"ÜMMİ" PEYGAMBER'İN ÜMMETİ (1)
Malumunuz fırsat buldukça, yöneticiliği hükmetme değil hizmet etme olarak algılayan yöneticilerimizle aynı frekansla buluşmayı başardıkça özellikle ergenlik çağını atlatıp gençliğe adım atmış liseli öğrencilerimiz ve daha üst yaşlardaki insanlarımızla buluşmaya çalışıyor ve bunlara yeniden ahlaki, vicdani ve irfani melekelerimizi yeniden anımsatma ve onları yeniden kendileriyle buluşturabilmenin çabasını güdüyoruz.
Ancak okullarımızı dolaştıkça ve gençlerimizle buluştukça aslında akli ve irfani melekelerimizden ne kadar uzak bir nesil yetiştirdiğimizi; bir arı gibi her çiçeğin özünden alıp kendi balını yapmakla mükellef insanın sadece duygusuna hitap ettiği için bilgisinden vazgeçerek duyduğuyla amel edip, üstelik o duyduğunun doğruluğu konusunda tavizsiz bir direnişle nasıl karşı karşıya kaldığımızı akıl tutulması içinde izliyoruz!
“Oku”mak fiilini okuyamayan bir toplumuz
Gençlerimizin özellikle milli - manevi yönden gelişimlerini izleme açısından zaman zaman yaptığım söyleşilerde sorular soruyor ve bu sorulara aldığım cevapların bazen ufuk derinliği karşısında hayretler yaşıyor bazen de yetiştiremediğimiz gençler ve arkamızda bıraktığımız kayıp nesiller adına içten içe üzülüyorum.
Sorduğum sorulardan ilki dinimizin ilk emri yani İslâm libasının ilk düğmesi olan “oku” emri. Bu konuda gençlerimizden bazen ezbere ve kulaktan dolma bilgilerle karşılaştığımız gibi bazen de gerçekten ufkunuzu genişleten cevaplarla karşılaşıyoruz ki bu da beni sevince gark ediyor ve bitmek üzere olan umudumun yeniden yeşermesine sebep oluyor.
Ancak üzülerek diyebilirim ki bu konuda kendini yetiştirebilmiş gencimiz gezilen onca il, ziyaret edilen onca okul arasında yazık ki bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar az durumda.
Bu konuyla ilişkilendirilen genel kabul olan Alemlere rahmet olanın “ümmi” liği yani diğer bir ifadeyle toplumda kabul gören “okuma yazma bilmediği” konusuna geçmeden önce “oku” emrinin aslında nasıl anlaşılması gerektiğini yazarak takip eden gençlerimizin ufuklarına nacizane bir katkı sunmak istiyorum;
“Yaratan Rabbinin adıyla oku.”
Yani; “Ey gerçeği arayan insanoğlu! Hayatı, insanı, yaşamı, ölümü, geçmişi, geleceği, iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı, güzeli, çirkini, ev- reni, doğayı oku! Bütün bunların mana ve değerini insanlara göster. Allah’tan aldığın vahyi şehre taşı ve yeni bir hareket başlat. Çağının karanlıklarını buradan aldığın güçle aydınlat! Her zulme ve hak- sızlığa bununla meydan oku! İnsan hayatının tüm yönlerine yeni bir bakış açısı getir. Vicdana ve merhamete hitap ederek insanlığın sağduyusunu harekete geçir.
İnsana, hayata ve varlığa nasıl bakılır; iyi insan nasıl olunur, erdemli toplum nasıl kurulur, dünya barışı nasıl sağlanır, adalete dayalı bir dünya nasıl inşa edilir göster! Bunları yapmak için seni bütün bir hayatı yeniden okumakla görevlendiriyoruz! Bu süreçte Rabbin seninle olacak! Bu nedenle “ben bu okumayı tek başına yapamam, ben böylesi bir okumanın altından kalkamam, ben bu işi nasıl yapacağımı ve nerden başlayacağımı bilmiyorum” deme... Rabbin seninle beraberdir. Rabbine güven ve O’na dayan... Rabbin yeryüzünden gelen vicdani arayışlara karşı duyarsız değildir. Şimdi sana bu arayışın karşılığını veriyoruz. Yıllardır bu Hira mağarasına gelip gidiyorsun. Varoluşun sancılarını çekiyorsun! Senin, insanlık için, iyilik ve adalet için nasıl kıvranıp durduğunu görüyoruz. Kalbinin nasıl attığını, vicdanının nasıl sızladığını, yüreğinin nasıl yandığını görmekteyiz. Bu karşılıksız kalacak değildi. Çünkü Allah her hayra karşılık verir. Ona yönelen kim varsa eli boş dönmez. Dua edenin duasına icabet eder.
