten Orta Asya’nın Altay yaylasında yetiştiği için kartalın üstün niteliklerini daha gençliğinde kazanmıştır; ta uzakları görür, hızlı bir uçuşu vardır ve bu ruhu barındıracak kadar kuvvetli bir beden sahibidir. Zaten maddi olsun, manevi olsun hiçbir sıkıcı sınır içinde durmaz yaradılışta olduğundan yüksek anayurdunun, dünyadan uzak vaziyetine karşı isyan etmiştir. İşte o zaman bu ilk Türkler, başlarını alarak dünyanın hem doğusuna hem batısına yayılmışlardır. Çin büyük duvarını yıkarak o zamana kadar korunabilmiş Çin uygarlığının ta yüreğine sokuldular ve kuzeybatıya doğru dönerek geniş İskandinavya bölgesine girdiler, tarihin Atilla dediği büyük bir Türk komutasında Orta Avrupa’ya akın ettiler.
Yakın Doğu’ya doğru gelerek, bugün Sümer uygarlığı, Hitit uygarlığı denilen uygarlıklarla Anadolu’nun başlıca tarihten önceki uygarlıklarını kurmuşlardır. Batı uygarlığı, Asya kıtasındaki insan denizinin bu birbirini kovalayan dalgaları önüne bir büyük set kurdu ve bu set en son Bizans İmparatorluğu şeklinde meydana çıktı. Bu imparatorlukla atalarımız dövüşmeye başladılar.
Zafer tam pençemize girerken bu sefer batıdan gelen başka bir dalga
Haçlılar, Anadolu’ya saldırarak kesin zaferimizi, yani büyük savaş ödülü ve geniş imparatorluk sembolü olan İstanbul’u almamızı tam iki yüz yıl -1453 yılına kadar geri bıraktı.
Biz Türkler, her çağda doğunun kılıcının keskin ağzı idik. Lâkin gitgide birçok “lavanten (doğu Akdenizli)” unsurlar biz galiplere karıştıklarından, Osmanlı İmparatorluğu denilen o milletler karması ortaya çıktı. Bu Osmanlı İmparatorluğu, memleketteki Türk unsurunu Avrupa içlerine kuzey-batı yönünde iki büyük met dalgası halinde kullanmakla istifade etti. Kanuni Sultan Süleyman zamanında, aradaki bütün Balkanlarla ötelerini zapt ederek Viyana kapılarına dayandı. Türklerin bu yönde ikinci dalgalanışı Dördüncü Mehmet zamanındadır ki, o da aynı derece cesareti ve zaferidir. Osmanlı İmparatorluğu biz kahraman Türkler nedeniyle büyük bir devlet oldu ve dinimiz olan İslâmiyet üzerine büyük bir ruhani örgüt yapıldı.
İşte bu devlet ile ruhanî örgüt çok kuvvetli bir kuruluş halinde İstanbul’da birleştiler. Orada kahraman Türk, saray entrikalarına ve ruhanî örgütün nüfuzuna mağlûp oldu ki, bu iki kuruluş egemenlik merkezlerinden ta uzakları ve Avrupa, Anadolu ve Kuzey Afrika’da ki bölgeleri ve yönetiyordu. İşte birinci büyük tablomuz burada bitiyor.
Bundan sonra Türk İmparatorluğu, batı uygarlığına karşı kendisini Türk silâhlarıyla değil, daha ziyade batı devletlerini birbirine düşürmek suretiyle savundu ki bu devletlerin siyaseti de İstanbul’u ve Boğazları istemekle birleşiyordu. Bizde, Küçük Asya’da ticarî çıkarlar arayan merkezî Avrupa devletlerinin Yakın Doğu tutkularıyla bu savaşa sürüklendik.
Türkler, on beş yüzyıl önce Asya’nın göbeğinde çok büyük devletler kurmuş ve insanlığın her türlü kabiliyetlerine belirti olmuş birer unsurdur. Elçilerini Çin’e gönderen ve Bizans’ın elçilerini kabul eden bir Türk devleti, atalarımız olan Türk milletinin kurduğu bir devlet idi.
28 Temmuz 1914 de başlayıp, 11 Kasım 1918 de sona eren 1. Dünya Savaşından mağlup çıkan Osmanlı devleti, 15 Mayıs 1919 da Yunanlıların İzmir'i işgal etmesi sonucunda 19 Mayıs 1919 da Atatürk'ün Samsun'a çıkması ile Kurtuluş savaşına girmiş ve bu savaştan binlerce şehit vermiş ve galip çıkmıştır.
İşte o dönemlerde istediklerini elde edemeyen Avrupa, Amerika ve Rusya gibi devletler o zaman elde edemedikleri Türkiye’yi ve Türkleri şimdilerde, Türkiye sınırlarında terör örgütlerini silahlandırarak, Türk ordusunu savaşa sokarak Türk milletine bir nevi soy kırımı uygulamaya çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar ki, Türkleri top yekûn yenemezler ancak sınır ötesi harekatlarla savaşa sokarak teker teker Mehmetçiklerimizi yok etmeye çalışıyorlar. Bilmedikleri tek şey oraya giden Mehmetçiklerin arkasında 80 milyon Türk var ve herhangi bir tehditte bu 80 milyon Türk en az iki katına çıkacaktır.