TÜRKMEN ÇALIŞANLARI ÜZERİNE
Uzun zamandan beri temas etmek istediğim Türkmenistanlı göçmen veya çalışanlar konusunu bugün sayfama aldım.
Genel anlamda piyasada pek çok Türkmenistanlı Türkler, burasını adeta bir ekmek kapısı olarak algılayıp, zor günlerini atlatmak adına, KKTC’de bir ömür törpülüyorlar.
Bu soydaşlarımızın çoğu, özellikle kadınlar, eş ve çocuklarını Türkmenistan’da bırakıp, KKTC’ye gelip, yaşlı insanlara bakıyorlar. O yaşlıların kimi yatalak, kimsi de yarı yatalak veya kısmen kendilerine yeterlidirler.
Evlerinden çıkmak istemeyen veya huzurevlerine yerleşmek istemeyen nice insanımız vardır. Doğup büyüdüğü veya bir dönem hayatını idame ettirdiği bu ülkenin kentlerinde, hayatlarının yeri kalan kısmını evinde geçirmeyi tercih eden yaşlı insanlar, özellikle Türkmen kadınlarını tercih ediyorlar.
Bunun nedeni de şudur:
Bir defa bakımını üstlendiği yaşlı insanın evinde kalmak, mutfak ve ev masrafı yapmaksızın ev sahibinin bir yerde yatılı misafiri olmak ve o yaşlı insanın bakımını üstlenmek, Türkmen bakıcılar için bir kurtuluş veya çok büyük bir avantajdır.
Kıbrıslı yaşlılara bakan birkaç Türkmen kadınla konuşup bazı sorular sormuştum...
“Eşiniz de niye gelmiyor? Türkmenistan’da bıraktığınız çocuklarınıza kim bakıyor? Eşiniz çocuklarınıza yeterli olabiliyor mu?”
Esasında bu durum, tam bir dramatik durumdur. Normal bir aile düzeni olan bu insanların sırf birkaç kuruş biriktirebilmek ve yarınlarını kısmen rahatlatmak için bu ayrılıklara katlanıyorlar.
Kolay mı memleket hasreti çekmek? Kolay mı çocuklarını eşlerini özleyerek yaşamak?
Kolay değil elbette.
Aynı durum evin erkeği için de geçerlidir. O da sırf birkaç kuruş kazanacak olan eşinden ayrı yaşamak, o çocuklara hem anne, hem de baba olmak hiç de kolay değildir. Ya çocukların çektikleri analık hasreti?
Bir tanesine sormuştum...
“Eşiniz kaç para alıyor?”
O da bana, “70-80 Amerikan doları” demişti.
Gelin de bu parayla geçinin veya çocuklarınıza iyi bir gelecek hazırlayın.
Biliyorsunuz... Rus bloku yıkıldıktan sonra, veya kapılar açıldıktan sonra bu gibi ülkeler yeni bir arayış içine girdiler. Rusya’nın perestroika hareketi öncesi, yani özgürlük kapılarının açılması öncesinde o topraklarda yaşayan nice Türk boyları maalesef yıllarca baskı altında yaşamışlar, fakirliğin pençesinde mahvolmuşlar ve kimisi de sanat ve spor vasıtasıyle başka ülkeleri görebilmişler.
İyi ki Rus bloku da özgürlük yolculuğuna geçit vermiş.
Bazen kullandığım şu ifade, Rus bloku için de geçerli olmuştur.
“Dünyada neyi paylaşamıyoruz?”
Gerçek anlamda özgürlük, evrensel değerler bağlamında kabul görmelidir.
Mesela Azerbaycan, Kırgızistan, Türkmenistan, Kazakistan ve daha nice Türk boyları ile bazı seminerlerde yaptığımız sohbetlerde, onlar için hayatın zorlukları da, özgürlüğe kendi kanatları ile uçma heyecanları olduğunu öğreniyoruz. Bazen bir de şu ifadeyi kullanıyorum Türkler için.
“Türk’ün tarifi olmaz. Anadolu’daki de Türktür, Yunanistan’daki de, Azerbaycan’da, Kırgızistan, Moğolistan, Türkmenistan ve Rusya’daki de Türktür. Yani dünyadaki bütün Türkler kardeştirler. Sadece dilleri ve kendi kültürleri farklıdır.
Esasında dilleri farklı olsa da, temelde dilleri ve dinleri aynıdır. Tabii ki milli kimlikleri de aynıdır. Belki karşılıklı konuşmalarımızda farklı bir lehçe veya kelime türeniminde algılamalarımız hayli zorlaşır. Ama temelde onların tümü bizim kardeşlerimizidir.
Bütün Türklerin kardeşliğini zaman zaman şu ifadelerle dile getiririm.
“İsterseniz Türkiye televizyonlarındaki hava raporlarını izleyiniz. O hava raporlarında bütün Türk boylarının hava durumu haritalarla verilmektedir.”
Ne yalan söyleyim... Gurur duyarım boylarımızın oralara kadar uzanmasından veya soylarımızın oralardan gelmesinden.
İşte o anlamda “Türk’ün dostunun sadece ve sadece Türk olduğunu” bilerek hareket etmek ve birbirimize kenetlenerek gerçek kalkınmamıza destek olmak hepimize düşen bir görevdir, diye düşünüyorum.