TÜRKİYE'YE "HOŞ GELDİNİZ" DERKEN..
Türkiye’de gündeme giren her gelişme sıcaklığını korur, hem de günlerce sürer. Derin endişe verici, yahut sevinç uyandırıcı her çalkantılı olay, toplum bilimcilerinin diline düşünce ağızda sakız haline getirilir, defosu çıkıncaya kadar kullanılır.
Tadında bırakılmayan, dozu ayarlanamayan bıktırıcı konular sonuçta, küçümserliğe indirgenir ve hep o aynı cümle kullanılır:
“Aldırma. Burası Türkiye! Olur böyle şeyler!.”
Türkiye’nin üzerine bu etiketi yapıştıranların neden böyle bir vatandaşlık tavrına büründüklerini hiç araştırdınız mı? Vatandaş, vatandaşın ülkesini sevmekte ortaya çıkan bu felçli durumunu, test etmeyi milli bir görev saymalıdır. Kendi insanımızın Türkiye üzerindeki “yenik” düşüncelerine tarihin sayfalarını döne döne hatırlatmalıyız.
Türkiye’de zihni karıştıran bir “kişilik nedeni” doğmuştur.
Türkiye’de ezelden beri kafa karıştırıcı, gülünç, üzücü, şaşırtıcı, çileden çıkartıcı hareketlerle, çevresiyle zıtlaşan insanlarımız var..
Düşünceler ve hareketler, Türkiye’yi küçümsemeye yöneldikçe, vatandaşlık statüsü, depresif bir yapıya dönüşmez mi?
Depresif bir eğilime kapılan kişi, hiçbir olumlu ilginin peşine takılmaz. Ağzından, ülkesine ödül sayılacak bir kelime çıkmaz..
Vatan, millet kavramı düşünüldüğünde; birlik ve beraberlik ruhundan yoksun keyifsiz bir toplum kesimini aramızda barındırdığımız görülür.
Görüş açıları ve duyguları bozuk eğilimli insanlarla Türkiye sevgisini daha nerelere taşıyabiliriz?
Çok sık rastlanılan ve güven eksikliğinden kaynaklanan bu riskli duygulara sahip vatandaşlarımıza önerim şudur:
“Türkiye’de burcu burcu tarih ve medeniyet kokar. Vatanın her santiminde Sümerler’i, Akatları, Selçuklu’ları, Hitit’leri, Roma ve Bizans kalıntılarını, Fosil çağının ipuçlarını, toprak altı gizli madenlerin katmanlarını, altın ve çeşitli cevher yataklarını, katı yakıt rezervlerini, dünyanın en büyük üç enerji havzasını, su ve bitki zenginliğini hangi kıta ülkelerinde bulabilirsiniz?”
Sanki dışardan bir el, günün yirmi dört saati, bu ülke insanlarını, Türkiye’yi sevme duygularından çark ettirmeye çalışıyor. Türkiye, insanlarına bakılıp sıkılan bir ülke haline getirilmemelidir. Birbirlerine tahammül edilmeyen koşullar var oldukça, nasıl birlik içinde dirlik kurulabilir?
Yaşamın içindeki yerimizi, vatandaşlık bilinciyle devamlı besili tutalım. Eğer, kendinizi “ülke severliğiyle tutarlı” hale getirme koşullarına mantığınız hazırlıklı ise yüreklerinizde, insana dair “tahammülsüzlük sevgileri” barındırmayın.
Mesaj açıkça ordadır. Türkiye yabancıların imrendiği bir ülkedir. Geleceğin bütün buluşlarının ham maddeleri topraklarımızın altındadır. Evren, kıtaları birbirinin üzerine iterken toprak altı zenginliklerimiz enerji havzalarımızın altından filiz verebilecek mesafelere yaklaşıyor. Fakat, Türkiye durumunu olgunlaştırmaya çalıştıkça, dost bildiğimiz çıkar amaçlı ülkeler, insanlarımıza nifak yerine geçecek, tahammülsüzlük tohumları ekiyor.. Yalan mı?
Türkiye, ayaklarının üzerinde durmasını becerdi ama, hergün sokaklarımız, caddelerimiz, birbirlerine tahammülsüz insanların öfkeleri haline geldi.
Vatandaşlık kisvesi altındaki bir kişi, öfkesinin derecesini tayin edemeyecek bir duruma gelmişse, bu sorunu yanıtlayacak bilge kişiler hemen bulunup, televizyon ekranlarına çıkarılmalıdır.
Bunun için de, bir ders ziline ihtiyaç vardır..
Türkiye’deki bu ayıbımıza, gene bir Türk Atasözüyle cevap vermiş olalım:
“Ne mutlu o kişiye ki, kendi ayıbını kendi görür.”