Ertan Yıldız

Ertan Yıldız

Yeni Ordu

Ordu siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeye, akıl ve bilimin önderliğine engel olur mu?

Osmanlı, mevcut ordusunun siyaset üstü davranışlarla modern uygulamaların hayata geçirilmesine engel olduğunu düşünmüş, uzun ve sabırlı bir planlamayla eskinin temsilcisi Yeniçeri Ocağını 16 Haziran 1826’da kanlı bir şekilde ortadan kaldırmış, yerine tamamen modern tarzda örgütlenmiş, hiyerarşisi Batılı anlamda oluşturulmuş yeni bir ordu olan Asakir-i Mansure-i Muhammediye’yi kurmuştur. 

Ancak yeni ordu,  yeni bir toplumsal yapı, yeni ulaşım ve iletişim sistemleri ile en önemlisi güçlü bir ekonomi ile takviye edilmediğinden çoğu yenilik yazıda kalıyor, uygulamaya geçilemiyordu. 

Eski ordunun tutuculuğu, devletin ordu üzerindeki kontrolünü sınırlayan yapısı, yeni ordu için geçerli olamazdı. Devlet, eski ordu içindeki rütbe terfilerine bile karışamıyor ve askerle doğrudan iletişim kurma olanağına sahip olamıyordu. Yeni orduya, devletin sözünü geçirebilmesi için yapılanmanın modern devletin ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirilmesi ve tutucu olan yapının tasfiye edilmesi gerekiyordu. 

Bu amaçla yeni ordu şöyle bir yapılanma ortaya koyuyordu;

- Yeni ordunun başına serasker rütbesiyle biri getirilecek, 

- Seraskerin de üstünde bir nazır bulunacak. Seraskerlik ordunun savaş işleriyle uğraşırken nazırlık, ordunun bürokratik işleriyle uğraşacak,

- Yeni ordu, 12 bin erden oluşacak, bu 12 bin kişi, 1527 kişilik sekiz birliğe bölünecek, her birliğin başında bir binbaşı, sekiz binbaşının üstünde de baş binbaşı bulunacak, baş binbaşının üzerinde serasker, onun da üzerinde nazır olacak şekilde hiyerarşi oluşturulacak.

- Her on erin başında bir onbaşı, her yüz erin başında da bir yüzbaşı olacak. Yüzbaşıyla beraber her yüz kişilik er bir bölük oluşturacak. Bir binbaşının emri altında yüzbaşıyla beraber on iki bölük olacak. Bu bölükler, altı tanesi sağ kol, altı tanesi de sol kol olmak üzere ikiye bölünecek. Bu sağ ve sol kolların komutanları da, sağ kol ağası ve sol kol ağası olacak. İki kol ağasının üstünde binbaşı olacak.

- Yeni ordu ülke olanaklarının yetersizliği nedeniyle İstanbul’da olacak.

- İki binbaşıyla beraber üç bin elli dört er İstanbul’un Avrupa yakasında; serasker makamında oluşturulacak kışlalarda ikamet edecek, aynı sayıda asker yine Davutpaşa da yerleştirilecek,

- Geri kalan birlikler Boğazın karşı yakasındaki Üsküdar’daki kışlalarda ikamet edecek,

O zamanlar, günümüzde olduğu gibi bir polis ve jandarma teşkilatı olmadığı için eski ordu zamanından kalan bir alışkanlıkla, yeni ordu askerlerinin şehrin ve çarşıların, boğaz sahilinin güvenliğini sağlama gibi görevleri de vardı.  

Halkın modern uygulamalara tepkisini önlemek için yeni ordudaki askerlere düzenli olarak din dersi verilmesi ve din derslerini verip ordudaki dini işleri yürütmek için her bölüğe bir imam atanması uygun görülmüştür. Eski ordu kaldırılırken din olgusunu (Yeniçerilerin Bektaşi olması gibi) işleyerek ulema ve değişik kesimleri arkasına alan II. Mahmud, yeni orduyu kurarken halkın rızasını almak ve asker toplanmasını kolaylaştırmak için hem İslamı vurgulayan bir isim koymuş, hem de ordu içinde imam bulundurup dini eğitim verdirmiştir. İslami vurgu, arzu edilen etkiyi yaratmış ve eski orduya karşı yürütülen savaşta üç binden fazla yüksek din eğitimi alan öğrenci, sokakta savaşmıştır. Bunun da ödülünü, dönem koşullarına göre yüksek bir maaşla yeni orduda istihdam edilerek almışlardır.

