İSKENDER ÖZSOY

İSKENDER ÖZSOY

ÜSTÜ KALSIN

ÜSTÜ KALSIN / Toprağa Özlem

O, bugün Yunanistan’ın Kılkış kentinin Paprat (Pontokerasia) köyünden gelenlerin yaşadığı Derbent (Pamucak) köyü kökenli bir mübadil çocuğu.Savaşın yol açtığı kaos ortamında çeteler tarafından yakılan Derbent’te Rumların yaşadığı dönemden kalan tek iz, köyün o zamanki zenginlerinden Tsesmetziz (Çeşmeci) ailesin yaptırdığı yalağı ıstavrozlu çeşme. (*) 
Çeşme o kadar yer etmiş ki Pamucaklı mübadillerin belleğinde köyden ayrılıp neredeyse üç yıl süren zorlu bir yolculuktan sonra Serez’e yedi kilometre uzaklıkta hiç yoktan kurdukları köye “memleket”e özlemin; belki de bağlılığın nişanesi olarak Monovrisi (Tekçeşme) adını koymuşlar.
Acı yolculuktan sonra ayak bastıkları topraklarda çok fukaralık çekip yarı aç yarı tok günler geçtirmiş Derbentliler.
1944 yılında Serez’de doğan Anestis Kioses o zorlukları yaşayan bir ailenin çocuğu.
Ona, Lozan Mübadilleri Vakfı’yla 101 yaşındaki “bilge mübadil” Lütfü Karadağ’ın 1 Mayıs’taki doğum gününü doğduğu kent Yanya’da kutlamak için çıktığımız yolculuğun ilk durağı Kastorya’da halk pazarında rasladım.
Neredeyse 50 yıldır seracılık yapıyor.
Serez’de yetiştirdiği sebze ve çiçek fidelerini haftada üç gün çevre kent ve köylerin pazarlarında satıyor.
Anestis, karısı Elisavet’le rengârenk çiçekler arasında müşteri bekliyordu. 
Gittim yanına usul usul.
O can alıcı soruyu Türkçe sordum. “Neredensin be yahu?”
Soruya, sorunun soruluş şekline mübadil Rumlardan alışıktım.
Ben de aynı yöntemi kullandım.
“Turkiya’dan, Pamucak’tan…” yanıtını Türkçe alınca gerisi kolay oldu.
Sohbetimizi yazıya dökmenin zamanıdır şinci.
DERBENT’E GİDERSE
TOPRAK ALACAK
Anestis Kioses de öyle dedi:
“Şinci bak…”
Ve anlatmaya başladı:
“Nenem hep Pamucak’ı övüyordu. Ama doğduğu köye gidemedi. Köyünü rüyalarına sakladı. Bazen rüyalarına sakladıklarını saatlerce anlatırdı bize. Bıkmadan, usanmadan. Sık sık ‘Yavuz güzel Pamucak’ın toprağından bir avuç olsa da koklasam…’ derdi. Biz çocuk olduğumuz için bunun ne demek olduğunu anlayamıyorduk. Meğer vatan hasretini anlatıyormuş bize. Köyden kaçtıktan sonra İznik’in içinde eyleşmişler bir zaman. Sonra Mudanya’da çokça oturmuşlar. Oradan bir gemiyle Tekirdağ’a güç bela gidebilmişler. Sonra dağıtım olmuş. Aralarında ailemin de olduğu 150 hane Serez’e gönderilmiş. Serez’de bir sinemada kışı geçirmişler. Daha sonra şehre yedi kilometre mesafede mübadeleden önceki adı  Salihağa olan ancak şimdi izi kalmayan köyün karşısında hiç yoktan Monovrsi (Tekçeşme) köyünü kurmuşlar. Nenemin kız kardeşi nalbantlık yapan bir Müslümanla evlendiği için Derbent’te kalmış. Onun için gelmemiş buralara.”
Geldik sohbetimizin sonuna.
Kioses diyor ki:
“Biz neyi paylaşamıyoruz? Birbirimizden ne ayrılığımız var? Biz sizi seviyoruz. Bu ayrı gayrılığın sebebi siz de değilsiniz, biz de… Bunu yaptıranlar başkaları. İki memleketi birbirine düşürenler politikacılar.”
Nenesinin “memleket”ine gitmek istiyor elbet.
Hem de çok.
Bunu kendinden çok onun için istiyor.
Derbent’ten bir avuç toprak almak ve mezarına serpmek için.
 “Memleket”ini koklasın diye.
…….
(*)Tsesmetziz (Çeşmeci) ailesinin bireyleri Serez’de yaşıyor.

<