CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

YUFKACININ KADERİ...

Artık yaş kemale erdi ki, Üsküdar  rıhtımında  polis önümü çevirip kimliğimi sormuyor, çantamı kontrol etmiyor. Hatta  otobüslere biner binmez gençler ayağa kalkıp yerlerini veriyor...

Zararsızlardan yorgun  bir adamım artık...

O  akşam da yorgundum  ve divana  uzanmıştım. Yan odada dersiyle meşgul benim çocuğa sordum; yavrum , yumurta var mı? diye. Çocuk; ''Var baba,dedi.

Halbuki ,ben dolapta yumurta olmadığını, hatta son yumurtanın bir menemene kurban gittiğini şu gözlerimle görmüştüm. Bir daha sordum; ''Yavrum yumurta var mı?'' diye.  Çocuk;  ''Evet var baba, dedi.

Yapacak bir şey yok...Gençlere güvenmek lazım ,dedim içimden. Kendi kendime  '' zahir, yumurtayı  benden  habersiz almış'' diye düşündüm.

Eve sırt komşum olan  camiden yatsı ezanı okundu, doğruldum ve '' Mübarek adam amplifikatörden    sesi  ayarlasan  kıyamet mi kopar? '' dedim içimden.

Zaten adamın sesi terbiye görmemiş; makamları da birbirine karıştırıp bütün  semti ayağa kaldırıyor.

Neyse bu konuyu burada kessem daha  iyi olacak...

Sersemlemiş bir halde ayağa kalktım mutfağa girdim. Benim çocuğun  bir süre önce,  bir miktar çiriş otundan  çorba hazırladığını biliyordum. Dolabı açtım, yumurtalığa baktım,  boştu; yumurtalıkta yumurta yoktu!..

Çocuğa'' Evlat yumurta nerede'' diye sorduğumda ,  o  durumu yeni keşif yapmış gibi; '' Ha demek ki,  yumurta bitmiş... '' dedi. Mahcup oldu. Üzerinde durmadım.

Bizim semtte  saat dokuzu geçince marketler  kapanır. 

Dışarı çıktığımda  , Harem' e inen cadde boyunca sağlı sollu   sıralanan marketler ya kapanmış ya da kapanmaktaydı. Kapananlara sözüm yok da, peki şu kapanmakta  olanlara ne demeli? Saat dokuzu bir dakika geçse asla içeri girmenize izin vermezler...

Geçtim...Bir büyük market açık. Elimi cebime attım. Param diğer pantolonda kalmış. Hali hazırda ise beş lira ve bir miktar bozuk var. Buralarda açık yumurta olmaz.  Paketler ise on ikilik ... Matematik dehası olsan cebindeki para yumurtalara erişemezsin. Marketten çıktım.    

Uzatmayayım. Sonunda  semtin ücra bir köşesinde kalmış bir bakkalda  altılık pakete ulaştım. Esmer, kurumuş,  saç sakalı birbirine karışmış , yaşını belli etmeyen  bakkal, kapısının önünü bira kasaları  ile tahkim etmiş.

Bollaşmış üst başı, yeleği ile bir bostan korkuluğuna benzeyen bakkal  ''açık yumurta'' sorununa ''  Üretici açık yumurta satmaz. Çünkü açık yumurtanın iadesi olmaz. Fatura kesilmez...''   şeklinde bir yorum getirdi ki, aklım bir hayli karıştı. Üzerinde durmadım. Altılı paketi alıp caddeyi doksan derece kesen bir sokaktan aşağı inip bizim sokağa dönmek üzere yola düştüm.

Bizim sokağa dönerken sokağın karşı köşesinde yufka  , tarhana,erişte benzeri satan dükkan vardır. Dükkanın yanan ışıklarını ,  dükkanın kapısında ''Açık'' levhasını gördüm. İçeride bir takım görüntü ile oynaşan bazı gölgeler vardı.  Kapıyı açmaya çalıştım. Baktım kilitli...

O sırada elindeki oklava  ile kapıya yaklaşan orta boylu, üzeri unlu, kısa boylu, yaşlı , yufka  ustası  sinirli bir adam;   '' Zorlama... zorlama! Geliyorum'' dedi ve  '' Ne istiyorsun bu saatte ? '' der gibi yüzüme baktı...

Ben elimdeki bozukluklarla  bir adet yufka alabileceğimi hesaplamış, adamın rızkı için kapısına dayanmıştım. '' Usta bu ne haldir? Hem dükkanın kapısına  Açık yazarsın , hem de kapıyı kilitlersin? '' dedim. Adam arkasını döndü '' Buyur!'' dedi. '' Bir adet yufka alacağım ''  dedim.

Yaşlı adam canı sıkkın, tezgahtan bir yufka alıp kağıda sarmaya yeltenince durdurdum; ''Usta bir zahmet ,dörde böl'' dedim. Adam sinirli, yufkayı tezgaha serip  ''Zülfikar'' a  benzeyen  keskin bir bıçakla dörde böldü.

Aslında sekize bölünse daha iyi olacaktı; ''Ustam onu da dörde bölsen iyi olacak'' dedim.  

Usta elindeki keskin  bıçakla yufkayı tekrar bölerken ''Ben de esnafım, sokağın başında oturuyorum...Bir adet yufka için seni meşgul ettim'' şeklinde bir mazeret  beyanında bulundum.

Yaptığım soruşturmada adamın seksen yaşında Karadenizli bir yufka ustası olduğunu öğrendim.

Adam bana dönerek ;  ''Babam bana derdi ki; Oğlum bir yufka yüz müşteri getirir, yüz müşteri götürür, derdi. Onun için müşterini hor görmeyeceksin, derdi'' dedi.

Söz aldım ; ''Usta hem kapıya '' Açık''  levhası asıyorsun, hem de kapıyı arkadan kilitliyorsun... Bunun sebebi nedir?'' dedim.

Sazı ve sözü eline geçiren usta  ,sekize böldüğü yufkanın elime tutuşturup  verdiğim bozuklukları  tezgahın altındaki küçük çekmeceye attı  ve ''Gene babam derdi ki, oğlum geç saatte  gelene kapı açılmaz. Gelen ya sarhoş ya da berduştur...  Ben baktım sen efendiden adama benziyorsun ;  kapıyı açtım.''  dedi.

Beli bükülmüş seksenlik  usta    yorgundu ve son zamanlarda  sık sık  rahmete giden  babasını anıyordu. Babasını  pek özlemişti.

Yaptığım hesaba göre  babası yaşasaydı en iyi ihtimalle yüz  yaşında olacaktı...

Yaşlanan yufkacı,  yufkasını açtıkça hatıraları büyüdükçe büyüyordu. Yufkaları dağ gibi yükseldikçe hayalleri  azalıyor, bir garip uyku basıyordu üzerine . Yufkacı artık  kadere teslim olmuştu...

 

<