CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

YAZSAM OKUYAN YOK , YAZMASAM GÖNLÜM RAZI DEĞİL

Efendim hadise malumunuz ; Mübarek Ramazan günü kapımızı çalan  Bay Niko’ya   kapımızı soframızı açtık. İftara davet ettik. 

İftardan önce     misafir Bakan Niko, gazeteciler önüne geçip  “Türkiye Doğu Akdeniz ve Ege’de hukuksuz adımlar atıyor” deyince  Bakanımız  Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, şöyle yan döndü ve  “  İçeride kalp kırmadık… 80 bin göçmeni siz denize ittiniz…Siz Türk azınlığa Türk demiyorsunuz ”  diyerek ağzının payını verdi. Bakanımız , Yunan Bakan Niko’ya 

-Misafirsen misafirliğini bil Niko!  Haddini aşma , dedi.

 Sonra da “misafir” i sofraya buyur etti. Yedirip içirdi, sonra da kapıya kadar geçirdi. Sayın Bakan arkasından;

-”Lafını bilmeyen çavuşlar gider şeyini avuçlar !..Yürü  at arabası anca gidersin, demiş midir. Bilemiyoruz.  

Demişse de buna  müstehaktır. Gene de  efendilik, hatta delikanlılık bizim Çavuşoğlu’nda kalsın. Bize  de bakanımızla övünüp gönenmek kalmıştır.. 

Bu düşüncelerle bu sabah yola çıktım… Sabah haberlerini dinlemedim. Yakın çevremde gazete büfesi de yok… Arasıra bir gazete alıyorum. Gazete kağıdıyla münasebetim bundan ibarettir.

Muhalif gazetelere büfe önlerinde  göz atıyorum. Çok satan biri var ki, İşin iyice  şirazesini iyice  kaçırıyor… Yalan dolan haberler…

Bunlardan biri bu sabah cami kapısı önüne  bırakılmış .  Sağıma soluma baktım. Kimse yok. Biraz ileride otobüs bekleyen bir yaşlı adam kanepede  oturuyor… Daracık taytıyla her bir yerini teşhir eden lise muadili bir kızcağız kulağında kulaklık, elinde telefon , yürüyüp geçti. Karacaahmet mezarlığı önündeki bankta oturan salak oğlan tesbih çekip sigara içiyor… 

Gazeteyi kimseye çaktırmadan alıp poşetimin içine koydum. 

Üsküdar- Kadıköy arası  maceralı otobüs  yolculuğundan sonra  Kadıköy’e intikal ettim.  Kadıköy’de karşı kaldırıma geçtim.  Hemen  pasajın içine girdim. Pasajdaki büfe  salam  kılıklı  büfeci tatlı bir telaş içinde öğle hazırlığını yapıyor, bir yandan da kocaman tenceredeki çorbayı karıştırıyor... 

Büfeyi çepeçevre döndüm. Yumurtalı salamlı, sosisli,  peynirli sandviçler pencerelerin kenarına dizilmiş. Burun kıvırdım. Kendi kendime;

-Öğleye ne kaldı ki , dedim. Yumurtalı sandviçten vazgeçtim. Tavrım, büfe sahibinin umurunda bile olmadı.

Pasaj içindeki kitapçılarda  vitrinlere konulmuş tıp kitapları , Bizlere fiyat sormadan kitap almayınız “mottosuyla sergileniyor.  

Üç basamaklı merdivenden yavaşça çıktım. 

Çıkıştaki kitapçı işi fotokopiye dökmüş. Harıl harıl fotokopi çekiyor.

Dışarı çıktım. İçi geçmiş ,eski konaklardan bozma zevksiz otellerin önünde soluklandım. İkili üçlü gruplaşan  çekik gözlü,  makyajları uzun kirpiklerinden yüzlerine akan, şişman koca göbekli  Orta Asyalı kadınlar  aralarında bir şeyler konuşuyorlar…  Birkaç otelin önünde “ otelin önünde beklemek yasaktır” levhaları yazılı… Kendi kendime;

-Bunların elinde olsa otelin önünden geçmek yasaktır diye de yazarlar, söylendim.

Gide gide  o gün de işyerimin bulunduğu işhanına  ulaştım.  Onlarca ofisin bulunduğu koridor bomboş kapılar kapalı…  iki muhabecinin kapısı açık… Sigortacı ise henüz gelmemiş. 

Uzun sözün kısası o gün de  anahtarı kapıya vurup içeri girdim. 

Her şey dün bıraktığım gibi…Okuyamadığım gazete sayfaları kırışmış  duruyor.  Çay bardağı, beni neden yıkamadan gittin, diye bana yüz vuruyor. Pencere güneş görsün diye kenarına koyduğum  fesleğen yapraklarını dökmüş…

Poşetteki  “ Sözcü”yü de çıkardım. Masamın üzerine yaydım. Masamın kenarındaki satranç takımının elemanları da gazetenin üzerine eğildi. 

Sözcü’nün  meçhul  okuru, gazetenin kenar boşluklarına kendi cibilliyetine uygun bazı şerhler düşmüş:   “Hain, hırsız, yobaz, Baş Fetöcü  R…”

Gazete başlığının üzerinde kıymetli kendilerinden menkul kahraman, korkusuz acar gazeteciler makaleleri için okuyucuyu iç sayfalara davet ediyorlar…

Elektronik kelepçeli amirallerle ilgili yorumlar gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen  aslan yürekli  antik yazarlarca paylaşılmış.

Sayfanın göbeğine doğru gazete fistanını tam sıyırmış. İri puntolarla;

“Patatese Tören!”  yazmış. 

Alt başlıkta ise  başlığa açıklık getiriyor:  ” iktidarın muhalefetin çağrısıyla üreticinin elinde kalan patates -soğanı alıp yoksullara dağıttığını, Bunun  üst düzey bürokratik malzeme olarak  kullanılmış…

 Resimde üst düzey bürokratlar (?) ellerindeki  patates-soğan  çuvallarıyla poz vermişler...

Gazetenin “demokrasiye vinç”  başlıklı göbek haberi de siyası… İktidara ait devasa bir vinçin muhalefete ait  ” 120 milyar dolar  nerede? “ afişini indirdiğinin resmi paylaşılmış.

Sonra… Sonrası teferruat… Daha ne yazayım?   Ezberi kuvvetliler  zaten gazete okumuyor . Okuyanlar da her gün aynı haberi okumaktan bıkmışlar…

Bana gelince …

Yazsam , gazetenin sorumlu işleri müdüründen başkası  okumayacak... 

Bu ahval ve şerait içinde  yazmasam da gönlüm razı olmayacak

<