ÜSTÜ KALSIN / Mübadelede Kayıp Aileler Dramı
Yürekleri dağlayan mübadeleden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan kayıplar ve bölünmüş aileler gerçeği güncelliğini koruyor.
Başta Lozan Mübadilleri Vakfı (LMV) olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerleşimlerindeki mübadele/mübadil derneklerine kayıplar için hâlâ başvurular oluyor.
İki ülkede yapılan Türk-Rum evlilikleri ya da uyruk ve din değiştirme sonucu mübadeleye tabi olmayanların, döneriz diye mala mülke göz kulak olsun diye bırakılan çocukların, göç yollarında kaybolanların yakınları yıllardır akrabalarının izini sürüyor.
Bu ailelerden bazıları amaçlarına LMV’nin de desteğiyle ulaştı; iki ülkedeki akrabalarını buldu.
Sevindirici buluşmalar bunlar.
Yıllar sonra birbirlerine kavuşmanın sevincini yaşıyor; kardeşler, torunlar, yeğenler kuzenler/kuzinler.
Sadece mübadele yıllarında değil, daha önceki yıllardan da çok ama pek çok kayıp çocuklar, bölünmüş aileler örneği var.
1921-1922 yıllarında Karadeniz bölgesinde ve özellikle Samsun-Amasya hattındaki sürgünde kaybolan, komşulara emanet bırakılan, unutulan -evet unutulan- çocuklar dramı yaşanıyor yıllardır.
Şimdi okuyacaklarınız da bir dramı yansıtıyor.
Ve elbette yardım çığlığını, çağrısını.
Karadeniz’den büyük kaçışta Bafra’nın Nebiyan Dağı eteklerindeki Otmaşa köyünden çocukları Anastasia, Theano, Anastas ve Vasil’le yola çıkan Barbara ve Ananias Karapapazoğlu çifti, o zaman yedi sekiz yaşlarında olan en küçük çocukları Vasil’i Amasya’nın Hamamözü köyünde çocuksuz bir Çerkes ailesine bırakmak zorunda kalmış.
Bu bırakışın nedenini bilmiyoruz.
Aradan geçen bunca yıldan sonra, bugün Kavala’da yaşayan Karapapazoğlu ailesinin bireyleri Anadolu’da kalan akrabaları Vasil’in izini sürüyor, eğer evlendiyse çocuklarını, torunlarını ve diğer akrabalarını; bir başka deyişle kendi akrabalarını arıyor.
Bu çağrıya lütfen kulak verelim.
SELANİK LİMANI’NDAKİ KILKIŞLILAR
Mübadelede dram o kadar çok ki…
Yazmalara sayfalar yetmez.
Bu dram da mübadelenin ilk günlerinden.
“…….
Yunan jandarmaları akşam olması dolayısıyla muhacirleri rıhtımda bırakmamak için ısrar ediyor. Muhacirler: “Biz artık bir yere gitmeyiz. Gemiye bineceğiz. Bırakırsanız sabaha kadar burada bekleriz” diye sızlanıyorlardı. Aynı zamana dehşetli bir kar tipisi de vardı. Biçareler bu şiddetli soğuğa göğüs gererek sabaha kadar rıhtım üzerinde beklediler. Sabahleyin memurlar tarafından gemiye nakledilmeye başlandı. Onlar gemiye bindirilirken ben geride kalanların dışarıda yattıkları meskenleri görmeğe gittim. Biçareler yatacak yerlerinde hasır çadırlar içinde yatıyorlar. İlk tesadüf ettiğim yatacak yerinde bir set üzerinde kaba hasırdan çadır değil hasır yığını gibi görünen çadırların önünde bulutların arasından çıkan güneşten istifade etme için sekiz o erkek dizilmişler duruyorlardı. Kılkış muhacirleri imişler. Nerede yattıklarını sordum:
“İşte yattığımız yer şu gördüğünüz hasırların altıdır.” Dediler.
“Ne vakitten beri burada yatıyorsunuz?”
Dinleyen muhacirler bir ağızdan içlerini çekerek :
“Ah efendi.” dediler. “Siz bizim nasıl geçindiğimizi soruyorsunuz. Biz geçinmek değil ölümü bekliyoruz. Bundan başka çaremiz kalmadı.”
Sonra genç ihtiyar başlarından geçen faciaları nakle başladılar:
“Biz Kılkış ahalisindeniz. Bundan dört ay evvel Rum muhacirleri geldi. Jandarmaları bize evlerimizden çıkarıp evvela samanlıklara doldurdular. Rum muhacirleri evlere yerleştirdiler. Bütün evlerdeki eşyalarımız, mal ve mülklerimiz hep Rum muhacirlerine teslim edildi. Bir iki gün aç biilaç samanlıklarda kaldık. Samanlık kapılarında bulunan süngüleri kapılara kapatarak bizleri dışarı çıkarmıyorlardı. Üç gün sonra Yunan süngüleri etrafımız çevirdiler. Bize birer birer ‘Paralarınızı nereye koyduysanız çıkarın” diye dayak atmağa başladılar. Üstlerinde para olanlar verdiler. Olmayanlar dayak yemeğe devam ettiler. Aramazda dayaktan ölenler oldu. Burada da yatmağa bir yerimiz olmadığı gibi şiddetli soğukta ne yakacak bir avuç kömür, ya da parmak kadar bir odun bulmak kabil değil.Çalışıp birkaç para almamıza da müsaade etmiyorlar.Şu karşıdaki çadırların içinden üç ay zarfında 11 cenaze çıktı. Şu kapalı gördüğünüz çadırda da altı kişi öldü. Bir kadın kalmıştı o da dün gece öldü. Çadırın kapısını kapadılar.” (*)
…..
(*)Vakit. 8 Kânununisani (Ocak) 1924.Nnakleden:Baki Sarısakal. Belge ve Tanıklarla Samsun'da Mübadele.