RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Yanılıyor olabiliriz

Samimiyet, esas olarak yapmacıksız olmaktır. Hemen herkes samimiyetin, -en başta da ben- iyi bir şey olduğunu kabul etmiştir. Kimsenin, hiç durup düşünmediğinden eminim. Bazı arkadaşlarım var. Yüzlerinde hep tebessüm vardır. Şaşkınlıkla izlerim. Gün içinde olup bitenlere rağmen o tebessümlerini nasıl muhafaza ederler anlamam. Ama bir şeyi açık ve gölgesiz olarak görüyorum. Bu insanlar toplum içinde başarıdan başarıya koşuyorlar. Benim gibi başarıya hasret insanlar da samimiyetin çok iyi bir durum olduğunu savuna duruyorlar.

Xxxx

Samimiyet bir ağaçtan kopartılmış dal gibi, odun denir ona. Odun hızara girmeli, ölçülerle kesilmeli, kabukları soyulmalı, verniklenmeli, cilalanmalı, parlatılmalı. Belli ölçülerle delikler delinmeli ve birbirine takılacak hale getirilerek mobilya aksamı haline getirilmeli. İşte buna da işlenmiş mobilya aksamı denir. Şimdi soralım, samimiyet dediğimiz şeye benzeyen ağaç parçası mı, işlenmiş mobilya aksamı mı daha göz alıcıdır? O halde samimiyetin iyi bir şey olduğunu söyle gelmemiz çok da yerine oturan bir kabul değil.

Xxxx

Dağda yaşayan insan ovaya, düze indiğinde, köyde yaşayan insan kasabaya geldiğinde, taşra insanı büyük şehre geldiğinde her günkü alışkanlıklarını değiştirmek zorunda. Değiştirirse duruma uygun davranışlar sergilediği için çevresinin takdirini toplar. Ama kendisi gibi, her gün olduğu  gibi davranırsa ovada, düzde,  kasabada, büyükşehirde kaba-saba olmakla itham edilecektir. Kimse onu ‘Ne samimi adam, olduğu gibi davranıyor’ demeyecektir. Samimiyetin iyi bir sıfat olduğunu bize ilk söyleyen, zannımca insanlığa büyük bir  yara açmış.
Yine de kimse benden, benim istediğimden fazla samimiyet bekleyemez. Ben gerçekten de hep samimi oldum. Düşündüğüm gibi konuştum, düşündüğüm gibi yaşamaya çalıştım. Ama işte sonuç meydanda. Hiçbir şey yapmaya yeterli olamamış, başarısız bir insanım. Keşke sabahları yüzüme bir tebessüm maskesi takabilseydim.

Xxxx

İnsan böyledir bazen da yanlış şeyler ister. İyi ki Allah, insanın her istediğini değil, kendi takdir ettiğini veriyor. Kimi zaman ibadethanede, din hizmeti verenlerin uzun dualarını dinlerken yorulurum. O dualarda hem bol tekrar, hem de makul olmayan talepler olduğunu görerek bazen tebessüm ederim, bazen sinirlenirim. Duanın sonunda ‘Allah’ım ümmetin makul ve meşru dualarına amin’ demek zorunda hissederim kendimi. Allah adalet konusunda son derece adildir. Biz bilemeyiz. Ama yine de istemek lazım. Allah isteyen kulunu seviyor diye öğrendik.

Xxxx

Son dönemlerde daha bir teslim olmuşluk içindeyim. Daha daha iyi bir Müslümanım. Malum Müslüman demek teslim olmuş, selamet içindeki insan anlamlarını da muhtevidir. Allah’a telsi olmak gerçekten de insana bir huzur, bir güven veriyor. Hiç kimseyi aracı koymadan, falanın hatırı için demeden, doğrudan ‘Allah’ım ben seninim, istediğim şey de senin. Şah damarımdan da daha yakınsın bana. Kalbimden geçenleri de açık ve sakladıklarımı da sen biliyorsun. İrade senin. Ben sadece bir kulum ve istiyorum’ şeklinde düşünüyorum. Tavsiye edebilirim. Büyük bir mutluluk var böyle düşünmekte, inanmakta.
Hayatın iki anahtar kelimesi Mutluyum-Üzgünüm olarak ortaya çıkıyor.

Xxxx

Farkındayım. Bir hançer de sen yemişsin. Böğründe hançer olunca acıyla devinip duruyorsun. Gözlerin de pek bir şey görmüyor. Gönlündeki hançerin acısı seni kör etmiş. Kimse farkında değil, herkes kör ve sağır sanıyor insan. Ama öyle değil. Aslında her birimiz çevremizdeki gözlerle takip ediliriz. Hafızalarda arşivleniriz. Öldükten sonra, tekrar dirildiğimizde arkamızda ne kadar çok delil ve şahit bırakmış olduğumuza şaşarız. O yüzden mahşerden sonra her hangi bir olguyu, olup-biteni yok saymak imkeansız. 
Sana şefkatle davranacağım. Şimdi benim neler yaşadığımı sen yaşıyorsun. Hikmet sahibi Nasreddin Hoca boşuna dememiş. Damdan düşenin halinden en iyi damdan düşen anlar.

Xxxx

Ümidini kaybeden insan her şeyini kaybetmiştir. Her yenilgin ardından, biraz çırpındıktan sonra silkelenip kalkabiliyorsa insan, hala yaşamayı hak ediyor ve Allah da onu adaletiyle yaşatacak demektir.
Ama bazen şartlar sizi o hale getirir ki, artık doktor da istemez, çare de aramazsınız. Ülkelerinde savaş çıkmış ve kaçıp savaş olmayan en yakın komşu devlete sığınan insanlar. Ah o insanların çaresizliği karşısında ne kadar da çaresizim. Ne düşüneceğimi, nasıl davranacağımı bile bilmiyorum. Kendi ülkemdeki sefalet misallerini unutup onların yarasını mı sarmalı, yoksa alışık olduğumuz ve çoğu defa umursamadığımız kendi sefillerimize el mi uzatmalıyız?

Xxxx

Çoğu kere çaresiz kalırım. Gönlümüzün sehavetine uygun davranabileceğimiz servetimiz olduğunda, bu defa gönlümüzdeki vericilik zedeleniyor. Allah’ım en doğrusunu muhakkak sen bilirsin. Onun için de benim için de herkes için de iyi ve güzel olanı takdir et.

<