İSKENDER ÖZSOY

İSKENDER ÖZSOY

ÜSTÜ KALSIN

ÜSTÜ KALSIN/ Bu Dünyadan Yaşar Kemal de Geçti

Doğrusunu yazmam gerekirse Yaşar Kemal benim için romancı olmaktan önce bir gazeteci; çok iyi bir röportajcıydı.

 

Onunla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin çeşitli etkinliklerinde buluştuk, etkinlikler öncesi ve sonrası sohbet ettik, anılar paylaştık.

 

Cemiyete uğrayıp da Yaşar Kemal’le karşılaşan her meslektaşımın belleğinde mutlaka kendisiyle ilgili bir anı vardı.

 

Bu buluşmaların dışında Yaşar Kemal’le iki kez röportaj için bir araya geldim.

 

Birinde Nâzım Hikmet’i anlattı.

 

Diğer buluşmamız mübadeleden söz ettiği Bir Ada Hikâyesi kitapları dizisi içindi.

 

Bu röportaja 2012 yılında Popüler Tarih dergisi adına gitmiştim.

 

Röportajım derginin mayıs sayısında yayımlandı.

 

Ailesi, Rus ordunun Van’ın işgal etmesi üzerine kaçarak Çukurova’ya yerleşen “usta” mübadele hakkındaki düşüncelerini aktarırken şüphesiz ailesinin tanık olduğu göçe de değiniyordu:

 

“Osmaniye’nin Hemite köyündenim. İlkokulun birinci sınıfını Ceyhan'ın karşısında Burhanlı köyünde, ikinci sınıfını bir akrabamın evinde kalarak Kadirli'de okudum. Sonra Kadirli'ye göçtük.

 

Kadirli'den Hemite'ye gidip gelirken yolda bir incir ağacı, bir de yıkık baca görürdüm. Merak edip dururdum bu nedir diye. Yukarıda Cığcıc köyü var, oraya gittim. Köyün yaşlılarına sordum nedir diye.

 

Yaşlılardan, bir vicdanlı yaşlı söyledi: ‘Buraya mübadele göçmenleri geldi. Tarlalarımızın bir bölümünü bizden alıp onlara verdiler. Ama bizim köylüler durmadı, adamları rahatsız etti. Atlarını çaldık, arabalarını Ceyhan Irmağı'na attık, sonra kızlarını kaçırdık. Yapmadık rezalet bırakmadık. Bir sabah kalkınca gördük ki kimse kalmamış...’

 

Vicdanlı yaşlı köylünün anlattıkları bana çok dokundu. ‘Bu mübadele nedir?’ diye daha o zamandan aklıma düştü. Bir şey daha var.

 

Sonradan öğrendim. Diyarbakır'a yerleştirilen mübadele göçmelerinin erkekleri sıtmadan ölmüş. Geride hatunlarıyla çocukları kalmış.

 

Cenazeleri gömemedikleri için yaylalardan bizim Türkmenler inip onların ölülerini gömmüş, kokmasın diye. Mübadele sonucu Türkiye ve Yunanistan'dan yaklaşık iki milyon insan karşılıklı olarak doğup büyüdüğü yurtlarından ayrılıyor. Kolay iş değil. Gurbetin acısını bizim aile kadar, benim kadar bilen yok. İnsanın yurdundan ayrılması yüreğinin kopması gibi bir şey."

 

HIZLAN’A ANLATTIKLARI

 

Hürriyet yazarı Doğan Hızlan da aynı yıl Yaşar Kemal’le ırmak romanı Bir Ada Hikâyesi hakkında konuşmuştu.

 

22 Eylül 2002 tarihinde Hürriyet’in Pazar ekinde yayınlanan söyleşide “usta”nın mübadele konusuna değindiği satırlar şöyle:

 

“……….

 

Ortada çok korkunç bir olay var. İki devletle birlikte bu karara Lozan Konferansı’ndaki tekmil Avrupalılar da katıldı. Bu karar için tarihin en büyük sürgünü diyorlar. Çünkü ne Türkiye’deki Rumlara, ne Yunanistan’daki Türklere sormuyorlar, ‘Vatandaş Türkiye’ye gitmek istiyor musun? Rumlara sormuyorlar ‘Vatandaş sen Yunanistan’a gidecek misin?’ İşte tarihin en büyük sürgünü. İşte insanlığın yaşadığı en büyük acılardan bir tanesi. Sürgünlerden öğrendiğim bir söz var.

 

İnsanı yurdundan etmek, insanın yüreğini koparmak gibi bir şeydir.”

 

Hızlan’ın röportajında Yaşar Kemal’in şu can alıcı sözleri de var:

 

“Benim romanlarımı okuyanlar insanları aşağılamasınlar, sömürmesinler, insanların onuruyla oynamasınlar. İnsanlara zulüm edemesinler.Sevgiyle dolup taşsınlar….”

 

Evet, bu dünyadan Nâzım’dan sonra Yaşar Kemal de geçti; hem de “Dünya fani insan konuk/Demlerin süren öğünsün.” diyerek.

<