TUZAKÇI DIŞ GÜÇLER..
Maliye Bakanı, gerekli gördüğü dönemlerde, para politikalarımızın gidişatı üzerinde açıklamalarda bulunmaktadır. Genelde, ayrıntılara dayalı bilgilendirmelerle, piyasalardaki ürkekliği dağıtmaya çalışmaktadır. Öteden beri ekonomimizdeki dalgalanmalar hep dış kaynaklı olmaktadır.
Öncelikli yazılarımda “Bir lokma, bir hırka” sözünün, halk deyişleriyle bağlantılarını açıklarken gerçekçi sonuçlarını gözler önüne sermek isterim. Maliye Bakanının son açıklamalarında, ekonomiye verilecek yeni ayar noktalarının derinliklerini düşüncelerimle yakınlaştırdım. Bakın, ne esintiler doğdu:
Türkiye kaynaklarını ele geçirmek için yabancılar tarafından kurulmuş tezgahlar vardır. Bu tezgahlarda hem siyaset, hem de ekonomi ısıtılır.
Türkiye’yi hazır yiyen bir ülke durumuna düşürmek ilk şarttır. Bunun yolları ve yöntemleri bellidir. Bütün iş çevreleri ve politikacılar dolar fiyatını incelerler. Türkiye borsa zengini olan bir mirasçılık sistemi içine çekilir. Bu yolla ucuz döviz alanlara, bankerlere, zengin işadamlarına, ithalatçılara kolaylık sağlanır. Böylece, bu konumda olan bir ülke; ihracat yaparak dolar kazanmak zahmetine katlanmaz. Bu konuda ekonomistlerimiz, para politikalarının acı sonuçlarını analizcilerden uyarılarını sık sık gündeme taşımaktadır. Türk parası sağlam olarak kurulmadıkça, bir çok sıkıntılı olayın ortaya çıkacağı muhakkaktır.
Ancak bilinmelidir ki, kalkınma sürecinde olan her ülkede buna benzer çeşitli olumsuzluklar görülmektedir. Örneğin, 1966 yılında da İngiltere’de sterlinin düşme tehlikesi yaşanmıştır. Hükümet, halkını fedakârlığa davet etmiştir. Ödemeler dengesinde endişeler yaşanınca, bütçe harcamaları azaltılmıştır. Yani yükün kaldırılması İngiliz halkına düşmüştür.
Şimdi bilgilerimizi tazeleyelim: bir ülkenin ihracatı arttıkça ülkenin refah seviyesi yükselir. Halkımız, ödenecek borçlar ve faizleri için kemer sıkma hamlesine alıştırılmaktadır. Yutulacak lokmanın hesapları yapılmaktadır. Ekonomik ve sosyal işbirliğinin en önemli basamağı tasarruf mantığıdır. Ekonomimizin dünü ve bugününü hatırlayanlar, halkımızın her sıkıntılı dönemde ki, tasarruf önlemlerine karşı direncini hesap edebilirler. Vatandaş, kendisinden fedakârlık istendiğinde, Türkiye’nin varlığına şu inançla sahip çıkmaktadır:
“Bir lokma, bir hırka yeter!.”
Kriz ekonomilerinde yaşanan bunalımlı günlerin içinden geçenlere sorarsanız, “Koskoca bir milletiz. Korkulacak bir şey yok” derler.
Türk milleti çalışmakla, üretmekle, dışarıya satmakla kalkınır.
Borçla gelen refahın sonunu enflasyon ve faizler kemirir.
Dünyanın her yerinde vatandaşın güvencesi devlettir.
O halde yapılacak ilk iş; siyasi çekişmeleri bir kenara bırakarak, “Devleti devlet olmak” kalıbına sokmaktır.
Türk ekonomisinin “yere çakılmış” durumda olmadığını öne süren uzmanlara göre, Türkiye ile olan ticari ilişkilerinden kârlı çıkan pek çok ülke bulunmaktadır. Demek ki dış ticaretteki avantajlar henüz kaybedilmiş değildir. Fırsatçı sermaye elini taşın altına koymaktan kaçınırsa kendisi kaybeder. Tuzakçı dış güçler, Türk halkında olan gelişme cevherine zehirli bir sıvı katamayacaktır. Böyle bir olayı yaratmaya kalkışanlar zehirli sonuçlarla karşılaşırlar.