YUFKACININ KADERİ...
Artık yaş kemale erdi ki, Üsküdar rıhtımında polis önümü çevirip kimliğimi sormuyor, çantamı kontrol etmiyor. Hatta otobüslere biner binmez gençler ayağa kalkıp yerlerini veriyor...
Zararsızlardan yorgun bir adamım artık...
O akşam da yorgundum ve divana uzanmıştım. Yan odada dersiyle meşgul benim çocuğa sordum; yavrum , yumurta var mı? diye. Çocuk; ''Var baba,dedi.
Halbuki ,ben dolapta yumurta olmadığını, hatta son yumurtanın bir menemene kurban gittiğini şu gözlerimle görmüştüm. Bir daha sordum; ''Yavrum yumurta var mı?'' diye. Çocuk; ''Evet var baba, dedi.
Yapacak bir şey yok...Gençlere güvenmek lazım ,dedim içimden. Kendi kendime '' zahir, yumurtayı benden habersiz almış'' diye düşündüm.
Eve sırt komşum olan camiden yatsı ezanı okundu, doğruldum ve '' Mübarek adam amplifikatörden sesi ayarlasan kıyamet mi kopar? '' dedim içimden.
Zaten adamın sesi terbiye görmemiş; makamları da birbirine karıştırıp bütün semti ayağa kaldırıyor.
Neyse bu konuyu burada kessem daha iyi olacak...
Sersemlemiş bir halde ayağa kalktım mutfağa girdim. Benim çocuğun bir süre önce, bir miktar çiriş otundan çorba hazırladığını biliyordum. Dolabı açtım, yumurtalığa baktım, boştu; yumurtalıkta yumurta yoktu!..
Çocuğa'' Evlat yumurta nerede'' diye sorduğumda , o durumu yeni keşif yapmış gibi; '' Ha demek ki, yumurta bitmiş... '' dedi. Mahcup oldu. Üzerinde durmadım.
Bizim semtte saat dokuzu geçince marketler kapanır.
Dışarı çıktığımda , Harem' e inen cadde boyunca sağlı sollu sıralanan marketler ya kapanmış ya da kapanmaktaydı. Kapananlara sözüm yok da, peki şu kapanmakta olanlara ne demeli? Saat dokuzu bir dakika geçse asla içeri girmenize izin vermezler...
Geçtim...Bir büyük market açık. Elimi cebime attım. Param diğer pantolonda kalmış. Hali hazırda ise beş lira ve bir miktar bozuk var. Buralarda açık yumurta olmaz. Paketler ise on ikilik ... Matematik dehası olsan cebindeki para yumurtalara erişemezsin. Marketten çıktım.
Uzatmayayım. Sonunda semtin ücra bir köşesinde kalmış bir bakkalda altılık pakete ulaştım. Esmer, kurumuş, saç sakalı birbirine karışmış , yaşını belli etmeyen bakkal, kapısının önünü bira kasaları ile tahkim etmiş.
Bollaşmış üst başı, yeleği ile bir bostan korkuluğuna benzeyen bakkal ''açık yumurta'' sorununa '' Üretici açık yumurta satmaz. Çünkü açık yumurtanın iadesi olmaz. Fatura kesilmez...'' şeklinde bir yorum getirdi ki, aklım bir hayli karıştı. Üzerinde durmadım. Altılı paketi alıp caddeyi doksan derece kesen bir sokaktan aşağı inip bizim sokağa dönmek üzere yola düştüm.
Bizim sokağa dönerken sokağın karşı köşesinde yufka , tarhana,erişte benzeri satan dükkan vardır. Dükkanın yanan ışıklarını , dükkanın kapısında ''Açık'' levhasını gördüm. İçeride bir takım görüntü ile oynaşan bazı gölgeler vardı. Kapıyı açmaya çalıştım. Baktım kilitli...
O sırada elindeki oklava ile kapıya yaklaşan orta boylu, üzeri unlu, kısa boylu, yaşlı , yufka ustası sinirli bir adam; '' Zorlama... zorlama! Geliyorum'' dedi ve '' Ne istiyorsun bu saatte ? '' der gibi yüzüme baktı...
Ben elimdeki bozukluklarla bir adet yufka alabileceğimi hesaplamış, adamın rızkı için kapısına dayanmıştım. '' Usta bu ne haldir? Hem dükkanın kapısına Açık yazarsın , hem de kapıyı kilitlersin? '' dedim. Adam arkasını döndü '' Buyur!'' dedi. '' Bir adet yufka alacağım '' dedim.
Yaşlı adam canı sıkkın, tezgahtan bir yufka alıp kağıda sarmaya yeltenince durdurdum; ''Usta bir zahmet ,dörde böl'' dedim. Adam sinirli, yufkayı tezgaha serip ''Zülfikar'' a benzeyen keskin bir bıçakla dörde böldü.
Aslında sekize bölünse daha iyi olacaktı; ''Ustam onu da dörde bölsen iyi olacak'' dedim.
Usta elindeki keskin bıçakla yufkayı tekrar bölerken ''Ben de esnafım, sokağın başında oturuyorum...Bir adet yufka için seni meşgul ettim'' şeklinde bir mazeret beyanında bulundum.
Yaptığım soruşturmada adamın seksen yaşında Karadenizli bir yufka ustası olduğunu öğrendim.
Adam bana dönerek ; ''Babam bana derdi ki; Oğlum bir yufka yüz müşteri getirir, yüz müşteri götürür, derdi. Onun için müşterini hor görmeyeceksin, derdi'' dedi.
Söz aldım ; ''Usta hem kapıya '' Açık'' levhası asıyorsun, hem de kapıyı arkadan kilitliyorsun... Bunun sebebi nedir?'' dedim.
Sazı ve sözü eline geçiren usta ,sekize böldüğü yufkanın elime tutuşturup verdiğim bozuklukları tezgahın altındaki küçük çekmeceye attı ve ''Gene babam derdi ki, oğlum geç saatte gelene kapı açılmaz. Gelen ya sarhoş ya da berduştur... Ben baktım sen efendiden adama benziyorsun ; kapıyı açtım.'' dedi.
Beli bükülmüş seksenlik usta yorgundu ve son zamanlarda sık sık rahmete giden babasını anıyordu. Babasını pek özlemişti.
Yaptığım hesaba göre babası yaşasaydı en iyi ihtimalle yüz yaşında olacaktı...
Yaşlanan yufkacı, yufkasını açtıkça hatıraları büyüdükçe büyüyordu. Yufkaları dağ gibi yükseldikçe hayalleri azalıyor, bir garip uyku basıyordu üzerine . Yufkacı artık kadere teslim olmuştu...