TÜRKÜLERİMİZ VE TÜRKÜ KÜLTÜRÜ
Hayatımıza başka bir anlam katan , gönül dünyamızı zenginleştiren , dinledikçe bizi dahada derinlere götüren şeydir Türkü. Her dinlediğimizde “ yaa böyle bir şey olamaz ! ", "bir ömür dinlesem yinede bıkmam bu parçadan ” dediğimiz şeydir Türkü. Kalbimizi sızlatan, halkın dili olan, gönüllere bir nebze olsun su serpen şeyin adıdır Türkü .
Bu kadar çok anlam uzantısı olan türkülerimiz peki şimdi nerede ???
Elbette şu an bu yazıyı okuyanlar; olur mu canım, yol ver dağları dinliyoruz, Acem kız en sevdiğim türkü, heleki o varya o, herkesin favorisi olan türkü, Gesi Bağları...
Evet bu sözleri şu an ve her daim hepimiz tekrarlıyoruz . peki gerçekten türkülerimiz bunlardan mı ibaret ?
Yok efendim ne demek! bir sürü Türkü var işte! Hani varya …
Hangisi onlar yada hangileri ?
Bir sürü işte ya!!! hani, hımmmmm şimdi hatırlayamıyorum !!!
Aslında şimdi hatırlayamıyorum kelimesinin mana alemindeki çevirisi bilmiyorumdur. Elbette belli yaşlardaki türkü aşıklarını tenzih etmemizde fayda var , onlar benim dahi bilmediğim türkülerden haberdarlar. Lakin geneli düşündügümüzde durum yukarıdaki meseleyi hafifletmiyor. Peki bu mesele midir?
Kimisine göre değil, bazılarımız türkü dinlemek zorundamıyız be kardeşim, diyebilir. Kimiside yenilikçi olmaktan dem vurabilir. Elbette türkü dinlemek zorunda mıyım diyen kişilere pek bir sözümüz olamaz. Ne kadar sözümüz olmasada! Bu kişilerin neden türkü dinlemediğini merak etmiyor da değilim. Zevkler ve renklerin tartışılmadığı bir dünyada yaşadığımızdan olabilir! Ancak zevklerin ve renklerin tartişılmadığı bu dünyanın bir bileşeni olarak, bu zevklerin ve renklerin oluşmasında bizlerde katkıda bulunuyoruz, azda olsa. Nasıl katkıda bulunduğumuz uzun mesele. burada izah edemeyecegimiz kadar uzun. Sosyolojik bir çalışma konusu olabilir. Ancak gerçekten katkıda bulunuyor muyuz? Sorusunu kısaca değinmek istiyorum.
Henüz ilkokul 4. Sınıf öğrencisi olan bir çocuk, “türküden nefret ediyorum” diyorsa (bu çocukla bizzat konuştuğum için örnek verdim), bunun altında yatan birşeyler aramak gerek diye düşünüyorum.
Türküleri sevmediğini söyleyenlerın; günü birlik yapılan, çıplak sesleri dinlenilmeyecek kadar kötü olan, studiolarda mix ve mastering ( düzenleme) yapılarak ancak dinlenebilecek hale getirilen, popüler kültürün ürettiği, popüler müzikleri dinlediklerine şahit oluyorum. Bunların kimler olduğunu sizler tahmin ettiniz zaten, isim vermeye lüzüm yok. Sadece o 4. Sınıf öğrencisi değil, adını entelelktüel koyduğumuz nice kimselerde bu furyanın içinde kayboluyor.
Peki neden bu kadar kötü şeyleri insanlar dinleyebiliyor ya da prim veriyor ?
İnsan ne ile beslenirse onunla hemhal olur. Ona benzemeye başlar. Hz. Ali’nin herkesçe bilinen o sözünü hatırlarsak; “İnsanın kalbinde iki tane nokta vardır, birisi beyaz, diğeri siyah. İnsan iyilik yaptıkça, beyaz nokta büyür ve kalbi bembeyaz olur, kötülük yaptıkçada siyah nokta büyür ve kalbi simsiyah olur.” Bu ilkenin, insan odaklı bir çok konuda, yürek iklimini oluşturan unsurlarda geçerli olduğunu kanaatindeyim.
Kötü müzik dinleye dinleye, kalbimizde kötü ses ve kötü müzik kültürü hakim oluyor. Artık iyi şeyleri kulaklarımız duyamıyor, kalbimiz derin manalar içeren müzikleri hissedemez oluyor. İşte o 4. sınıf öğrencisinin Türküden nefret ediyorum sözünün altında, kalbinin türkü ile beslenmediği yatıyor diye düşünüyorum. Tabiki türkü odaklı konuşuyor olsakta konunun özünde kaliteli müzik ve insanların buna teveccühleri var. Tükriyede opera dinleyen kaç kişi var? Kaç kişi klasik müzik seviyor? Opera ve klasik müzik kültürü bambaşka bir yazıda değinilecek bir konu. Lakin Türkiye'de sevilmemesinin sebebini de yine yukarıda gösterdiğim gerekçelere bağlayabiliriz .
Henüz yeni çıkmış,18 yaşında, popüler kültürün ürünü olan bir genç kızı tüm Türkiye tanıyor iken hayatını Türkülere adamış, birçok düzenlemeler yapmış klasik sayılabilecek bağlama eserleri yazmış Türkiyenin sayılı virtiözlerini kaç kişi tanıyor!!!
Nereye gitti bizim güzelim türkülerimiz ve türkü kültürümüz ?