Ertan Yıldız

Ertan Yıldız

Yüzyıllık Gözyaşı (II)

Yüz yıl öncesine gittiğimizde yıllardan  beri süregelen çileli harp yıllarının Anadoluyu  yiyip bitirdiğini görüyoruz. Anadolu şehirlerinde, kasabalarında ve köylerinde açlık, perişanlık, işsizlik içinde çaresiz bir insan kitlesi vardır.  Anneler ve babalar hayatın her gün yeni bir sillesi ile çökkün, geçim mücadelesi içindedir. Evlerde, ellerde, avuçlarda bir şey kalmamıştır.  Bırakın kilerleri, yemek kapları boş kaynamaktadır.  Savaşın savurduğu rüzgarla kocasını, oğlunu kaybeden kadınlar, anneler, şaşkın halde gezinen, perişan görünümlü kan ve ateşten dönmüş, birliksiz askerler, işsiz, güçsüz dolaşan, hiç bir hayat mücadelesine hazır olmayan cahil ve zavallı gençler.  Anadolu'nun havasında esen hayal kırıklığı, ümitsizlik, kin, sularında akan ise sadece gözyaşıdır. Halk sinmiştir ama bu siniş korkudan çok lanet ve intikam duygularını körükleyen bir siniştir.

İstanbul'un Türk ve müslüman mahalleleri de aynı ruh hali içerisindedir. Üstelik İstanbul esir bir şehirdir. İstanbul'un Türklerden tamamen boşaltılacağı, Türklerin İstanbul'dan tamamen sürülecekleri  her yerde konuşulmaktadır. İngiliz planına göre Kürt, Arap, Ermeni, Rum ve Yahudiler Türk egemenliğinden kurtarılacaktır.

Paradoksal bir şekilde Anadolu'da başlayacak Milli Mücadele'nin hemen hemen bütün önder şahsiyetleri asker, fikir ve siyaset adamı olarak 1919’un başında İstanbul’da toplanmıştır. Bu topluluk içerisinde kendini ordu ve milletin beraber hareket etmesine, çökmüş, yıkılmış, tükenmiş görünen bir halkı yeniden harekete geçirecek bir milli direniş cephesi kurabilmeye adamış genç, zeki ve enerjik bir komutan vardır. Gelecek için sınır tanımayan ihtiraslara sahip, kendine inanan otuz sekiz yaşında bir general. Mustafa Kemal…

Mustafa Kemal ülkenin içinde bulunduğu umutsuz durumu kavramıştı. Padişaha ayak üstü bir şeyler anlatmakla, nazır olmakla, yeni bir parti kurmakla, yeni bir gazete çıkarmakla, kitap yayınlamakla, yabancılarla temasla İstanbul’da önemli işlerin başarılamayacağına kanaat getirmişti. Anadolu'ya, birtakım diriliş belirtilerinin görülmeye başladığı yere geçmeye karar verdi. Yoğun kişisel gayretleri ve şansı yardım etti. 5 Mayıs’ta Mustafa Kemal'in her türlü yetkilerle donatılmış bir Ordu Müfettişi olarak Samsun'a atanma emri resmi gazetede yayınlandı. Bu Mustafa Kemal'in sevinçten dudaklarını ısırdığı, kafesi açılıp dilediği ufuklara uçan bir kuşun özgürlüğünü ve mutluluğunu hissettiği unutulmaz bir andır. Görevi düzeni sağlamak, Müslüman-Hristiyan çatışmasını sona erdirmek, bölgede faaliyet göstermekte olan yarı askeri çeteleri etkisiz hale getirmek, geride kalan Osmanlı birliklerinin silahsızlandırılmasına ve askerlerinin terhis edilmesine nezaret etmekti. 

Ancak Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta Samsun'a  çıkışı, verilen görev için değil, mevcut direniş grupları arasında irtibatı sağlamak, yenilerini oluşturmak ve Türk anavatanını işgale karşı silahla savunmak için yapılan bir çıkıştı. Bu öyle bir çıkıştı ki hem kendi kaderi, hem milletin tarihi, hem çağın akışı  birçok açıdan yön ve  şekil değiştirmiştir. 

Hükümete yazdığı raporunda "Millet tek vücut olup hakimiyet esasını ve Türklük duygusunu hedef kabul etmiştir." diyen Mustafa Kemal, Havza'ya geçerek 1919 yolculuğunda ilk defa halkın arasına karıştı, sivil yüksek makam ve askeri komutanlıklara işgalleri kınayan mitingler düzenlenmesini bildirdi. Bu gayretler sonuç verdi, İstanbul ve Anadolu’da tam doksan altı miting tertiplendi.

Haziran’da "Milletin heyecanını ve millî gösterileri yasaklamak ve durdurmak için  hiç kimsede kudret ve takat göremem." diyen Mustafa Kemal’in İngiliz çıkarlarına zarar verdiğini düşünen İşgal Kuvvetleri Komutanlığı Mustafa Kemal hakkında İstanbul Hükümetine ültimatom verdi. Harbiye Nazırı, Mustafa Kemal’i İstanbul'a geri çağırdı. Ama O, "Millî bağımsızlığımız uğrunda bütün varlığımla milletle beraber sonuna kadar çalışacağıma mukaddesatım namına söz veririm. ...artık İstanbul Anadolu'ya hakim değil, tabi olmak mecburiyetindedir.." diyordu.. Milli kuvvetleri bir gaye ve bir teşkilat çevresinde toplamak amacıyla, Sivas'ta bir kongre toplanması gerektiğini Amasya’da bir genelge ile duyuran  Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti tarafından görevinden alındı. Mustafa Kemal’i kimse dinlemeyecek, hiç bir kararı yerine getirilmeyecekti.

