ÜSTÜ KALSIN / Bayram yerinden lunaparka
İSKENDER ÖZSOY
Küçükpazar Hayriye Hanım Sokağı’nda 19 kapı numaralı iki katlı ahşap ev.
Karşısında Softa Hatip Camii.
Ezan, özellikle sabah ezanı sanki evimizin içinde okunuyor.
Yelkencizadelerden Servet Hanım’ın evinde kiracıyız.
Evin yarı açık cümle kapısında annemle birlikte babamı bekliyoruz.
Hayal meyal hatırladığım o sahne, sonradan annem anlatıyor; babamın bayram namazından dönmesini bekleyişimize dair.
Bayramlara ilişkin ilk anılar belleğime böyle yerleşmiş.
Babamın namazdan geldikten sonra elini öpüşüm çok uzak anı şimdi.
O el öpmeden sonra babamın yelek cebinden çıkardığı tırtıllı bir kuruş bayram harçlığıyla Abdülvahit Turan Yeni Hayat karamelası, macun ya da pamuk helva almış mıydım acaba?
Küçükpazar bayramları fazla sürmedi.
Ama yine de Hayriye Hanım Sokağı’yla Namahrem Sokağı’ndaki komşularımızla bayramlaşmalar dün gibi aklımda.
Önce iki kızıyla, üst katımızda oturun Servet Hanım’la bayramlaşılırdı.
Sonra cicianne dediğim Halise Hanım teyzelere gidilirdi.
Komşu ziyaretlerinden döndükten sonra annemin, adını hatırlamadığım terzisi, benim “madam teyze” dediğim, Rum terzisi gelirdi evimize, Altan Şekerleme’den alınmış bir kutu fıstıklı lokumla.
Küçükpazar’da yaşadığım bayramlardan hatırladıklarım bunlar.
BAYRAM YERLERİ
ŞENLİK YERLERİ
Üsküdar’a taşındığımız yıl bir Ramazan Bayramı’nda babamla İhsaniye Camii’nde ilk bayram namazını kılışımı da unutamadım.
Namazdan sonra caminin küçük avlusundaki kavak ağacının altında önce baba eli öpülerek başlayan bayramlaşmalar ve ardından eve gidip anne eli öpmeler o yılların bayram günlerinden içe dönük anılar.
Benim bayramlarımın sonraki yıllarında her çocuk gibi düşlerimi yeni elbiseler, Beykoz ıskarpinleri -ki o iskarpinlerin gıcırdamaları bir başka hoşuma giderdi- el öpmeler ve hayır duaları almalar süslüyor.
Ve tabii bayram yerleri.
Bayram harçlıklarıyla atlıkarıncalara, yanımızda büyükler varsa çarpışan arabalara, dönme dolaplara binmeler, bisikletle tur atmalar, biraz daha büyüyünce korku tünelinden geçmeler, kalecilere penaltı atmalar ve “üç halka 25”cilere para kaptırmacalar.
Para kaptırdıklarımız sadece onlar değildi.
Baloncu, kaynamış mısırcı, simitçi, şerbetçi, macuncu, kozhevacı, dondurmacı ve tavşanlı niyetçi.
Çocukları cezbeden ne kadar satıcı varsa hepsi bayram yerindeydi.
GELELİM BUGÜNÜN
LUNAPARKLARINA
Bayram yerleri oldu şimdi lunapark.
Bizler bayram yerlerine gönüllü eğlenmeye gidiyorduk şimdi lunaparklara gönüllü çılgınlığa gidiliyor.
Ama ne çılgınlık.
Nevzuhur eğlence takımlarından balerin nam eğlence takımı.
Bir balerinin etekleri altına sığınmışlar ha babam dönüp duruyorlar.
Başları hiç dönmez mi “allesen” bu çılgınların.
Ya o gondol ve torpido?
Bir ileri, bir geri; bir aşağı bir yukarı sallanıp döndükçe ben bir tuhaf oluyorum.
Hele biri var ki, adı “roller coaster”miş.
2,5 saniyede 110 kilometre hıza çıkabildiği iddia edilen 12 kişilik bu hız treni dönüyor dönüyor, tam tepede iki üç saniye duruyor, çığlıklar zirve yapıyor.
İşte o anda bağırış çağırışlar arasında tekmil çılgınlar dünyayı tersten seyrediyor.
Yok, yok ısrar etmeyin, ben binmeyeyim.
Peki binenler?
Binenler rahatsız olmuyor ki, hepsi birer intihar pilotu sankim.
Oyuncaklar sağa sola, yukarı aşağı yükselip indikçe; kendi etraflarında fır fır döndükçe, bunlar yetmezmiş gibi takla üstüne takla attıkça çığlıklar yükseliyor, çığlıklar yükseldikçe oyuncakların ivmeleri daha bir artıyor.
Ve ondan sonra tekmil oyuncaklar yavaşlaya yavaşlaya duruyor, çığlıklar kesiliyor.
Ve gönüllü çılgınların ayaklara yer değiyor, kazasız belasız,
Ama hepsi şallak mallak.
…..
Benim zamanımda lunaparklar yoktu.
Bayram yerleri vardı o zamanlar.
Tabii benim de bayram yerlerim.