ÜSTÜ KALSIN / Katibim Meşhur Değil mi?
Katibim Meşhur Değil mi?
Üsküdar Belediyesi adına yıllardır şenlik düzenlediği “Kâtibim”’i tanımıyor.
Kanıtı, Yrd. Doç.Dr, Âlim Kahraman’ın editörlüğünde yayınlanan Üsküdarlı Meşhurlar Ansiklopedisi.
Üsküdar Belediye Başkanlığı Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür Yayınları’nın 23’üncü kitabı olarak yayınlanan ansiklopedide Kâtibim Aziz Bey yok.
Kahraman, ansiklopediyi tanıtan yazısında Üsküdarlı olmayı “Üsküdar’da doğmak, adı Üsküdarla beraber anılmak, sonradan Üsküdar’a gelip yerleşmek, belli bir süre ilçede yaşamak, Üsküdar hakkında eser ortaya koymak, Üsküdar’da medfun (gömülü) olmak.” diye açıklıyor ama en “meşhur” Üsküdarlıyı –sanal türkü kahramanı zannettikleri için olsa gerek-ansiklopediye almıyor.
Oysa, “paşa eşi” Seyide Hanım’ın adına yazdığı şiir ve o şiirin kimliği bilinmeyen biri tarafından Nihavend makamında bestelenmesiyle hem kendi adının hem de Üsküdar’ın dünyada tanınmasına yol açan Kâtibim Aziz Bey, ansiklopedinin “ilim heyeti” yok saysa bile 52 yıl Üsküdar’da yaşadı.
“Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur” dizesiyle başlayan sevda şiirinin kahramanı Aziz Bey Üsküdar’daki Selami Ali Efendi Tekkesi’nin şeyhi Mahmut Efendi’nin oğlu.
1870 yılında Üsküdar’da günümüzdeki adı Mimarsinan Mahallesi olan Selami Ali Mahallesi’nde doğdu.
Üsküdar’ın tarihine adını hem yakışıklılığı, hem de evlilikleriyle yazdıran burma bıyıklı, setre pantolonlu Aziz Bey 52 yıllık hayatına 17 evlilik sığdırmış.
Hayatı hakkında bu kadar somut bilgiler bulunan Kâtibim Aziz Bey’in ansiklopedideki 400 “Üsküdarlı” arasında yer almaması kabul edilebilecek bir eksiklik değil.
Belediye ya Kâtibim adına şenlik yapmaktan vazgeçmeli ya da Kâtibim’i iyice tanımalı ve tanıtmalı.
BİR GAZETECİ...
Gelibolulu gazeteci Süleyman Tokgöz’ün hayatını anlattığım Kurşun Harflerin Efendisi adlı kitabımla ilgili arşiv çalışması yaparken elime bir gazete kupürü geçti.
Sonunda, “1919 tarihli Fransız Gazetecileri Ulusal Sendikası Mesleki Görev Şartnamesi” yazan “Bir gazeteci…” başlıklı bu kupürde ilginç şeyler yazıyordu:
“Bir gazeteci yazdığı her metnin sorumluluğunu üzerine alır.
Her türlü iftirayı ve delili olmayan suçlamayı, belgelerde tahrifat yapmayı, olayları değiştirerek sunmayı ve yalanı mesleki hataların en büyüğü olarak algılar.
Yalnızca mesleğine yaraşır görevleri kabul eder.
Kendisini farklı bir kimlikle göstererek veya yasal olmayan yollara başvurarak bilgi edinmeyi ve kişilerin iyi niyetinden yararlanmayı kendisine yasaklar.
Kendi gazeteci kimliğini, bu kimliğin yaratacağı etkiyi ve ilişkilerini kullanabilecek hiçbir resmi ya da özel kuruluştan para almaz.
Ticarete ya da paraya değin hiçbir reklam metnine kendi adıyla imza atmaz.
Bir diğer gazetecinin ürününü kendi adıyla yayımlamaz.
Haberini veya metnini kullandığı arkadaşının adını mutlaka verir.
Meslektaşının yerine göz dikmez ve daha düşük şartlarda çalışmayı önererek meslektaşının işinden olmasına önayak olmaz.
Mesleki sırları saklar.
Basın özgürlüğünü kendi çıkarı uğruna kullanmaz.
Edindiği haberi aslına sadık, dürüst, biçimde yayınlama özgürlüğüne sahip çıkar.
Adil olmakta dikkatli ve titiz davranmayı en önemli kural olarak görür.
Kendi konumunu polisin konumuyla karıştırmaz.”
Altına imzamı atıyorum.