CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

VATAN CADDESİNDEN ...

Fatih'in çarpık- çurpuk sokaklarını, sokaklardaki eciş bücüş   binalarını, binalarındaki evlerini,  evlerin karanlık  bodrumlarını, bodrumların üzerindeki küçücük eski zaman  dükkanlarını, köşebaşlarını tutmuş  iddialı tabelalarıyla temizlik ve tad vaad eden  bir kaç lokantayı geçtim.

Küçücük bir elektrikçi dükkanının vitrinindeki allı morlu ışıklar,  ucuz tasarruflu ampuller göz kırptılar...  

Aşağıya, caddeye doğru yürüdüm. Belediyeye ait bir kaç güvenlikçi,yorgun bezgin esnediler.Önlerinden geçip  caddeye indim. Vatan Caddesi ,otelleri,palmiye ağaçları, bir aşağı ,bir yukarı giden fersiz kalabalığıyla gün geçiriyor...Renk renk insanlar...Çarşaflı çarşafsız,  mantolu mantosuz, kadın erkek, yerli yabancı...

Korkunç trafikten başım döndü. Karşı kaldırıma geçmekten vazgeçtim. Yürüdüm, daha önce siste içine girip adres sorduğum ıssız büfeyi aradım. Ne büfe ne de büfeci yerindeydi. Yerinde yeller esiyordu...

Koyuverdim kendimi... Bir otelin önünde türbanlı iki genç  Suriyeli kadına teğet geçmişim. Biri ana diğeri  kızı gibi. Saati  sordular. Saate baktım.Saat 17.17 idi.Yürüdüm.

 İki Suriyeli kadın arkam sıra  yetişip '' beş lira versen yemek...''deyince ne yapacağımı şaşırdım. Çıkarıp beş lira verdim.Utanıp  yüzümü yere eğdim.Koşar adım oradan uzaklaştım...

***

Yusuf Paşa Camii önünden  karşıya geçip Aksaray'a, oradan Longa bostanları yönüne doğru yürüdüm. Yenikapı'dan  Marmaray ile Üsküdar'a geçeceğim...

 Önümde genç bir kadın yürüyor, kıvırcık, kumral saçlı. Kareli bir pantolon giymiş. Sırtında alelade bir mont... Yürüyüşü kararsız, acemi, ayakları birbirine dolaşıyor, diye düşündüm...  

Yüzünü  dönüp gülümsedi .Yüzü apak, temiz ve pürüzsüzdü. Orta boylu, otuz otuzbeş yaşlarında bir kadın...Beni bekliyormuş gibi biraz da mahcup ;

-Gelecek  misin? diye sorunca  ben kadına ;

-Hayat nasıl gidiyor,dedim. Kadın kırgın ,kızgın içini döktü ;

-Nasıl gitsin,hayat zor... Evde bir çocuk...Yüz yirmi lira istedim. Adam kırk liraya olmaz mı ,dedi...Olur mu  kırk lira ... Bir kere elli  lira eve/otele  veriyorum... Olur mu hiç, dedim...

 Sonra durup başını eğdi, bende bir ışık görememişti.Yanım sıra yürüyen kadın ani bir kararla  ;

-Neyse... Belli ki sen de gelmeyeceksin. Ben döneyim, dedi. Döndü  gitti. Bir çocuğuyla ortada kalmış bir kadının özetinden  utandım,yüzümü elimle kapattım. Marmaray'a doğru koşar adım yürüdüm.

 Marmaray'da oturanlar, ayakta duranlar, memurlar,memureler, öğrenciler,gençler yaşlılar¸en çok da kadınlar dikkatimi çekti. Yorgun günün ardından yüzlerindeki boyalar akıyor, özenle sürdükleri ojeler artık parlamıyordu. Renkler görünmez bir tül perdenin arkasında soluklaşmıştı...

Tren  şimşek gibi bir hızla karşı kıtaya geçti. Üsküdar'da indim.  Meydana yeni kaldırım taşları yığılmış. İşlerine devam eden tuhaf mahlukatlardan iş makinalarını gördüm. Sarı renkli dolmuşlar ve sıraya giren yolcuları gördüm...

Dolmuş kuyruğunda  beklerken meydanı seyre daldım...

 Üsküdar meydanı her zamanki gibi;  insanlar ve arabalar barış içinde ,bir arada  yaşıyor,  kimse kimseye kızmıyor,hatta  sitem bile  etmiyordu.

 Mihrimah Sultan ile Yeni Valide Sultan Camiileri tam anlamıyla ortama hakimdi...

*** 

Soğuk bir akşam iniyor Üsküdar'a ; kederliyim...

Sayın Başkan , Sayın Başbakan... Sayın  bakanlar ve milletvekilleri... Ve  ilgili sayın bürokratlar ...

Ben vekilim, ben müvekkilim diyenler ...

 Ben ağayım, ben beyim, ben dayıyım  diyenler...

Efendiler, beyefendiler...Hanımlar   hanım efendiler... Leydiler  ve centilmenler...Amcalar , bey amcalar  ... Analar ve  babalar ... Amcamlar ve  yengemler ...

Amirler  ve memurlar... işçiler ve   patronlar...Yargılayanlar ve  yargılananlar...Adalet dağıtanlar ve adalet arayanlar... Zenginler ve  yoksullar... Kumarbazlar ve kumar oynatanlar... İyi içki  içenler ve iyi içki içemeyenler...

İstanbul'da yaşayıp denizi bilmeyenler ;

Malumuz  olsun ki; bugün ben   Longa Bostanlarına doğru inerken  yolda, sokağa düşmüş,  pantolonu kareli, yürüyüşü kararsız, kıvırcık kumral saçlı ,temiz yüzlü genç bir  kadınla karşılaştım. Kadınla aramızda yukarıda dökümünü  arz  ettiğim kısa ve anlamlı  bir diyalog geçti. Aynı şehirde yaşadığımız genç bir kadın vücudunu pazara arz etmişti; yüz yirmi liraya...

Malumunuz olsun ki , ey insanlar, kalın kara perdesiyle soğuk ve ağır bir akşam daha inerken  İstanbul'a ,   pek hüzünlüyüm...

 

 

 

<