YAZAN GEVEZEDEN KURTULMAK KOLAY. YA KONUŞAN GEVEZEDEN...
Farkındasınız, akıl torbasından bir şeyler çıkarmak için konular bulup, yazmak gerek...
Üstelik bulacağınız konu, anlatmak istediğiniz o “birşeyler” ile bağlantılı olmalı ve yerine “cuk” oturmalı.
Zorlama olduğunda, işin tadı kaçıverir...
Bazen, kendi kendime “dur bakalım bugün gideceğimiz mekanda hiç konuşmayayım” diyorum, bakıyorum kimsede çıt yok. Oturup, birbirimizin yüzüne mi bakacağız.
Veya bir dost ziyaretinde, “havalar da bir hayli sıcak gidiyor”dan başka, konuşulacak konu yok mu?
Tabii, bizde konu çok. Konuş, konuş, konuş...
İki laf edip, beyin transplantasyonu yapmayalım mı? İki laf iyi de, yüzyirmiiki laf oldu mu, ne yapacağız?
Baktım işin dozu kaçıveriyor, hemen torbadan “birşeyler” çıkarıp, anlatırım.
İzokrat, Atina’da bir hitabet okulu açmış. Günün birinde bizim gibi çok konuşan biri, okula kaydını yaptırmak istemiş, İzokrat adamdan iki misli ücret isteyince;
- Niye, herkes bunun yarısını vermiyor mu? demiş...
İzokrat, gülmüş ve;
- Evet, ama ben sana iki şey öğreteceğim. Birincisi konuşmayı, ikincisi de susmayı!..
Aslında konuşmak bir sanattır. Hele bu bunalımlar çağında, insanın ruhunu dinlendirir. Karşısındakine “birşeyler” öğretir. Tabii eğer iyi konuşabilirsen...
“KONUŞTU AMA,
DAHA HENÜZ BİR ŞEY SÖYLEMEDİ...”
dedirtmemek için, hem konuyu, hem de ifade biçimini iyi ayarlamalı. Ve dinleyene “off be yeter!” dedirtmemeli.
“YAZAN GEVEZEDEN
KURTULMAK KOLAYDIR DA,
KONUŞAN GEVEZEDEN
KURTULMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR...”
Onun için, yol yakınken geri dönebilirsiniz. Nasılsa, kitabın kapağını kapatırsınız olur biter, fakat kulağınızı tıkamak biraz zor...
Yapılan araştırmalarda, insanın ruhunu aydınlatan en önemli sözcük, “ADI” imiş.
Yani karşınızdakine sık sık adını söyleyerek hitap edebilirseniz, muhatabınız çok mutlu olurmuş.
İkinci sözcük ise, “SEVGİLİM” miş.
O halde, özellikle eşler arası kavgada bu yöntemi denersek faydalı olur mu acep?
“Senden nefret ediyorum SEVGİLİM”
veya iki mutluluk bir arada;
“EMİNE SEVGİLİM, senden nefret ediyorum...”
Sevgiden nefret eden de olur mu? Olur, mu olur!..
Adam karısının cinsel isteklerinden bezmiş, bunalmış. Başedemiyormuş. En sonunda aile doktoruna durumu açmış. Doktor “İşin kolay kardeşim. Sana teklifte bulunduğu zaman, tamam ama, ben bu işi para karşılığı yaparım de” demiş...
Adam keyifle evin yolunu tutmuş, daha kapıdan içeri girer girmez. Karısı boynuna sarılıp, davet etmez mi. Adam “Karıcığım ben kararımı verdim, bundan böyle bu işi para karşılığı yapacağım” deyince, karısı sormuş “Kaç para?” diye. Adam kurnazca yanıtlamış: “Yatak odasında 500, salonda 250, mutfakta 100” Kadın hemen çantasından 500’lük çıkartıp, adama uzatınca, adamcağız yatak odasına doğru yürümeye başlamış. Kadın: “Dur kocacığım nereye, yatak odasına değil, mutfağa, mutfağa. Mutfakta 5 kerre!..”
5 rakkamında hayır var mıdır, yok mudur, bilemem. Fakat şimdi anlatacağım fıkradaki rakamda, herhalde bir hayır vardır...
Adam arkadaşına anlatıyor:
Dün sabah uyandım, baktım saat 8. “Karıcığım bugün ayın kaçı?” diye sordum. “8’i” dedi. Hem de “8’inci ayın, 8’i.” Kahvaltıya oturdum, şöyle masadaki yiyeceklere baktım, zeytin, peynir, reçel vs. tam 8 parça. Giyindim, çıktım, baktım 8 numaralı daireden arkadaşım güleryüzle çıktı “Mustafa ne-reye?” dedim. “Ağabey, bugün karımla evliliğimizin 8’inci yıldönümü, hediye almaya gidiyorum” demez mi. Allah Allah...
Neyse durağa geldim. Otobüse binecem. Bir baktım otobüsün hem plakasının sonu 8, hem de hat numarası 8. O düşünce ile, işyerine gelir gelmez sekreterim “Efendim içeride 8 kişi, saat 8’den beri sizi bekliyor” demez mi? “Dayanamayacağım artık... Bunda bir hayır vardır.” dedim ve bütün servetimi götürüp 8 numaralı ata yatırdım...
Arkadaşı heyecanla sordu; “Eee, sonra ne oldu? Adam yanıtladı: “Ne olacak, 8 numaralı at, 8’inci oldu!..”