CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

YORGANMATİK

O gün de  akşam olmuş, vapurla Beşiktaş ‘tan Üsküdar’a geçmiştim. Üsküdar rıhtımında sıcak su torbası ,çiçek, oyuncak fare, zıplayan tavşan, düdük,  örümcek adam , Süpermen maskeleri   satan vatandaşı görmüştüm.  Roman   vatandaşın def,  dümbelek, zurna ve bel kıvırıp  göbek atan  solistinin yer aldığı açık hava orkestrası önünde bir müddet  duraklamıştım. Yaşı -başı  yetmişini geçkin  bir  roman karı hem  yanındakiyle bir şeyler konuşuyor  hem de elindeki tefle bu  canlı- heyecanlı orkestrayı  başarıyla idare ediyordu. 
Hava soğuk ve batı tarafında ufukta, gökyüzü kızıl kana kesmişti. Dolmuş duraklarındaki kuyruklar uzadıkça  uzamaktaydı. 
 Efkarı umumiye elleri ceplerinde,  başları önlerinde düşünceli bekleşiyordu. Yorgun  yaşlı bir adamın  yanındaki yaşlı adama şöyle dediğine şahit  oldum:
-Emekli maaşına otuz lira zam yapmışlar… Reva mı bu?.. Hakkımı helal etmiyorum!..
Doğru söze şapka çıkarılır. Ben de beremi çıkardım. Benim düşünceme göre de,  yönetim  “önce insan” demeli.  Ne yapıp edip emeklilerin, isçilerin  gönüllerini yapmalı. ..
Üsküdar’dan eve yürüyüş mesafesi taş çatlasa yirmi-otuz dakikadır.  Dolmuşa otobüse binmem tabana kuvvet yürürüm.
Bu minval üzere  Ahmediye’den  Doğancılar’a, oradan da Çiçekçi’ye kadar yürüdüm. Maranki’nin hayal mekanındaki vitrinlerine baktım. Vitrindeki resimde  Maranki tarlasında “doğal “ ürünle meşgul görünüyor, hafifçe bıyık altından gülüyordu. Kendi kendime “Sağlık Bakanlığı ne güne duruyor? “   demiş ancak cevabını bulamamıştım.  
Musahipzade Celal Tiyatrosunun ışıkları erken yanmıştı. Bir kaç kişinin şapkası püsküllü Saadet Hanım oyununa bilet aldığına şahit oldum.. Kendi kendime “ Ne tevafuk! Oyun tam da öğretmenler gününe  denk gelmiş ”  dedim. Öğretmen olduğunu tahmin ettiğim yaşı geçkince  bir bayan elinde bir demet çiçekle yokuş yukarı tırmanmaktaydı.
O sırada Doğancılar parkında köpek gezdiren bayanlar ile  oyuncak parkında torunlarını sevindiren nineler soğuk banklarda oturmakta, bazıları da bacak bacak üzerine atıp inadına sigara  içmeye devam etmekte idiler. 
Yürüdüm.  Paşakapısı  Cezaevinin soluk  ışıkları  yanmıştı.  Karşısındaki   bankamatik  noktasındaki   bankamatiklerin , bankamatiklerin yanında her akşam çiçekli yorganıyla istirahata çekilen    “Adembaba “yi gördüm.  Adam fırça bıyıklı, gür sakallıydı. Hayatını hep dışarıda, açık havada  sürdürmektedir. . 
O gün de  bankamatiğe gidip   yatan adamın başına dikildim.  Her  zamanki gibi gene o akşam da mahcup, yüzünü sakladı. Kullanmadığım dolmuş parasını adamın  avucuna  aktarırken  bilinen o soruyu  sordum.
-Hemşerim nerelisin? dedim. 
Adam her zamanki gibi  başına yorganı çekip  bir elini   çıkardı ,  baştan savmaca; 
-Ne yapacaksın  yav  memleketimi?.. Buralıyım ,  Üsküdarlıyım yau , diye kestirip attı. 
Takıldım ; 
-Tam da yerini bulmuşsun hemşerim, iki bankamatiğin var,  dedim. Adam sıcak sıcak güldü. 
-Verenden de vermeyenden de Allah razı olsun ,diyerek tekrar yorganına sarıldı. . 
Kendisiyle yaptığım geçen günkü  kısa mülakatta   polisin toplama yerini sormuştum. Adam  yorganına sarılarak  verdiği demeçte; soğuk kış gecelerinde polisin kendilerini toplayıp Metin Oktay kapalı spor salonuna götürdüğünü , salonda  sadece üç adet hela bulunduğunu, dolayısıyla  ortalığı b.k götürdüğünü beyan etmişti.
-Rüya görüyorum musun?  diye sorduğumda ;
-Ne rüyası yav?  diyerek gülüp çicekli yorganını başına çekmişti.  
Hayat bazıları için  gerçekten zor !  
Kapıyı açıp eve girince  kaloriferin sıcağını yüzüme  çarpar, alelacele acele kendimi yatağa zor  atar, yorganmatikli adamı, yolda rastladığım insanları, rüyalarımı ve adımı bile  unuturum... 
Akşam soğuğu çıplak bir bıçak gibi sokaklara  düştüğünde, Cezaevinin  karşısındaki  bankamatiklerin orada adam  çiçekli yorganmatiğine sarıldığında... 

 

<