VAKIFLARLA SEVGİ EKELİM..
Duyuyoruz ve şahit oluyoruz. Son günlerde yeni vakıflar kuruluyor ve yeni görevlerle yükümlü kılınıyor. Vakıf kuruluşlarının amaçları doğrultusunda yararlı hizmetler üreteceğine başından beri inanmaktayız. Ancak, uzunca süre önce vakıflarımızın sayısının 40 binlerde dolaştığını da hayretle izlemiştik. Neyse ki, uyanışa geçen devletin, bu kadar vakıf yoğunluğunun içinde “magazin konusu” haline dönüşen bu kuruluşlara, önlemler getirme girişimleri sevindirici olmuştu. Yeni Vakıflar yasası, ülke gerçeklerine ve ihtiyaçlarına göre düzenlenerek “vakıflar enflasyonu”nun önünü kesmişti.
Bu konuyu analiz eden yazılarımdan birinde, Vakıf gibi kurumların ağır sorunlar üzerinde etkili olabileceklerine dair şu görüşleri ileri sürmüştüm:
Osmanlı’da düzenin sarsılmasını önleyecek çıkış yolu Vakıfların varlığında görüşmüştür. Doğru yol böyle bulunmuştur.
Vakıflar, iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, dayanışma ve yardımseverliğin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir.
Osmanlı’dan beri “vakıf cenneti” olan Türkiye’de, bugün için söylemek gerekirse, “sevgi ve saygı” platformu oluşturarak vakıf sayısı düşüktür. Pek çok vakfın da amaçları dışında hareket ettiklerine dair söylentiler yaygındır. Genelde sağlık, eğitim, san’at ve daha değişik kollarda faaliyet gösteren vakıflarımız üzerinde de, yoğun şikayetler toplanmaktadır. Toplumun gözünde; en sık etkinliklerle görülen vakıfların “plaket” dağıtma alışkanlıkları mizahı bir anlayışa davetiye çıkarmaktadır.
Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin bünyesinde doğan Gazeteciler Sosyal Dayanışma Vakfı, gerekli dönemlerde yayınladığı bildirimlerle şu çağrıda bulunmaktadır:
“Vakıfların sosyal huzurun sağlanmasında etkinlikleri büyüktür. Bu kurumlar önemli ekonomik bir güç olarak 3.ncü sektörü temsil ederler. Üzülerek belirtiriz ki, ülkemizde “sevgi” kirliliği yaşanmaktadır.
Sevgi, evliliğin, yahut kişisel aşkın itici gücüdür. İnsanı yaşama bağlayan, bu kutsal duygudur.
Uzun süren araştırmalarda, aile içi sorunların kangren haline gelmesinde, sosyal bilimcilerin payının oranı hesaplanmıştır. Kitlelerin “korku” kültüründe yaşayıp büyümeleri, bireylere zamanla akıl tutulması yaşatmaktadır.
Yaşamlarında “yenik” ve “ezik ruh taşıyorlar, kendilerini ezen duygularını intikam aracı olarak kullanabilmektedir.
AİLE KAVRAMI..
Kahvehaneyi tercih eden, tavla oyununa meraklı iki arkadaş, gecenin bir vaktinde evlerine giderken biri sordu:
“Rövanş için akşam kaçta buluşuruz. Aynı saat uygun mu?
Arkadaşı, birden uykudan kalkmış gibi parmağını salladı:
“Hayır, hayır.. Yarın ben nikahlanıyorum. Ama, nikah sonrası istersen buluşabiliriz!..”
Aile olma, aile kurma bilinci gelişmemiş insanlarda bu tür tutkular, hayatın derinliklerinde, kaybedilen duygular olarak şok etkisi uyandırmaz mı?
Bir Fransız Atasözüne göre: “ Her akılsıza hayran olacak, başka bir akılsız bulunur.”