Osman Güvenir

Osman Güvenir

UNFICYP VE KIBRIS SORUNU

Bilindiği üzere UNFICYP (BM Kıbrıs Barış Gücü), 21 Aralık 1963 olaylarının hemen

sonrasında BM tarafından oluşuturulan bir askeri güçtür. Malum Kıbrıs’taki ilk çatışmalar ve

ilk bölünmeler, 21 Aralık 1963 olayları ile başladı. Dolayısı ile uluslararası güçler, “bölünmüş

ve parçalanmış insanların hayatlarını kolaylaştırmak” adına böyle bir askeri gücü, birçok

ülkenin maddi ve manevi katkıları ile oluşturdular.

Yaşı hayli ilerlemiş ve 21 Aralık göçünü yaşamış birçok kardeşimiz hatırlayacaktır.

UNFICYP oluşmazdan önce İngiltere, bir garantör ülke olarak Kıbrıs’a bir tugay asker

göndermiş ve o askeri gücün başına da General Young isimli bir generali getirmişti.

O büyük göçün ve acıların yaşandığı günlerde hatırlıyorum General Young’ı.

Cumhurbaşkan Muavini binasındaki yoğun toplantılar, bitmek bilmeyen silah sesleri,

sokaklara ve yollara gerilen dikenleri teller ve Rumların acımasızlıkları hala hatırımızda ve

anılarımızdadır.

Gerçekten ilk yabancı askeri güç, Kıbrıs Türkleri’nin hayatlarını kısmen koruma ve

kolaylaştırmayı başarmıştır. Hatta anımsadığım kadarı ile Kıbrıs’taki İngiliz üslerindeki

askerler de bu askeri birlikte görev almıştı.

Baktılar Kıbrıs meselesi bitecek gibi değil, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oturdu

ve uluslararası kimlikli bir askeri güç oluşturup Kıbrıs’a gönderdi. O askeri gücün adı işte

UNFICYP (Yani Kıbrıs Barış Gücü) oldu.

İlk Barış Gücü askerleri gelmeye başladığında sınırlara UN yazılı mavi gözetleme

kulübeleri kurmuştu. Hatta kullandıkları araçların bile üzerinde UNFICYP yazıyordu. Kıbrıs

halkı onlara “Mavi Bereliler” adını vermişlerdi. Nerde bir olay olsa, “İşte mavi bereliler araya

girdi ve sorunu çözdü” derdik.

Mavi bereliler her zaman sorunu çözebilirler miydi? Çözemezlerdi elbette. Lakin böyle

bir uluslararası askeri gücün tam yetkili ve dilediği yere gidip gelme özgürlüğüne sahip

askerlerinin adada bulunması, hiçbir askeri güç olmamasından çok daha iyiydi.

Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda malum anlaşmalar gereğince adaya 70:30 oranına

göre Yunan ve Türk Alayları gelmişti. O yangının içinde bu iki alayın sorunu çözmesi

imkansızdı. O bağlamda UNFICYP’in fonksiyonel olarak varlığı mutlaka elzemdi.

Yine hatırlıyorum... Cumhurbaşkan Muavini sarayında toplanan ve hayatın durduğu

bir zamandaki siyasiler ve tam yetkili fedakar insanlar, Kıbrıs Türkü’nün var oluşu ve o zor

günleri atlatması için çok büyük mücadeleler veriyordu. Mesela Bayraktarlık Merih Hasan

Evrim’i Cumhurbaşkanlığı İrtibat Bürosu’nun başına getirmişti. BM askerleri ile en yakın ve

en sıkı ilişkide olan memurlardan birisiydi Merih Bey. Bu arada Lefkoşa milletvekili ve

Genel Komite Üyesi merhum Ümit Süleyman da, Kıbrıs Türklerinin sorunlarına çare bulmak

amacıyle Liyezon Komitesi’nde görev almıştı. Bu iki değerli insanın BM Barış Gücü

toplantılarında ne büyük sıkıntılar çektiklerini hatırlıyorum.

Bu arada adaya gelen Kızılhaç ve Kızılay ekipleri de bu zor günleri birer parçası

olmuşlardı. Zaman zaman Merih Bey’in odasında yoğun işlerimiz ötesinde en ufak bir

zamanda bir araya gelince karşılıklı kahve içer, sorunları tartışırdık. O kahve içişimizde bile

bir rahatlık yoktu. Çünkü Merih Bey’in hem telsizi, hem de telefonları hiç durmazdı. Tabii ki

bu arada devamlı gelip giden mavi bereli BM askerleri ile de irtibatı götürürdü.

