DR.AKKAN SUVER

DR.AKKAN SUVER

GAZETECİ/YAZAR

Türklüklerini Unutmayanlar

ŞEKERCİ CENGİZ

 

Geçen hafta Karadağ’dandım. Küçük ama barındırdığı sıcak insanların oluşturduğu barış ve istikrar ortamından dolayı Balkanların en istikrarlı ülkesi olarak bilinen Karadağ’da, daha önce ülkemizde yayınlanan “Karadağ” kitabımın Karadağ dilinde yayınlanması münasebetiyle yapılan tanıtım törenine katıldım.

 

Karadağ’da büyük ilgi uyandıran kitabımın tanıtım toplantısı Podgorica Şehir Kütüphanesi’nde yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti Podgorica Büyükelçisi Mehmet Niyazi Tanılır’ın açık konuşmasıyla başlayan ve ülkenin önde gelen akademisyenlerinden Şerbo Rastoder’in öncülüğüyle gerçekleşen törene Balıkesir Üniversitesi’nden Dr. Abidin Temizer de katıldı.

 

Kitap tanıtım toplantısını fırsat bilerek Kotor, Ulsin ve Bar şehirlerini de yeniden gezmek ve ziyaret etmek imkanı buldum.

 

Daha önce Türklerin yoğunlukla yaşadığı Bar şehrini müteaddit defalar ziyaret etmiştim.

 

Beş yıl önce yaptığımız bir ziyaret esnasında Adriyatik kıyısında bulunan Bar şehrinde bir kahveye uğramıştık. Heyetimiz, şoförlerimizle birlikte yirmi kişi kadardı. Ne içeceğimiz üzerinde konuşurken, kahvehane sahibi belinde peşkiri ile yanımıza geldi ve fasih bir Türkçe ile: “Hoş geldiniz” dedikten sonra: “İzin verirseniz, sizlere elçeğimizle Türk kahvesi yapmak isterim” dedi.

 

Kahvelerimizi yaptı. Sohbet ettik. Kalkarken Engin Köklüçınar kendisine elli Euro bir para vermek istedi. Bütün ısrarımıza rağmen paramızı kabul etmeyen kahveci: “Hakaret sayarım” diye feveran etti.

 

Yıllar sonra gene Bar şehrindeyim.

 

Caddede konuşarak yürüyoruz. Bir şekercinin önünden geçerken konuşmamızı duyan dükkanın önündeki şahıs bize laf attı: “Hoş geldiniz”. Bizi ısrarla dükkanına davet eden şekerci kendini tanıttı. “Ben şekerci Cengiz’im”. Yanımızda bulunan arkadaşım Cengiz Güldamlası da: “Ben de Cengiz’im” deyince birden aramızda bir dostluk oluştu.

 

On dakikalık konuşmamız sırasında alelacele bir kilo baklava eşime, bir kilo baklava Cengiz Güldamlası’nın Hanımına, ayrıca “Yolda yolluk yaparsınız” diyerek birer kilo kurabiye de elimize verince “İzin verirseniz yarısını ödeyelim” dedik. O da tıpkı kahveci hemşerisinin beş yıl önce söylediği gibi “Hakaret sayarım” dedi.

 

Adriyadik’ten Çin’e uzanan çizginin Adriyatik kıyısında beş yıl arayla yaşadığımız bu iki olayı ben Türklüğün şuurlu beraberliğinin bir nişanesi olarak gördüm ve sizlerle paylaşmak istedim.

<