Zahireci
Bir dükkean vardı. Adam köylüydü. Yıllarca inşaatlara yevmiyeli işçi olarak gidip, kıt-kanaat geçinmişti.Birisi ona akıl vermişti. Bir dükkean kirala ve zahire satışı yap, kokması yok, bulaşması yok. Kuru hububat demişti. Adamın aklına yatmıştı. Çuval çuval fasülye, nohut, mercimek, buğday, bulgur derken çeşit artmıştı.
Dükkeanın parasını nasıl vereceğim diye düşünürken, evindeki tavuklarına, kuşlarına yem alanlar, günlük yemeği için hububat alanlar yanında akşam saatlerinde dükkeanın önünde kuyruk oluşuyordu. İşten dönen at arabaları sıraya giriyorlardı. Atlarının günlük yiyeceği bir teneke dolusu arpayı satın almak istiyorlardı.
Umulmadık para kazanıyordu adam.
Xxxx
Zahirecilik iyi bir işti. Bir esnaf oluşmuştu. Her semtte birkaç tane vardı. Birbirleriyle tanışmaları ise toptan mal almak için aynı yere baş vurmalarından kaynaklanıyordu. Orada ayaküstü, sen kimsen, sen neredesin, hangi köydensin muhabbetinden ibaretti. Birbirlerine isimlerini bile sormuyorlardı. Bir garip huyu var insanların.
Xxxx
Şehir hayatında metro ve benzeri toplu taşıma araçlarında dünyada hiçbir araya gelmeyecek insanlar, erkek ve kadın yan yana oturuyor. Eskiden şehirlerarası yolculuklarda rastlanırdı. Yan yana oturan iki yolcu, memleket nere, yolculuk nereye gibi sorularla muhabbete başlar, yol boyunca iki taraf da birbirine hayatlarını anlatırdı. Yolculuk bitip de otobüsten inildiğinde birbirinin hayat hikeayelerini ayrıntısıyla dinlemiş olan o iki kişinin bir birlerine adlarını sormadıklarını fark edersiniz.
Xxxx
Zahireci esnafın durumu da bu yol muhabbetindekilerden farksızdı. Birbirlerini toptancıda görürler, göz aşinası olurlardı ama asla akıl ve gönül aşinası olmazlardı.
Zahirecinin keyfi yerindeydi. Çok güzel para kazanıyordu. Gelenlerle şakalaşıyor, şen ve şakrak bir adam olmuştu. İnşaatlara yevmiyeli işçi olarak gittiği günlerde böylesine şen bir adam değildi.
Arsa aldı, ev aldı, evi yeniden düzenledi zahireci. Akşam oldu mu şehirdeki taşıma işlerini yapan at arabaları dükkeanın önünde sıralanıyor ve atlarının nafakasını alıyorlardı.
Zahireci küçük bir değirmen de yaptırdı üst asma kata. Arpayı orada kırıyor ve atların rahatlıkla yemesinin şartlarını hazırlıyordu. Aradan yıllar geçti. Zahireci çocuklar büyüttü.
Xxxx
Şehirleşme hareketi sürüp gidiyordu tüm ülkede. Belediyeler kesin kararlar alıyordu. Hayvancılık adım adım geriliyor, şehirden kasabaya, kasabadan köylere itekleniyordu.Zahireci hiçbir şeyin farkında değildi. O işlerin hep öyle gideceğini, çeşmenin hep akacağını sanıyordu. Aklına başka bir hal gelmiyordu.
Süt mandıraları yasaklandı, kümes hayvancılığı yasaklandı. Şehirde hayvancılık yapılmayacaktı. Vatandaş çaresiz uymak durumundaydı.
Belediye Meclisi karar aldı. Atlar yolları pisliyordu, At kazuratı sinek yapıyor, sinek de hastalık yapıyordu. Belediye Meclisi adeta Amerika’yı keşfetmişti. At arabacılarının kıvrak olanları tiriptik motorsiklet aldılar, pedallı bisiklet arabalar aldılar, kimileri de kamyonet aldılar. Bunları düşünemeyip, beceremeyenler atlarını sattılar, arabalarını da elden çıkardılar.
At arabasıyla taşımacılık yapan esnaf ortadan çekildi. Ona bağlı olarak başka esnaf da tarihe karıştı.
Xxxx
Asıl önemlisi zahirecilik bitti. Zahireci düşünememişti. O at arabaları hep dükkeanının önünde sıraya girip arpa alacaklar sanıyordu.
Ne yapabilirdi? İşin vahametini görebilseydi, sezebilseydi düşüne bilir miydi? Ne yapmalıydı, hangi iş alanına geçmeliydi. Bir danışman bulabilir miydi? Atların yerine motorlar geçince arpanın yerine de petrol türevi yakıtların geçebileceğini ona kimse söyleyebilir miydi? Sanmıyorum.
Zahireci battı. Artık kimse atına arpa, kümes hayvanlarına yem, kuşlarına yem almaya gelmiyordu. Aileler de kuru fasülye, nohut, mercimek almaya gelmez olmuştu.
Xxxx
İnsanımızın ufkunu açacak konuşmalar yapan kimse yok. Yarına ışık tutan düşünce üreten yok. Herkes tarih anlatıyor. Geçmişte olanlarla meşgul beyinler. Geçmişle ya iftihar ediyoruz, atalarımız ne kadar kahramanmış diyoruz, ya da atalarımız ne kadar çok yanlış yapmışlar diye esefleniyoruz. Değişen şartlara uyum konusunda hem yeteneğimiz az, hem de geleceğe hazırlayan düşünce adamlarımız yok.
İlimde aktarmacı, felsefede tekrarcı, dinde nakilciyiz. Ahlakta kaytarmacılık da cabası.
Xxxx
Geleceğin dünyasında okullar ne şekle gelebilir, ulaşım hangi boyutlara taşınabilir, incelemek gerek. Herkes değil elbette. Ama kimileri geleceğe yönelik neler olabileceğine dair düşünceler geliştirmeli ve yayınlamalı. Çalarlar, başkaları sahiplenir korkularından sıyrılmak gerek. Düşünmek ve yazmak, konuşmak, duyurmak gerek. İnsanlık faydalansın da kimin sahibi olduğu iddia edilirse edilsin. Çok da önemli değil.
Xxxx
Bunun için her gün yazıyor ve kimi noktalara dkkat çekiyorum. Belki düşünce üreten bir beyne rast gelirim umudundayım.