CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

UZLAŞMA

“Musahipzade Celal Sahnesi”nde  “Uzlaşma “ başlığıyla sergilenen oyun , üç oturumluk bir arabuluculuk  sürecini anlatıyor.

Oyunu Fransız  yazar  Chloe Lambert’ten  Zeynep Su Kasapoğlu Türkçeye çevirmiş, Aslı İçözü sahneye koymuş.  

Oyuncular,  Zeliha Bahar Çebi , Gökçer Genç , Işıl Zeynep ile Yeliz Şatıroğlu…

Oyunun sahnelenmesine katkıda bulunanlar ise  Galip Erkal,Celal Eldeniz, İnci Gonca Beker ile Av. Arabulucu Dilek Yumrutaş…

Sahne huzursuz edici  gürültü efektiyle başlıyor…

Sahne ışıkları klasik bir arabulucu mekanına odaklanıyor. Sahnede  bir masa ile dört sandalye görüyoruz. Mekan oldukça sade. Klasik bir arabulucu odası…

Dört kişilik oyun,  nafaka ve çocuğun gözetimi hususunda anlaşmazlığa düşmüş bir boşanmış bir karı koca  ile bunları uzlaştırmaya çalışan anne kız arabulucu arasında geçiyor.

Bunlar daha önce boşanmış ve bu evliliklerinden bir çocukları var. Mahkeme çocuğunun velayetini  anneye bırakmış. Ebeveynler küçük çocuklarıyla kişisel ilişki kurulması, şekli, zamanı ile  nafaka miktarı  konusunda anlaşmazlık halindedirler.

Çocuk ,küçük bir çocuk sandalyesi  ile temsil ediliyor.  

Tartışma  çocuğun çevresinde  dönmekte,taraflar birbirlerini sorumsuz davranmakla  suçlamaktadırlar. Anne,    babanın  çocukla ilgilenmediğini,   çocuğu  evde  bir  başına bırakarak  dışarıya çıktığını , baba ise annenin ,çocuğu kendi annesine bırakarak  yalnız bıraktığını  ileri  sürmektedir.

Taraflar arasında iletişim kopmuş, yalanlar havada uçmaktadır.

Her şeye rağmen  bir dostane çözüm yolu olan arabuluculuğa başvurmuş bulunmaktadırlar. Arabulucular ise  taraflar arasında, tarafsız, bağımsız , bir üçüncü kişi olarak bunların arasında  bozulmuş olan iletişimi yeniden kurmak için çabalamaktadırlar. 

Bu süreç içinde  arabulucu anne ile kız da kendi trajik geçmişleriyle yüzleşeceklerdir. Kız  da  iletişimi kopmuş bir ailede  babasız büyümüştür. Arabulucu anne özel hayatında iletişimi kurmada  başarısız  olmuştur… 

***

Toplum hayatında sayısız ilişkiler (sözleşmeler) denizinde  yaşıyoruz. Bu ilişkiler  kişiler arasında, kişiler ile toplum,kurum,kuruluşlar,devlet arasında yaşanabildiği gibi devletler ile devletler arasında da yaşanabiliyor. Bu ilişkiler her düzeyde iletişim arızasına uğrayabiliyor…  

Aile  ise toplumun en küçük ,en anlamlı bir hücresi. İnsan aileyle  insan olmuş,toplum aileyle anlam kazanmıştır. Bunun en güzel ifadesini atalarımız ifade etmiş;” otu çek köküne bak!”

Ailelerdeki iletişimsizlik, eskiden kalabalık ailenin büyükleri,” akil insanları” tarafından çözülüyordu. “ Medeniyet öncesi geri toplumlarda” , köylerde ihtilaflar , köyün bilge yaşlıları tarafından kolayca ve masrafsız çözülüyordu. Adalet tesis ediliyordu. 

Kur’an asırlardır “kişilerin arasını bulun mealindeki emriyle (mesela  Bakara,182, Nisa 35, 114, 129, Enfal 1, El Hucurat,9, 10) evrensel çağrısını sürdürmüştü. Başarılı da olmuştu.  Ancak  değişen çevre şartları halklar ve  bireyler arasındaki iletişimi kopardı.  Savaşlar oldu. Kardeş kavgaları oldu. Aileler bozuldu. 

Kapitalizmin aşırı kar hırsı, her şeyi pazara dökmeye başlamış bu da kültür emperyalizmi ile  insanların beynine yerleştirilmişti.  Böyle bir ortamda, gemisini kurtaran kaptan, zengin olmak için de her yol meşru sayılıyordu. 

