NURAY ÇAĞLAR

NURAY ÇAĞLAR

Yalancının Mumu… (2)

Bir tane de yalancılıkla suçlanan bir tanık fıkrası, okumak ister misiniz?

Amerika’da bir otomobil kazasında, sanığın avukatı karşı tarafın getirdiği şahide sordu: “

Kazayı gördünüz mü?”

“Evet, efendim.”

“Kazanın vukuunda, hadise yerinden ne kadar uzaktaydınız?”

Şahit cevap verdi: “Dokuz metre ve onsekiz santim.”

Avukat, hakim ve jüriye bir göz attıktan sonra, “Pekala, ukala adam,” dedi, “mahkemeye ve jüriye, kendinle kaza mahalli arasındaki mesafenin dokuz metre onsekiz santim olduğunu, nasıl bildiğini söyle bakalım.”

Şahit cevap verdi: “Ben terziyim; yanımda daima mezura taşırım. Kazanın vukuunda hemen cebimdeki mezurayı çıkardım, ve kendi bulunduğum yerle, çarpışma noktası arasındaki mesafeyi ölçtüm. Çünkü ukala bir avukatın bana bu suali soracağını biliyordum.” 

Bir yalan da ben kıvırayım dedim ama beceremedim !..

Ama biz o kadar kurnaz bir milletiz ki, yeri geldiğinde bir kişiyi değil, tüm dünyayı kandırabiliriz.

Rahmetli yazar ve editör Ata Avcıol’un sempatik ve yetenekli eşi Filiz’in, her çağdaş insanın okuması gerektiğine inandığım “Yaşamayı Bilmenin Kuralları” adlı kitabından aldığım, Aslan Tufan Yazman’a ait mükemmel bir anıyı okuduktan sonra  bu tanımımın ne denli gerçek olduğunu anlayacak ve bana hak vereceksiniz. Bakın Aslan Tufan Yazman ne diyor;

“1924 yılında Olimpiyatlara ilk defa çağrılan milli futbol takımımızın Paris’te başına gelenler oldukça komiktir: Toplantıların birinde her millet kendi milli marşlarını söylemişler ve sıra bizimkilere gelince herkes birbirinin yüzüne bakmış. O zamana kadar öğrenilmiş olan marşlar daha ziyade Padişahın da adını içine alan bir takım besteler olduğu için cumhuriyet çocuklarının bu besteleri söylemeye dilleri varmamış tabii.. Herkesin bildiği siyasi olmayan bir türkü  hatırlanmış, başlamışlar hep bir ağızdan söylemeye:

Hamsiyi koydum tavaya,

Sıçradı gitti havaya!.

Marş pek beğenilmiş ve uzunca alkışlanmış! Tempo olarak fena değildir, amma sözlerinin anlamını bilmemek şartıyla!..”

Gelelim başka kandırmacalara...

En büyük yalancı kim? Siz bu fıkrayı okuyun, okuyun da, bizim yalancılığımız devede pire kalır mı, kalmaz mı? Görün bakalım...

Roger çok çalışkan. Sabah akşam, gece gündüz demeden habire koşuşturan bir adam. Ara sıra bowling ve voleybol oynuyor. Karısı bu çalışkanlığından çok yorgun düşen Roger’a “haydi seni bu haftasonu, bir streptease salonuna götüreyim” diyor. 

Birlikte salona gidiyorlar. Kapıdan girerken bodyguard Roger’a; “Ne haber Roger” deyince, karısı şaşkın “bu adamı nerden tanıyorsun?” diyor.

Roger yanıtlıyor;

“Bowling’den.” 

Masaya oturur oturmaz, garson; “Merhaba Roger, yine her zamanki gibi cin-tonik mi?” diye sorunca karısı huylanmaya başlıyor. Roger “Karıcığım voleyboldan arkadaşım, ara sıra da içmeye gideriz” “Peki” diyor karısı. 

Biraz sonra show başlıyor. Kadınlardan biri Roger’e  yaklaşıp “yine bu akşam özel bir show ister misin?” deyince, karısı hırsla kalkıp gece kulübünü terkediyor. Roger arkasından koşuyor gece kulübü önündeki taksi tam kalkarken yetişiyor ve karısının yanına oturuyor. Şoför Roger’ı görünce; “Yahu Roger, bu akşamki karı da çok suratsız be ”

Çok güldünüz değil mi?

(Devam edecek)

 

<