Temmuz’da Doğu İlleri Müdafai Hukuk Cemiyeti'nin kongresine katılmak üzere, Erzurum'a geldi. Azil kararı kendisine resmen bildirildiğinde resmi görevinden ve askerlikten çekildi. Tüm komutanlar Mustafa Kemal’in yanındaydı. Bu kargaşa ortamında O planlarını netleştirmiş,  ileride Cumhuriyetin kurulacağını not aldırıyordu. Erzurum Kongresi'ne başkan seçildi.

Ağustos’ta Erzurum çalışmalarını bitirerek milli birliğe doğru gidişin ilk adımı olan Doğu Anadolu Müdafai Hukuk Cemiyeti kurularak ülke bütünlüğü ile ilgili kararlar alınmıştır. İşgalci güçlere Türklerin ata yurdunun işgal edilemeyeceği anlatılmak isteniyordu. 

Eylül’de İstanbul Hükümetinin tüm önleme gayretlerine rağmen Sivas’a geçen ve Sivas Kongresini toplayan Mustafa Kemal, kongre sonucu kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetinin Temsil Heyeti başkanlığına getirildi. Geçici bir hükümet gibi çalışan Temsil Heyetine milletin bağımsızlığını gerçekleşti­rebilmek için geniş yetkiler verildi. Manda önerileri kongrede kabul edilmedi. Milli teşkilat bütün yurda yayılmıştı. Mustafa Kemal, milletvekili seçim hazırlıkları hakkındaki genelgesini yayınladı.

Ekim’de Mustafa Kemal, İstanbul halkını Anadolu'daki mücadeleye çağıran beyannamesini yayınladı. İstanbul hükümetine, Erzurum ve Sivas kongrelerinin amaçlarına uyulduğu takdirde, ulusal örgütlerin kendilerine yardımcı olacağını belirtti. Çektiği telgraflarla, yerel güçlerden bölgelerinde güçlü bir örgüt kurmalarını istiyordu. Basının sorduğu sorulara  yanıtlar veriyordu. Milli birliği sağlamak için Amasya ve Sivas arasında mekik dokudu.

Kasım’da Mustafa Kemal, İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum'dan milletvekili seçildi. Batıdaki milli kuvvetlerin örgütlenmesi ve ordu tarafından desteklenmesi için  kolordu ve tümen komutanlarına devamlı önerilerde bulunuyordu. Milli güçler Anadolu’da denetimi büyük ölçüde sağlamıştı.

Aralık’ta  Batı Anadolu hareketinin yönetimini, Ali Fuat Cebesoy'a verdi. Refet Bele, Nazilli'ye gelerek, Aydın Kuvayı Milliye komutanlığını üzerine aldı.  Sivas'tan ayrılan   Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte Ankara'ya geldi. Ankara’nın merkezi konumu, stratejik yollar üze­rinde bulunması, işgal altında bulunan yerlere olan mesafesi, Karadeniz’de İnebolu, Akdeniz’de Antalya Limanları ile irtibat imkanı, demiryolu ve telg­raf şebekesinden yararlanma kolaylığı ve can dostu  Ali Fuat Pa­şa’nın kolordu komutanı olarak Ankara’da bulunması,  Mustafa Kemal’i Ankara'ya yönelten sebepler olmuştur. Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliye ile görüşmek üzere milletvekillerinin Ankara'ya gelmesi hususunda bir genelge yayınlamıştır. 

Mustafa Kemal, doğ­rudan doğruya milletle temas ederek Milli Mücadelenin başarıya ulaşacağına inanmıştı. Anadolu varlığına derhal karış­mayı ve milletle birlikte hareket etmeyi faydalı ve gerekli görmüştü. Milli birliğin oluşmasını sağlayacak araçlardan birisinin de basın olduğunu düşünen Mustafa Kemal, Ankara'ya gelişinin ikinci günü Hakimiyet-i Milliye isimli bir gazete çıkarılması talimatını verdi. Ve 1919 sona erdi. 

İstanbul Şişli'de başlayan 1919 yılı Mustafa Kemal için Ankara'da Ziraat Mektebinde noktalanmış, hem kurtuluş, hem kuruluş mücadeleleri Ankara’da hazırlanmıştır. Millet ve memlekete borcunu ödemek için çıktığı bu vicdan yolculuğunda Mustafa Kemal’e bir elinde tabanca, bir elinde darağacı ve otuz sekiz yılın birikimi  eşlik etmiştir. 1919, umudun az, karanlık tedirginliğin çok olduğu bir yıldır. Çatlak bir toprak ve aç bir halkın üzerinde zafer kazanmanın umutsuz bir rüya olarak değerlendirildiği yıldır. Yüz yıl öncesini, o dönemin çilelerini, gözyaşlarını unutmamak ve kaderimizi tayin eden bu tarihi oluşumu yeni nesillere hatırlatmak görevimizdir. Çünkü, “Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."

<