NURAY ÇAĞLAR

NURAY ÇAĞLAR

Yazlık sinema

Yaz geldi gibi, gerçi akşamları biraz serin oluyor ama yine de havalar sıcak…

Haziran ayına girdik…

Yine kanımız kaynıyor ve gençlik/çocukluk yıllarına gidiyor aklımız…

Bu TV denilen şey bizi bizden aldı ve evlere adeta hapsetti…

Erkeği, çocuğu, kadını, genci, yaşlısı herkes kendine uygun bir dizi bulup salya sümük veya ayran delisi gibi ağzı açık tv karşısına çakılıp kalıyoruz…

Eş dost muhabbeti yok, olanda da yine dizi muhabbeti var gibi…

Şöyle parklara uzanıp ciğerlerimize temiz hava doldurmak da neymiş hatırlayanınız var mı?

Zaman zaman iç geçirmiyor değiliz tabi; “Ah nerede o eski İstanbul” diye…

Evet o eski İstanbul’dan eser yok artık…

Teknolojik İstanbul, bir beton ormanı 2 ağaç için birbirini suçlayan bu konuda siyasal sorun üreten insanların yaşadığı kent oldu…

Eskileri anımsayarak yeni kuşağın tanımıyla biraz naftalin korkarak yaşama renk katma vakti şimdi…

Çünkü elimizden gelen başka bir şeyde yok…

Gelin şöyle bir yaz nostaljisi yapalım ve gençlik/çocukluğumuzda gidip çekirdek çıtlattığımız serinlemek için dondurma yediğimiz açık hava sinemalarına gidelim…

Güzel değil miydi o günler?

Akşam karanlığı ile doldurduğumuz o yazlık sinemalarda; Ayhan Işıkları, Eşref Kolçakları, Kartal Tibetleri, Orhan Günşıray’ları, Türkan Şorayları, Belgin Dorukları, Filiz Akınları o sinemalarda sevmedik mi?

Gerçi şimdiki gençler bu isimleri hatırlayamayabilir.

Birde bizim yıldızlar kadar ABD sinemasının devlerine de tutkunduk.

Hatırlayın; Humphrey Bogart,  Cary Grant, James Stewart, Marlon Brando’ya hayran kalmadık mı? Yine ABD sinemasının  kraliçeleri; Katharine Hepburn,  Bette Davis, Audrey Hepburn, Ingrid Bergman’a aşık olmadık mı?

 Peki yazlık sinema nasıl bir şeydi anımsayınız  var mı?

Kısaca hatırlatalım; Yazlık sinema ya da açık hava sineması, bir bina içerisinde olmayan ancak etrafı dışarıdan seyredilmeyecek şekilde duvar ve perdelerle engellenmiş alanlar olarak belirleyebiliriz...

 Aslında yazlık sinema  Türk zekasının bir ürünü bile diyebiliriz. Çünkü ABD’den bile önce ilk yazlık sinema; 1914 yılında İstanbul'da kurulmuş.. Sanki; neredeyse sessiz sinema dönemi gibi

Bir de Yazlık sinema  tarihimizi şöyle bir hatırlayalım; Çok bilmiş Wikipedia’ya göre; 1914 yılında Erenköy'de kurulan yazlık Erenköy Sineması, Kadıköy'deki ilk sinema olarak biliniyor.

1980'li yıllarda televizyonun sinemaya etkisi ortaya çıkmadan önce, Türkiye'de özellikle havaların ısınması ile birlikte genelde Mayıs'tan Eylül'e kadar çalıştırılan, tahta sandalyelerin perdenin önüne dizilmesi ile oluşturulmuş sinemalar yazlık sinemalar.

Daha sonra sinemaların televizyon karşısında kan kaybetmesine paralel olarak yazlık sinemalar da yok olmaya başladı. Şimdilerde bazı yerel yönetimler bu kültürü yeniden yeşertmek için çaba harcıyor…

 ABD De ise açık hava sineması biraz farklı bir kültür; Dünyada otomobilin yaygınlaşması, özellikle ABD'de, yazlık sinemaların daha çok otomobil ile girilen açık hava sinemaları şeklinde ortaya çıkmasına yol açmış. 6 Haziran 1933'te sinema severler Amerika'nın ilk arabalı sinemasını deneyimlemek için Camdan, New Jersey'e gittiler. Temiz havası ve sıcacık patlamış mısırıyla bu fikrin oturması uzun sürmedi; Sonrasında birkaç on yıl içinde ülkenin her köşesinde dev ekranlar ortaya çıkmaya başladı. 1950'lerin sonlarında, arabalı arabanın popülaritesinin zirvesindeyken, Amerika yaklaşık 5000 açık hava sineması ile  övünüyordu. (Wikipedia)

İşte öyle bir şey açık hava sineması…

Evet…Yaz geldi, havalar sıcak, gidecek bir yer de yok…

Oluşturulan birkaç parkta da yer kalmamış bile..,

En iyisi kapıları pencereleri aç TV’nin düğmesine bas…

Kanallarda sörf yap(!) belki bir film bulursun…

Veya bilgisayarın başına geç…

İşte teknolojik İstanbul’un robotik insanları..

<