Yolcu / TAKSİM MİTİNGİ'NE İHTİRAZİ KAYDIM
CHP’nin 25 temmuz günlü Taksim mitingine katılmadım. Doğrusu katılmak içimden gelmedi.
Bahane çok… Mesela , başım ağrıyordu…hava sıcaktı…uykusuzdum vesaire diyebilirdim.
Bahane çok da esas sebebi; bu mitinge kanım kaynamadı!
Hiçbir partiye mensubiyetim olmadığı gibi bir mitinge katılma mecburiyetim de yoktur. AKP’liler mitinge katılıp birlik beraberlik görüntüsü vermişler. İyi etmişler. Bravo! demekten başka ben ne yapabilirim?.
****
Sayın Kılıçdaroğlu, ortada durmadı. Sadece kendine tahsis ettirdiği kürsüye çıkıp sadece kendi konuştu. Başkasının konuşmasına fırsat vermedi. Bir ihtilalci havasıyla halka bir manifesto” ilan etti.
Hayır aklınıza kötü bir şey gelmesin sol entelektüeller, farkı fark etsin diye bildiriye manifesto dedi.Yoksa bu manifesto bildiğimiz komünist manifestolarından değil. Nitekim bu darbeyi tel’in mitinginde Kılıçdaroğlu taraftarları ,gerekli mesajı almışlar ve hiç gereği yokken ;
-Türkiye laiktir ,laik kalacak, sloganına sert vurgular yapmışlardır.
*****
Sayın Kılıçdaroğlu, darbe girişimini kim yapmış,neden yapmış,nerede yapmış gibi sorularının karşılıklarını havada bırakmış.
Arada sırada iyi bir dokundurmuş mevcut hükümete; hakkını yemeyelim. Bir türlü failin adını vermiyor. Diyor ki;
-Varsa ,iç ve dış darbecileri naletliyorum.
***
Buyurun buradan yakın! Kardeşim bir terör olayı var. İkiyüz atmışbir kişi ölmüş, bini aşkın kişi yaralanmış.Tanklar sivillerle boğaz boğaza gelmiş. Kimi kamyonunu sürmüş darbecilerin üstüne , kimi tank paletlerinin üzerine yatmış,kimi tanka kafa atmış, kimi silahsız sopasız kafa tutmuş, silahlı haydutlara…Sen tut Taksim’i ele geçirmiş sendikacı havasıyla tut bir 1 mayıs bildirisi oku!..
Şimdi tutun,haksızsın deyin!
-Gidecem bu mitingden ne öğrenecem ki?
Pazar günleri , cumartesi gününün yorgunluğunu ( o gün de yatarak yorulurum) atamadığımdan çok halsiz olurum. Bu Pazar günü de halsizdim. Yorganı kafama çekip yattım.
***
Kalktım ki, saat on olmuş. Kahvaltı yaptım.Tv. yi açtım. 15 Temmuz’un haberleri kartopu gibi yuvarlanarak büyüye büyüye geliyor. Kanalları karıştırdım. Yeni bir şeyler yok. Sadece Kılıçdaroğlu’nun Taksim mitingi yeni haberdi!
Gazete ,kitap okuyayım derken dalmışım.
Gözlerimi açtığımda baktım saat gecenin ikisi…
***
Bakayım,Üsküdar’da bir durum var mı?dedim kendi kendim. Bir müfettiş süsü vererek aşağıya Üsküdara doğru yürüdüm..
Paşakapısı cezaevinin duvarlarının dibinde kara bir kediye rastladım. Pür dikkatti; karşı kaldırımdaki farenin kuyruk hareketlerini izliyor olmalıydı.
Çöp bidonunun yanındaki kulağı fişli miskin bir köpek (ki giyimi karalar üzerine beyaz nokta desenli bir kumaştı) mahcup bana baktı,gözlerini ağartı, sonra göz kapaklarını indirdi. Döndü çöpü karıştırmaya devam etti. Belli ki karnı açtı!
Doğancılar Parkı sessizdi. Sağır dilsiz iki şahıs el kol hareketleriyle,hararetle birbirlerine bir şeyler anlatıyorlar,surat ediyorlardı.. Konuşmalarında bir suç unsuru var mıydı? İşaret dilini bilmediğimden tespit edemedim.
Gecenin üçünde gene söz konusu parkta,bir ağacın altında, OHAL’de genç bir kız ile bir oğlan bir telefonla oynuyorlardı.
O sırada caddeden arabalarının kornasını çala çala, başlarını ve bayraklarını pencereden çıkarmış Çılgın Türkler geçti.
Çay ocaklarında orta karar vatandaş, hem çay içiyor hem ,televizyon seyrediyor,hem de birazdan okunacak sabah ezanını bekliyordu.
Ahmediye’yi geçip sahile indim. Tarihi çeşmenin çevresi sakindi. İki çarşaflı kız vardı elleri bayraklı… Mihrimah Camii’nin duvarlarının dibinde kara çarşaflı iki bayan, kara sakallı şalvarlı genç bir adam semaverlerini kurmuşlar,iştahla çay içiyorlardı…İri kıyım semaverlerine bakılırsa bunlar ya İranlı ya da Suriyeliydi.
Tarihi çeşmenin çevresini döndüm,her şey uykuya yatmış,sular kararmış, eve doğru yürüdüm.
Kaldırımlar, evlerin önündeki arabalar ,evlerin pencereleri derin bir uykuya dalmıştılar…