Yönetim ve din
Amerika’da başkan adaylarından Romney, 19. Yüzyılda Joseph Smith, tarafından ihdas edilmiş
Mormon mezhebi mensubu imiş. Hasan Bülent Kahraman’dan alıntı bilgiyle. Eski Başkanlardan
Kennedy ise Katolik imiş. Genelde Amerika’da purotestanlık, yaygınmış. Bu iki siyasetçi seçim
konuşmaları sırasında mezhepleriyle ve din anlayışlarıyla ilgili konuşmalar yapmak zorunda kalmışlar.
Romney, dinin kamusal alandan özel alana hapsedilmesine cevaz vermezken, Kennedy, sadece
başkanın din anlayışını kişisel alanda tutması gerektiğini ifade etmiş.
Dünyanın her yerinde inanç sahipleriyle, inancı olmayanlar arasında bir çekişme var.islam dininin
öğretisi de böyledir. Hak ile Baatıl mücadele halindedir. İnsana, Müslümana yakışan Hak yanında
olmak, baatıla da karşı durmak. Hakkı tavsiye etmek, baatılı eliyle, diliyle, gönlüyle düşman belleyip,
engellemek.
Xxxx
Türkiye inanan ve inanmayan insanların savaş alanı oldu. Kendi medeniyetinin, mensubiyetinin
başkaları karşısında yenik düştüğünü algıladığı günlerden beri. Yanlışa yönlendirildi insanlarımız.
Medeniyetler arasında yarış yanlıştır. Medeniyetlerin birbirinden alacağı şeyler var. Ama yarışmaları
yanlış. Yarıştırılmaları kasıtlı. Tanzimat, 1. Ve 2. Meşrutiyet dönemlerinden bu yana, daha da eskiye
gidildiğinde Viyana kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanmasıyla medeniyetimizin, mensuplarımızın
onuru kırıldı. Üç kıtaya yayılmış bir ülkenin yenilmezliği son bulmuştur. Belki de çok böbürlenir
olunmuştu. Yabancı devletlerin elçileri Hakan tarafından kabul edildiklerinde gördükleri muamele o
dönemlerdeki kibrimizi anlatmaya yetiyor. Varlık aaleminin sahibi o kibri hoş karşılamadı ve Osmanlı
adıyla tüm İslam dünyası, o kibrinin faturasını ödemeye başladı.
Xxxx
Güç ve iktidar sahibi olanlar, servet sahibi olanlar, imkean, makam ve mevki sahibi olanlar, sayısız
nimetlere sahip kılınanlar, bir anda kibirlerine, nefislerine ve şeytanlarına esir oluyorlar. Yanlış üstüne
yanlış yaparak, enaniyet ve benlik sarayı inşa ediyorlar. Bu yanlışı hemen her Müslüman yapıyor.
Yazık ki, bu sınavı başarıyla geçene rastlamak mümkün olmadı şimdiye kadar. Bu sebeple de var
edilmişlerin sahibi, bu sınavı başaramayanları daha dünyada rezil-rüsva ederek cezalandırıyor.
Ahirette vay hallerine.
Xxxx
İnsan tek başına bir hayat sürebilir. Ne yaptığı, neye inandığı, nasıl yaşadığı kendisini ilgilendirir.
Başkalarını ilgilendiren hallere girmedikçe ona kimse bir şey soramaz. Bunun dışında, aile reisliğinden
başlayarak, başkalarının mesuliyeti taşınıyorsa, her şey çok değişik anlamlar kazanıyor. Her kes
maiyetindekilerden sorumlu. Kendisinden sorumlu olmakla işi bitmiyor. Herkes maiyetindekilerin can
güvenliği, mal emniyeti, beden ve ruh sağlığı, eğitimi, gelişimi, yükseliş ile de sorumlu. Hatta onların
her birinin toplum içinde ve gerektiğinde uluslar arası camiada şerefli bir insan olarak kabul
edilmesini sağlamak da yöneticinin vazifesi. Yöneticiliği böyle algılamayanlar iş başına geldiğinde
toplumun genelinde ve bireylerin çoğunda acılar, korkular, endişeler yaygınlaşıyor.
Xxxx
Çocukluğunda ve gençliğinde, yeterli bilgi yanında tecrübesi de olmayınca insan, yanlış şeyler
düşünüp, yanlış kabullerin sahibi olabiliyor.
İnanan insanlar itilip-kakılıyorken Türkiye’de, Müslümanlığı hayat biçimi olarak kabul etmiş insanlar
çok maasum, çok terbiyeli, nezaketli, hak ve adalet taraftarı idiler. Para ve pulları da yoktu. Yamalı
giysilerle yaşıyorlardı. Devletten geçinmedikleri için haram yiyen de az sayıdaydı. Sonra adım adım
iktidara tutunmaya başladılar. Cemaatler adına birer, ikişer kişi milletvekili oldu. Şirketler kurup
paralar kazandılar. Para kazandıkça devletle, iktidarla daha yakın oldular. İktidarla yakın oldukça da
zengin oldular.
Xxxx
Ama farkında olmadıkları bir şey vardı. Kazandıkları cam parçalarıydı, kaybettikleri ise elmas. Ahiret
hayatını dünya hayatına, altında nehirler akan köşkleri, İstanbul Boğazındaki villara heba ettiler.
Kibirlendiler, Saldırganlaştılar. Saygısız, nezaketsiz, terbiyesiz oldular. Yetmedi kabadayı oldular.
Şirretleştiler. Ama onlar haala Müslüman yönetici olduklarını zannediyorlar.