Ordunun kalabalıklaşması, hiyerarşinin ve rütbe sisteminin yeniden yapılanması ihtiyacını doğurmuştur. Bu süreçte iki alayın birleşmesinden bir liva (tugay) meydana getirilmiş ve başına bir mirliva (tuğgeneral) komutan tayin edilmiştir. Mevcut alaylar bulundukları merkez Üsküdar ve İstanbul olmak üzere ikiye ayrılmış ve her kısmın başına ferik (tümgeneral/korgeneral) ünvanıyla bir kumandan tayin edilmiştir. Hassa ve Üsküdar feriklikleri 1832’de müşirlik haline getirilmiş ve ferikler ise iki livadan oluşan fırkalara kumanda etmişlerdir.

 

Yeni ordunun rütbe yapılanması aşağıdan yukarıya er, onbaşı, bölük emini, çavuş, başçavuş, mülazım, yüzbaşı, tabur katibi, sol kol ağası, sağ kol ağası, binbaşı, kaymakam(yarbay), miralay(albay), mirliva, ferik, müşir(mareşal) ve serasker olarak şekillendi. Yeni ordunun ilk seraskeri eski ordunun çekirdekten yetişme yeniçeri ağasıydı. Eski bir zihniyetin komuta ettiği yeni ordunun ne kadar yeni olduğu tartışılabilir. Nitekim, terfilerde üst konumda birinin himayesinde olmak ya da çocuğu olmak, bazı rütbeleri parayla satmak eski ordunun yeniye devrettiği adetler oldu.

Yeni ordu ilk kurulduğunda askerlerin ne şekilde temin edileceğine dair bir netlik yoktur. Bu nedenle toplanabilen-yakalanabilen, yaşları, bedensel özellikleri uygun tüm erkekler askere alınıyordu. Eski sistemde Hıristiyan çocuklar ön plandayken, yenisinde Müslüman gençler tercih ediliyordu. Bununla birlikte, yeni kurulan ordudaki askerlerin önemli bir kısmını eski askerler oluşturmuş, geçmişin alışkanlıklarını devam ettiren sekiz yüz eski asker Ege adalarına sürgüne gönderilmişti.

Askerliğin on iki sene olarak düzenlenmesi, asker toplanan hemen hemen her yerde direnişlere yol açmış ve toplanan askerlerin yüksek oranlarda firar etmesine yol açmıştır.

Yeni ordu kurulmadan önce savaşlarda eski orduya serdar-ı ekrem namıyla sadrazam komuta etmekteydi. Yani sadrazam, hem askeri hem de siyasi otoritenin başı olarak görülüyordu. Seraskerlik, yeni ordunun kara kuvvetlerinin baş makamı olarak yazılı anlamda askeri otoriteyi siyasi otoriteden bağımsızlaştırmanın ilk önemli adımı olsa da paşalık rütbesinin hem siyasi hem de askeri otoritede kullanılması bu ayrımı silikleştiriyordu. Seraskerlere bu makamın öncesinde veya sonrasında valilik, mutasarrıflık ya da değişik nazırlıklarda görev verilmesi,  ayrıca hayatında doğru düzgün askerlik yapmamış, ama sivil ve siyasi çok sayıda görevde bulunmuş olan paşaların ordulara komutan olarak atanması askeri sistematiğin gelişmesine ket vuruyordu.

İlk kurulduğunda on iki bin kişiden oluşan yeni ordu, II. Mahmud öldüğü zaman yüz yirmi bin kişiye kadar ulaşmış ve Nizamiye Ordusu adıyla faaliyetlerine devam etmiştir. Hayata geçirilen yeni ordu düzeni, İmparatorluğun dağılmasına kadar temel niteliği korunarak devam ettirilmiş ve modern düşüncenin baskınlığını bünyesinde taşıyarak bugünlere kadar gelmiştir. Orduda askeri veya sivil otoritenin söz sahibi olması ise siyasetteki geleneksel ve modernin mücadelesine paralel iniş ve çıkışlarla gündemdeki yerini korumuştur.

<