Yaşar Kemal Nazım’ın kaçışını anlatıyor
O buğulu pazar sabahı Tarabya’dan önce Üsküdar sahiline, sonra dönüp Karadeniz’e doğru yol alan motorun iki yolcusundan biri Nâzım Hikmet, diğeri onu o buğulu pazar sabahında iş adamı Malik Yolaç’ın sürat motoruyla Romanya’ya kaçıran gazeteci ve oyun yazarı Refik Erduran’dı.
Şair, 1951’de genç bir arkadaşıyla ölümün üstüne yürürken (1) Romanya bayraklı Plekhanov şilebinin kıçından ülkesinin topraklarına son kez baktığında tarih 17 Haziran 1951’di.
Erduran “şair”i kaçırışını 35 yıl kimseye anlatmadı, sırrı 35 yıl sakladı.
Şairin kaçtığı dört gün sonra duyuldu ve büyük kaçış Türkiye’nin gündemine 21 Haziran’da yazıldı.
Nazım’ın kaçışını Refik Erduran’dan başka, annesi Celile Hanım, eşi Münevver Hanım, Erduran’ın o tarihte evli olduğu Nazım’ın kardeşi Melda Hanım ve Mehmet Ali Aybar biliyordu.
Bu beş kişiden başka bir kişi daha kaçışı öğrenmişti.
Çağdaş dünyanın çağdaş anlatıcısı romancı Yaşar Kemal.
Yaşar Kemal kaçışı yıllar sonra Paris’te Nazım’ın kendisinden dinleyerek öğrenmiş, ama o da sırrı Refik Erduran açıklayana kadar saklamıştı.
Yaşar Kemal’e Babıâli’deki karşılaşmalarımızda, özellikle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ndeki toplantılarda fırsat buldukça Nazım’ı sorardım.
Yine böyle buluşmalarımızın birinde onunla yaptığım geniş kapsamlı röportajda Nazım’ı da sormuştum. Ve tabii kaçışı hakkında neler bildiğini. Anlattıklarını o zaman çalıştığım gazete yazmıştım. (2)
KAÇMAK ZORUNDAYDI
İşte Yaşar Kemal’in anlattıkları:
“Nazım’ın kaçış kararı çok yerindedir. Kaçmak zorundaydı. Bahriyeli Nazım’ı askerliğini yapmadığı gerekçesiyle askere almaya kalktılar. Yaşı geçmişti ve hastaydı. Onu öldürmek içen askere alacaklardı. Nazım bana Paris’te ‘Beni askerde öldüreceklerdi. Onun için kaçtım.’ demişti. Onun için korktu da kaçtı denilebilir. O durumda olan herkes kaçabilirdi. Nazım kendisini kaçıranın Refik Erduran olduğunu söylemişti. Ben, Refik Erduran açıklayana kadar Nazım Hikmet’in Sovyetler Birliği’ne nasıl kaçtığını kimseye anlatmadım. Onun kaçışına polisin göz yumduğu iddiaları yalan. Kaçışı her şeyiyle Nazım ve Refik planlamış. İsteseler onu Sabahattin Ali gibi öldürebilirlerdi. Ama yaşlı ve kalp hasası şairi askere almayı tercih ettiler. Nazım kaçmasaydı son yıllarında yazdığı o güzel şiirlerini okuyamayacaktık. Nazım Sovyetler Birliği’ni görünce hayal kırıklılığına uğradı. Sovyet diktatörlüğü hoşuna gitmedi. Bunu da hep yazdı. Onun Sovyetler Birliği Komünist Partisi’yle ilişkileri de tatsızdı.”
……..
(1) Nazım Hikmet’in Otobiyografi şiirinden: “951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün…”
(2) İskender Özsoy. Bizim Gazete.17 Haziran 2002.