Böylece maneviyat zayıfladı.Kolay yoldan zengin olmak hayalleri süsledi.  Kalabalık aileler bölündü, ana baba ve çocuktan ibaret küçük ailelere dönüştü. Aileler küçücük evlerde, akraba ve komşularından uzak sırça köşklerinde” yaşamaya başladılar.Aileler küçülünce çocuklar,amca hala,teyze,dede,nene nedir bilmez oldular… 

Anneler kızlarını zengin koca hayaliyle büyütmeye başladılar. Gençler gösterişe düştü. Ar ,haya aranmaz oldu!.. 

İsraf ailelerin felaketi oldu.  İnsanlar sağlıklı beslenemediler ama  varlarını yoklarını makyaj malzemelerine arabalara, evlere , pahalı giysilere vs harcadılar. Sürekli krediler ile gereksiz alışveriş  körüklendi.  Aileler ödeme güçlüğüne düştüler… 

Bugün  aileler huzursuz . Karı koca,çocuklar arasında  iletişimsizlik başlamış. Ailelerde  boşanmalar artmakta… Her köşede maddi manevi çöküşten kaynaklı  ahlaksızlık  kol gezmede…

Mevcut adli sistem anlaşmazlıkları çözmede yetersiz. Aile mahkemeleri, klasik mahkemelerin raflarındaki dosyalar koridorlara kadar saçılmış durumda…Küçük bir dava yıllarca sürebiliyor…Mahkemelere  güven azalmış durumda … Kanun  yapıcılar basiretsiz…Kanunlar adaletsizliğe sebep oluyor.  (6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin önlenmesi hakkındaki kanun ile süresiz nafaka mağdurları ortaya çıktı. Evlilikler tehlikeye düştü. Nikahsız yaşama yolu açıldı. Kanun eliyle adalet katledilmekte )  

Mahkemelerdeki  tıkanıklığı gidermek ,  özel hukuk  uyuşmazlıklarını çözmek üzere   22 kasım 2013  günü yürürlüğe giren kanun ile    arabuluculuk  sistemi devreye girdi.  Sistem başarılı . Göreceli olarak kısa zamanda,mahkemelerin iş yükünü azalttı. Anlaşmazlıklara çok hızlı çözüm üretmekte .

 Bu sistemde,taraflar eşit  olarak, serbest iradeleriyle ,tarafsız ve güvenilir bir uzman bir kişi etrafında kendi çözümlerini üretmek üzere bir araya gelmektedirler.  “Arabulucu”nezaretinde  taraflar veya vekilleri, makul ve dostane çözüm üretecekler,iki taraf da masadan  “kazan-kazan” temelli kalkacaklardır. 

Kendi  kararlarını kendileri vereceklerdir.  Bu sistemde kendileri adına karar verecek bir hakim ya da hakem olmayacaktır. Kendi çözümlerini bir uzman kişi yardımıyla kendileri bulacaklardır.Bunun için sarfedecekleri masraf  son derece düşüktür.  

Kültürümüzün kökeninde bulunan bu çözüm yolu henüz yenidir. Tanıtımı yetersizdir. Kapsamı genişletilmemiştir. Yaygınlık kazanmamıştır.

***

 Tekrar oyuna dönersek bu  arabuluculuk hikayesinde  süreç anlaşma ile bitmemektedir. Tutanak imzalanmaz. İcra edilebilirlik şerhi için mahkemeye gönderilecek bir tutanak yoktur… 

Her oyunun sonunda olduğu gibi perde iner,oyuncular seyircileri selamlar...

Oyun “ mutlu son” ile bitmedi ancak doğru seçimiyle arabuluculuk konusu seyircinin gündemine girmiş oldu . 

“Uzlaşma” , konusu, sahnelenişi ile başarılı bir oyundur. Bu başarıda kuşkusuz  oyuna  katkı sunan  profesyonel arabulucularımızın  da payı var. 

Bir seyirci olarak  bu sütunlarda her vesile ile  sahnelerimizde  örf  ve adetlerimize ,  toplumumuzun ihtiyaçlarına  uygun oyunlar sahnelenmesi  temennisinde bulunmuştum. Bu anlamda nihayet bir oyun sahnelendi. 

Bu oyunun açtığı pencereden mutlu bir dünyanın ufuk çizgisini göremiyorsak da küçük dalgalarıyla kıyıları yalayan büyük denizin sesini duyuyoruz.

Nihayet  “Uzlaşma” oyunuyla tiyatromuz   toplumun önemli bir yarasına  parmak basıyor. Bu yolda şahsi temennim ,arabuluculuk hikayelerini artık   yerli oyun yazarlarından dinleyelim. 

Oyunu tavsiye ederek  bu sanat olayından beni haberdar eden  Tiyatro Müdürü Sayın Halil İbrahim Göktaş’a  teşekkür ediyor , oyunda emekleri geçen herkesi gönülden alkışlıyorum.  

 

<