ÜSKÜDARDAN KURTULAMAZSIN
Cancağızım , Çicekçi’den Üsküdar’a doğru yola düştüğümde Karacaahmet
mezarlığının bazı tanıdık sakinleri ile selamlaşır, duvar diplerine çekilmiş çayırdan
yolluklar üzerinde kümelenmiş mini minnacık çiçeklerle sohbet ederim.
Bu mini minnacık, rengarenk esvaplı çiçekler, yaramaz çocuklar gibi tek ayak
üzerinde birbirlerinin başları üzerinden zıplayıp bana kendilerini göstermek derdine düşerler
ablası...
Çünkü çocuklar kendilerini kimin sevdiklerini bilirler. Durup gülümserim onlara ;
-Hepinizi seviyorum tatlı çocuklar . Sakın kaldırıma çıkmayın ; ölürseniz
üzülürüm ; derim.Onlar da bana ;
-Pekala dayıcık , sözümüz söz ; kaldırıma çıkmayacağız , derler.
***
Söz aldıktan sonra ; Dönme Dolap sokağının başına kadar gelir yokuş aşağı bakar ;
-Buradan mı insem acaba ? Tunusbağı caddesinden insem daha mi iyi olur, diye
tereddüt ederim.
Dönme Dolap sokağından aşağı hava sisli değilse Ortaköy ’deki köprünün omuz
başlarını görünür. Yağmur havayı yıkayıp tertemiz bir cam gibi etmişse mutlu olur;
yaşadığımı anlarım .
Buradan dümdüz koşup aşağı inmek ne mümkün...Elini uzatsan dokunacakmışsın gibi
yakın duran köprüye koşarsan dikkat et. Eğri büğrü arnavut kaldırımda her an bir engele
takılıp yüzüstü uzanıp pencereden yolu gözleyen yaşlı hanımlara bedavadan resim vermiş
olursun...
Halay çeker gibi sağlı sollu omuz omuza vermiş bu eski zaman apartmanlarında bir
gün daha bitmek üzeredir. Pencerelere iliştirilmiş yuvarlak uydu çanaklar pır pır ederek
dalgalanır ...
***
Sokağın hemen sağ başında her salı günü köy sütü getiren kilolu , yaş otuz beş ;Allah
bilir yolun yarısında olan bir hanım, bakkal-market karışımı küçük işletmeyi işletir.
Hemen yanındaki küçük dükkanın tabelasında “ Ferda Ağda Salonu “ yazılıdır.
Onun da yanında da bir zamanlar erişte, fasulye , nohut , mercimek , kuru erik , kayısı
kurusu satan, sipariş üzerine manti, analı kızlı köfteler yapan Malatya Pazarı unvanlı boş
dükkan zamanı durdurmuştur.
Görmüş olman lazım ; sahibi boncuk çevreli dolaklı, çiçek şalvarlı, kalın kaşlı esmer
bir ev hanımıydı. Samimi olduğu komşu hanımlarıyla yer tezgahının başında manti
yapardı. Duruma bakılırsa şimdi bu işlerden vazgeçmiş görünüyor..
***
Ine ine aşağı , Tavaşi Hasan Ağa sokağı , tarihe heyecanli maceralarla dolu bir levha
tutar. Şimdilik geçelim. Tarihi Malatyalı İsmail Ağa konağına tertemiz bembeyaz ve
arkasında yatırdığı mezar taşlarıyla terk edilmiş gibidir. Tarihi Ağa Hamamı’ na bir başka
zaman giderim. Ahmediye ‘de çınarın altında bir kaç yaşlı dinlenir...
***
Şimdi tatlım ; yolu geriye saralım, arnavut kaldırımlarını yumak edip sokağın başına
bırakalım.
Tunusbaği caddesine dönelim ...
-Bak bakalım tatlım; karşıda ne görüyorsun?
Tabii ki , eski çınarın altında henüz restorasyondan çıkmış, dinlenen , gün görmüş eski
bir çeşme görürsün. Susadıysan suyunu iç. Hayrat sahibine de bir Fatiha yolla. Olur mu?
Paşakapısı’ na kadar sür git. Hapishanenin kapıları demirden, pencereleri dilsiz,
duvarları hayata sed çekmiştir.
2
Iki gözüm burada rüşvet, emniyeti suistimal, görevi ağır ihmal gibi suçlardan tutuklu
ve hükümlü memurlar yatıyormuş. Doğru mu ?
Sür git. Doğancılar Parkının kapısının yanındaki ağacın altında akşamın çökmesini
beklerken sürekli esneyen altmışlık bir adem baba göreceksin. Nasuhi Camii 'nin karşısında.
Bankmatiğin sol yanında yatar. Bankamatiği kullananlar bunun yan cebine bir kaç kuruş
atarlar. Bu adam da nizasız fasılasız, elektriksiz,susuz, aşsız ekmeksiz ,vergisiz kendine göre
tatlı bir hayat yaşar. Savaşacak ne var ki? Neden kavga ediyor insanlar?
Mülkiyetsiz bir adam...
Park güvenlikçileri yedi yirmi dört saat burada ıçki içip taşkınlık yapanlara engel
olurlar. Kulübelerinde çay bulunur.
Akşam serinliğinde bilumum çevre sakini parkta çoluk çocuk, spor yapar. Çocuklar
kaydıraklarda uçar. Küçük köpekli kadınlar köpeklerini gezdirir... Güvercinler, kuzgunlar,
kediler, köpekler, insanlar bu parkı pek severler...
Sağa ; Halk caddesine dön. Bol camlı Musahipzade Celal Tiyatrosunu göreceksin.
Karşıdan bastonuyla yokuşu tırmanan , uzun sakkolu kırmızı fesli , uzun boylu, zayıfça
ihtiyar bir Osmanlı efendisini görürsen sakın şaşırma . O Celal efendidir. Bir oyunun
provasına geliyor. Beğenmezse bastonu yönetmenin sırtında paralayacaktır...
Üsküdar rıhtımı uzak mi uzak. Karadavut'tan sonra yollar inişli çıkışlı ve
yorucu...Yürü yürü yol bitmez. Beşiktaş uzak mı uzak...
En iyisi Beşiktaş’a gitmemek... Hava da sıcak. Rutubetli de. İşi asıp bol ağaçlı, bol
gölgeli, bol çiçekli , serin bir parka gidip bir ağacın altında uyusam...
Ah İstanbul, insana bir türlü rahat vermezsin, deli divane edersin !..
Farkında oldum geçen gün; Istanbul bol makyajlı bir kadına benziyor. İstanbul’un
makyajını ne kadar kazırsan kazı altından Üsküdar çıkıyor; insan çıkıyor.
Sonunda dedim ki kendime ; Azizim sen Üsküdar’dan kurtulamazsın ; Beşiktaş’a,
karşıya geçemezsin...