ÜSTÜ KALSIN / Girit'ten İki Mektup ve Sahibini Arayan Kartpostal
GİRİT’TEN İKİ MEKTUP VE
SAHİBİNİ ARAYAN KARTPOSTAL
O dört mektup, Girit’in Sitia (Sitiya, İstinya) kentinden gönderilen o dört mektup 80 yıl bir sandıkta –belki de mübadelede Girit’ten getirilen çeyiz sandığında- saklandı.80 yıl sonra bir gün aile bireylerinden bir gencin araştırmacı ruhu bohçalar arasındaki mektupların ortaya çıkmasını sağladı.
Mübadelede Sitia’dan muhtemelen Kocaeli’nin Darıca ilçesine iskân edilen akrabalara gönderilen Yunanca yazılmış mektuplar endişe, sıkıntı, merak ve acıyı yansıtıyor.
O günlerin zor koşullarında mektupla da olsa haber veren, haber almaya çalışan Nayet Karahasanaki’yle Bülentis Babalakis’in aile büyükleri mübadele günlerindeki Darıca’yı beğenmedikleri için İzmir ve Söke’ye yerleşmiş.
Ancak Darıca’da bugün de akrabaları var.
Mektupların zarfları yok.
O nedenle Girit’ten nasıl yerine ulaştırıldığı meçhul.
Mektuplar postayla gönderilmiş olabileceği gibi elden de gönderilmiş olabilir.
Mektupları yazanlar Sitia’dan ayrılan son grupla; Sitia Camii’nin son imamı Recep Karahasanakis’in önderliğinde Türkiye’ye gelmiş.
Bu ailelerin torunları halen İzmir ve Söke’de yaşıyor.
Gelelim mektupların içeriğine.
Aşağıda dört mektuptan ikisinin içeriğini bulacaksınız.
İlk mektupta Nayet Karahasanaki şunları yazmış:
“15 Şubat 1924, Sitiya
Saygıdeğer Hacı Baba,
Hepimiz iyiyiz. Sizin de iyi olmanızı temenni ederiz. Mektubunuzu aldım, iyi olduğunuza sevindim; Allah’a çok şükür. Ablama saygılarımı söyleyin ve ellerinden öpüyorum. Asiye ve Emine’ye de selam ederim. Aynı zamanda, Hanım Nineme, Ağa Babama saygılarımı bildirin. Bizden, Ali Paşadaki’nin oğlu İbrahim Ağa’ya ve ailesine, Ali Memedaki’ye ve ailesine, Ali Liğariodaki’ye ve ailesine ve komşumuz Hacı Brayimanu’ya ve ailesine, Ağathena’nın ablasına, Zeynep Hanım’ın kızına selamlarımızı söyleyin ve şimdi ne yaptığınızı, nasıl olduğunuzu bize yazın. Seyahatinizin nasıl geçtiğini çok merak ediyorum. Çünkü öğrendiğimize göre, orada ölenler ve ayrılanlar olmuş. Bu yüzden bana iyi olduğunuzu yazmanızı istemiyorum.
Seni öpüyorum. Senin sağ kolun, kızın Nayet Karahasanaki.”
“SİZE GÜVENİYORLAR”
Bülentis Babalakis’in mektubu da şöyle:
“4 Mart 1924, Sitiya Limanı
Sevgili Hacı Baba,
Sağlık yönünden iyiyiz. Bütün kalbimizle sizin de aynı durumda olmanızı temenni ederiz. Mektubunuzu aldım ve yaptığınız kötü seyahatte, acı sıkıntılardan neler çektiğinizi öğrendiğimizde çok üzüldük. Fakat, ne yapalım, Allah böyle istedi. Fakat söyle bana, sağlık olduktan sonra, herkes alışınca her şeyi unutmuyor mu?
Bir tanıdık bulduğumuzda biz de buradan acele ayrılmak istiyoruz. Iraklio’dan İzmir’e hareket edecek olan vapur için Iraklio’dan mektup bekliyoruz. Hatta Iraklio’ya gitmeyi ve oradan kaçmayı da bir şans eseri olarak düşünüyoruz. Bize bildirdiğinize göre, kaçmamız için Arhazikaki’ye sormamızı söylediniz. Sorduk, fakat o böyle bir şey bilmediğini bildirdi ve çekinik davranarak böyle bir şey olmadığını herkes söylüyor dedi.
Burada bütün hemşerilerimiz, ilginizden dolayı size teşekkür ediyorlar ve size güveniyorlar. Burada bazı birkaç evin camları kırıldı. Dafni’den, Diyafetakis annesiyle beraber Iraklio’ya kaçtı.