Hatırlıyorum... Kızılhaç’ın geliştirdiği 5X8 ebatındaki mesaj formları, binlerce tomar

halinde Merih Bey’in masasında ve avuçlarında bir dağ gibi olurdu. O formlar, parçalanmış

ailelerin irtibatını sağlayan küçük, ama amacı büyük kağıt parçalarıydı. O minicik mesaj

formları sayesinde parçalanmış aileler birbirlerinden haber alıyorlardı. O mesajları

2

bölgelere götürüp getirenlerden birisi de Binbaşı Macey idi. Macey bir İngiliz askeriydi.

Çok da Türk dostuydu ve şişmanca ve göbekli tonton, sevimli elli yaşlarında birisiydi. Ve

maalesef Rumlar onu da bir gün, Türk dostu olduğu için alıp ortadan kaldırdılar ve bir kere

daha ondan haber alınamadı. Sanki Macey, kullandığı cipi ile buharlaşmıştı. Binbaşı

Macey de kayıplar listesine geçen erdemli bir insandı.

Barış Gücü askerlerinin tarassut kulesinden izlediği Türk ve Rum mevzileri, sınır ihlalleri,

karşılıklı silah sıkmalar ve daha ötesi, mevcut mevzilerden tek bir taşın bile oynatılmasına

müsaade etmemeleri hala hafızalardadır.

Rumlarım tam on bir yıl bizleri gettolara hapsettiği dönemlerde, ne kadar çaresiz, ne

kadar ilaç ve ne kadar yiyeceksiz ve susuz kalmıştık...

Büyük oğlum Mustafa 1966 yılında doğduğunda, Rumların en acımasız dönemleriydi

ve Türk tarafında toz süt bulmamız imkansızdı. O nedenle sağ olsun Merih Bey vasıtasıyla

BM askerlerinin yardımı ile güneyden kaçak olarak toz süt getirtir, evladımın karnını öyle

doyururduk. Bu sadece benim başımda değildi. Pek çok hastanın haplarını, ilaçlarını hep

mavi bereliler hallederleri bize.

BM Barış Gücü’nün adamızdaki varlığı tamı tamına elli üç yılı buldu. Yani ikili

görüşmelerin ve iki toplumun bölünmüşlüğü kadar uzun bir yaşı vardır bu askeri gücün. Ve

hala görüşmeler ve Rumların egoları yüzünden çözümsüzlük devam ediyor.

Tabii ki BM Barış Gücü’nün idamesi için pek çok ülke büyük maddi yardımlarda

bulunurlardı. Maddi yardımlarla birlikte askeri güç de gönderip o ordunun oluşmasını

sağlarlardı.

Bakınız... Tamıtamına 53 elli üç yıl adada insani hizmet veren Avustralya birliği,

UNFICYP’ten çekileceğini açıklamış ve “Artık bizden bu kadar” dercesine bu askeri güç

içindeki varlığını sonlandırmıştır.

Bana göre 20 Temmuz 1974’ten ve Nüfus Mübadele Anlaşmasından sonra bu askeri

güce ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü artık kuzeyde, özgür topraklarımızı koruyan Türk askeri

vardır ve artık geçtiğimiz yollarda tek bir Yunan bayrağı dalgalanmamaktadır. Hala daha

sınırlarda UN yazılı kulübeler olsa da, onların artık fonsiyonel olarak hiçbir değeri

kalmamıştır.

Bu yazımla da Avustralya askeri birliğine teşekkür etmek istiyorum, en zor

günlerimizde ayakta kalmamıza katkı koydukları için.

Son bir anımı daha anlatayım diyorum... O zor günlerde BM Barış Gücü’nün başına

General Gyani vardı. O generalin resmen Rum yanlısı bir tutum izlemesi nedeniyle, nerdeyse

halkımız onu linç ediyordu. Dr. Küçük o Hintli generali mecburen arka kapıdan sarayın

avlusundan kaçırmış ve onun canını kurtarmıştı. O Hintli general her zaman bizim için

düşman olmuştur.

Kısacası UNFICY, 1974’e kadar Kıbrıs Türkü’nün yaşamına olumlu yönden katkı sağlamış

ve bugünlere gelmişiz. Şayet ömrümüz vefa ederse, belki bir kitap yazarız UNFICYP ve onlarla

yaşanan zamanlarla ilgili olayları ve anıları...

Yani UNFICYP, dostlarım... Bizim acı günlerimizin ve acılarımızın hafifletmesine

yardımcı olmaya çalışan askeri güç...

<