İSKENDER ÖZSOY

İSKENDER ÖZSOY

ÜSTÜ KALSIN

ÜSTÜ KALSIN / Önyargı, Son Yargıdır

ÖNYARGI, SON YARGIDIR

 

İkinci görüşmemizde hal hatır sorma faslından sonra söze yekten “Siz muhafazakâr birine benziyorsunuz.” diye girdi.
Şaşırmadım.
Üniversiteye başladığım günde beri alışığım böyle yakıştırmalara.
Sakallıyım ya,  yapıştırdı hemen yaftayı:
Dinci.


“Ön Yargı” Bey, bir özel üniversitede öğretim görevlisi.
Yönetici vasfı da var.
Konuştuk biraz,-sohbet ettik diyemiyorum- öylesine.
Bir iki denedim Ön Bey’in önyargısını dağıtmayı, başaramadım.
Ve sonra “Var mı senin kendini savunmaya  ihtiyacın...” deyip vazgeçtim.


Ön Yargı Bey bana gelinceye dek kimlere kimbilir  ne yaftalar yapıştırdı?
Komünist, faşit, dinci, sağcı, solcu, şucu bucu...
Ayrılırken beni çalıştığı kuruma davet etti.
“Boşverin bu sakallı halimle  gelmeyeyim ben. Size zarar veririm.” dedim.
 Ve ekledim.
“Sizin meslekte adamın adının yanına çarpı işaretini kolaylıkla koyuveriyorlar. Benim yüzünden adınız lekelenmesin. Ben muhazakârım ya!..”
Yüzü kızardı hafiften, elimi sıkmadan asker adımıyla uzaklaştı yanımdan.
O günden sonra daha görmedim.
...........
1969 veya 1970 olmalı.
Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğrenciyim.
Aylardan kasımdı ve Ramazan’dı.
Bugünkü gibi hatırlıyorum.
Kapıdan içeri girerken kaş göz işaretiyle birilerine gösterildiğimi anladım.
Soğukkanlılığımı kaybetmeden hergele meydanına doğru yürüdüm.
Anfi 10’un köşesinde sıkıştırdılar ve...
Yer misin, yemez misin?
Beş altı kişi hem “Vurun komüniste, vurun Allah’sıza diye “ bağırıyor, hem de tekme tokat girişiyordu.
Bağırmaktan başka çarem yoktu.
Ben de öyle yaptım ve bağırabildiğim kadar bağırdım.
Beni kurtardılar mı, yoksa dayakçılar kaçtı mı, hâlâ bilmiyorum.
Kendimi toparladım, topallaya topallaya bölüme çıktım.
Beni dövenlerden birini bölümden bir çocuktu.
Sordum, “Niye dövdünüz?” diye, cevap “Parkalısın.” oldu.
Kara mizah bir.
Beni dövenler de parkalıydı.
Dayak gününden üç dört gün sonra çalıştığım sendikanın teksir işlerini yaptırdığımız büroya gittim.
Bürodaki çocuklar müstehzi tavarla geçmiş olsun dediler.
Huylandım, “Dayak yediğimi biliyorsunuz, neden dövdüklerini de bilirsiniz.” dedim.
Aynı yanıtı aldım:
“Parka giyiyordun...”
Kara mizah iki.
Bu yanıtı veren Abdülhaluk adındaki gençti.
Bugünün  Prof. Dr. Abdülhaluk Çay’ı, eski milletvekili.
..........
Adamı kolaylıkla karalayıp yaftalayanlar mesleğimizde de çok.
Gazetecinin soru soranını hemen karalarlar.
Bu yaftalamanın öncüsü gazetecilerden biri Ankara’da.
O kadar ad taktı ki meslektaşlarına, kendisine takılacak ad kalmadı.
O nedenle “adsız” sansız ölecek, mezar taşına yazacak bir ad bulamayacaklar.
.........
İlk yazıda bu köşede spor yok dedim ama ne çare dolaylı da olsa sporu ilgilendiren bu soruyu sormalıyım.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırımı’ın bu kadar diklenmesi- bazıları buna dik duruş da diyor- kontrol ettiği parayı kaybetme korkusu olmasın?
Hem kulubün, hem de ailenin parasını.
Bu soruyu Fenerbahçe formasıyla dolaşan Ön Yargı Bey’e de sordum, yanıt vermek yerine beni Galatasaraylı olmakla suçladı.

<