Buradaki evlerin bir kısmına gelen göçmenleri yerleştirdiler. Daha bir çok göçmenin geldiğini söylüyorlar. Ama onları henüz görmedik. Buradaki evlerin çoğu kilitsiz ve açık duruyor.
Burada şimdilik biz iyiyiz, bize eskisi gibi iyi davranıyorlar.
Bize sizin ve diğer hemşerilerimin neler yaptığını yazın. Sizlere ve Ziyni Efendi’ye, Molla Mehmet’e, Molla Besim’e, Cemali Ağa’ya, Ali Kambiçlaki’ye, Molla Salı Liğaroiotis’e ve hepsine, hemşerilerimize bizden ve buradakilerden selam ederim.
Cevabınızı bekliyorum, saygılarımızı bildiriyoruz.
Bülentis Babalakis.”
Mektuplara nasıl ulaştığıma gelince.
5-6 Ekim 2013 tarihlerinde Cunda’da, Alibey (Cunda) Adası Kalkındırma ve Koruma Derneği'nin düzenlediği, Giritlilerin internetteki forum sayfası www.giritturk.org’nin desteklediği Göçler ve Mübadele Paneli’nin konuşmacılarından Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Tuncay Ercan Sepetçioğlu mektuplardan söz etti. Panelden sonra Sepetçioğlu’dan mektupları rica ettim. Eksik olmasın gönderdi.
Onun, ADÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2007 yılında yaptığı Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Girit'ten Söke'ye Mübadele Öyküleri ana başlıklı yayımlanmamış yüksek lisans tezinde ele aldığı mektuplarda kaynak kişi olarak üçüncü kuşak Girit mübadili Hasan Tuntaş’ın adı geçiyordu.
Ona da ulaştım ve verdiği bilgiler ışığında mübadele tarihi, özellikle de Girit mübadilleri açısından çok önemli olduğuna inandığım bu yazıyı yazdım.
Sepetçioğlu ve Tuntaş’a paylaşımları için teşekkür ederim.
BİR KARTPOSTAL
Üstü Kalsın’ın ilk bölümünü yazdıktan sonra internet ortamında dolaşırken alt kısmında Latin harfleriyle “Koursuniotissa Sokia, Turquie” yazılı manastır kartpostalına rasladım.
Kartın üstünde eski yazıyla yazılmış bir satır ve Girit adı dikkatimi çekti. İşin ilginci kartın arka yüzü de internete yüklenmişti.
Sokia Söke’nin eski adıydı. Buradan hareketle kısa bir araştırma yaparak Koursuniotissa’nın Davutlar’daki Kurşunlu Manastırı olduğunu öğrendim.
Kartpostalın ön yüzünde eski yazıyla “Adresim: Girid Hanya'da Hünkâr Camii şerifi imamı Abdülhamid efendi vasıtasıyla mahdûmu Muhammed Emin.” yazıyordu.
Elden ulaştırılan kartpostalın Girit’ten Söke’ye mi, Söke’den Girit’e mi gönderildiği belli değil.
Buna ilişkin ipucu yok.
1900’ün ilk yıllarında gönderilen bu kartın sahibine ulaşıp ulaşmadığı; ulaştıysa eğer, yıllar sonra sanal âleme nasıl düştüğü de meçhul.
Kartın arka yüzünde yazılanlara gelince:
“Biraderim Fehim efendi
Kartpostallarınızı aldım. Hissettiğim memnuniyeti tarif etmek bence gayr-i kabildir. Her ne kadar ayrıca mektup göndermek istedimse de kartlarda adreslerinizi bildirmediğinizden dolayı nâçâr Hamdi Efendinin vasıtasıyla göndermeye mecbur kaldım. Başka bir şeye hamletmeyiniz. İnşaallah öbür mektubunuzda adreslerinizi de bildirirsiniz de ayrıca mektup gönderirim. Bâkî teveccühâtınızı bekây (?) müsterhamdır. Biraderiniz Mehmed Emin. (24 Ağustos 1326 ?)”
Mehmed Emin’in kim olduğunu adresten öğrendik.
Peki ne iş yapıyor, yaşı kaç?
İşte bunları bilmiyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var ki, bence önemli.
Hanya’daki Hünkâr Camii’nin imamı Abdülhamid Efendi’ymiş.
Kim bilir, belki de son imamı.
Kartpostalın ön ve arka yüzünde eski yazıyla yazılanları günümü Türkçesine aktaran meslektaşım Yusuf Ziya Belviranlı’ya teşekkür ederim