Artık vakit tamam!
Ey başını yaslayacağı bir anne göğsü bulamayan öksüz Muhammed (sav)! Ey varoluş sancısı ile kendini kahreden yetim Muhammed (sav)! Artık Allah’a yaslanacaksın! Rabbinin sonsuz sevgi ve merhametine yaslan ve yürü! Ey öksüz olan yürü! İnsanlık seni bekliyor! Karanlıklar aydınlık bekliyor! Diri diri toprağa gömülen çocuklar seni bekliyor! Günah kokan şehirler seni bekliyor! Kirletilmiş geceler seni bekliyor! Mahsun gönüller seni bekliyor! Arşı yırtan ağıtlar seni bekliyor! Kalem senin yazmanı bekliyor! İnsanlığa seninle yepyeni bir sayfa açacağız! Satırlar, cümleler seni bekliyor! Kalemler yeniden yazacak! Cümleler yeniden kurulacak! Seninle kalemler satırlar yeniden yazacak! Vicdanlar şaha kalkacak! Ey insanlığın şafağında söken “son umut”, Kimseden korkma ve yürü! Rabbin seninle birliktedir!”
Yani “oku” emri akli ve kalbi bir dönüşüme işaret eder ve davet bu yöndedir. Bu anlam ikliminin ortaya çıkardığı mana; geçmişin bilgisini günümüzle birleştirip yarına dair hazırlık yapabilmeye dairdir. Yaklaşık 15 asır önce bir kum okyanusunun ortasında neredeyse yarı vahşi diye tabir edebilebilecek bir topluma ve o toplum aracılığıyla da tüm insanlığa yöneltilen ilk emir olan OKU, bir vicdani uyanışın haykırılması anlamına gelir.
Dolayısıyla, “Allah adına okumak”; Allah rızası için çalışmanın, her hayırlı işte O’nun rızasını kazanmanın, O’nu unutmamış olmanın, her an O’nun gözetiminde bulunduğunu fark etmenin; dahası, hayatına Allah’ı şahit tutmanın en kestirme ve en net yoludur.
Peki, bu ilk inen ayetlerdeki mesajlar bugün için neyi ifade ediyor?
Aciz kanaatimce bu konuda bize emredilen şey net bir ifade ile şu;
Biz de, bugün, Hz. Peygamber(sav) gibi önce kendimiz, geçmişimiz ve geleceğimiz üzerine düşünerek işe başlamalı; tarih, hayat ve tabiat üzerine, üzerimizdeki nimetler ve o nimetleri veren Allah’ın yüceliği üzerine, şehrimiz, ülkemiz, bölgemiz ve insanlığın gidişatı üzerine tefekkür etmeli, gözümüzü yıldızların ötesine dikmeli, varoluş sancıları çekmeli, kendi “Hira”larımızda vicdanımızın sesini dinlemeliyiz.
İç dünyamıza dönerek orada kendi akıl, zihin, ruh ve gönül kozamızı örmeli; aydınlanmalı, öğrenmeli, her birimiz böyle kendiliğinden vicdanî uyanışlar yaşamalı; bu potansiyel enerjinin içimizde yerleşik olduğunu farketmeli; sonra kozamızdan taşarak Hira’dan şehre inmeli, toplumsal sorumluluk yüklenmeli ve gereğini yerine getirmeli; üzerimizdeki örtüyü atmalı, kalkmalı ve başka uyanışları başlatmalı; ebedi mesajları yaşayarak okumalı; söze, adalete, özgürlüğe, sevgiye, merhamete, doğruluğa, dürüstlüğe çağırmalı; her tür baskıya, zulme ve zorbalığa meydan okuyarak, insanoğlunun inancına, düşüncesine ve emeğine zincir vurulamayacağını haykırmalı ve tüm bunlar için harekete geçmeliyiz.
(Devamı yarın)