Zaman Hırsızı, İlgi Arsızı
Zihninizden bahsediyorum. “Zihniniz iflah olmaz bir hırsızdır, sizden şimdiki anı çalar.” Bu cümleyi iki yıl önce bir sesli kitapta dinlemiştim: Berrak Yurdakul’un Ev Yapımı Bir Paraşüt adlı bu kitabını tiyatro sanatçısı Sevinç Erbulak seslendirmiş. Bu yazı için aklıma gelip tekrar dinleyince kitabı bu kadar keyifli kılan seslendirmesi mi diye düşünmeden edemedim?
Ama hakkını vermeliyim dikkate değer bir hikaye anlatıyor Berrak Yurdakul, hem de keyifli bir üslupla. Uzatmadan özetlemek gerekirse benim meseleden çıkardığım şudur: Düşüncelerimizi üreten zihin, durmak bilmeyen ve genellikle düzensiz çalışan bir mekanizma. Dikkatimizi sürekli üzerinde tutmaya çabalıyor. Konudan konuya atlıyor, susmak bilmiyor. Belli birşeye, en kötüsü de hayatımıza, ana odaklanmamıza engel oluyor. Ne yiyip içtiğimizin farkındayız adam akıllı, ne geçip gittiğimiz yolların, ne sohbetlerimizin, ne de okuduğumuz satırların. Zihnin peşinde savrulurken dünyayı bir sis perdesinin ardından algılıyoruz. Görüntüler bulanık, sesler vızır vızır ya da hiç işitmiyoruz onları.
Bazen de olduklarından da yüksek geliyorlar kulağımıza, belli ki zihnimiz rahatsız bir tecrübeden bahsedip bam telimize basıyor o sırada. Sonra kaygılar… Kaygılar da kaygılar… Bu sırada bedenimize ne oluyor dersiniz? Nefesimiz, duruşumuz? Ya etrafımızı çevreleyen canlı yaşam? Kendi adıma cevap vermek gerekirse: Üzgünüm pek dikkatimi veremiyorum onlara. Çünkü zihnim hangi zaman diliminde geziniyorsa ben de oradayım mecburen. Bedenim burada ama. Bilincimle yani zihnimi ve bedenimi gözlemleyen, bilen yanımla bağlantım tümden kopuk o sırada.
Dolayısıyla böyle parça parça yaşayıp gidiyorum işte. Sizin zihniniz de benimki gibi fazla mesai yapanlardansa, tarifimi şıp diye anladınız. Öyleyse bir adım daha ileri gidip “zihnim iflah olmaz bir hırsız, çünkü benden hayatımı çalıyor” desem bana katılır mısınız? Antik Yunan’da zamanı anlatan iki kavram vardır: Kronos ve Kairos. Kronos akıp giden zamanı tarif eder. Ölçülebilirdir, zaten kronoloji kelimesi de Kronos’tan gelir. Kairos ise ölçülemez, varoluşsaldır ve kendi içinde sonsuz. Kairos bizim an diye bildiğimiz zaman dilimini anlatır. “Oyun oynayan çocuk, eserinin üzerinde çalışan bir ressam, Appasionata’yı çalan Serkin, bir masanın etrafında biraraya gelen dostlar, yeni doğmuş bebeğini kollarına alan anne Kairos’tadır” diyor Madeleine L’Engle. Bilinç Kairos’tadır, deha Kairos’tadır. Aşkın olanın, yeni olanın, bütün büyük eserlerin hatta icatların doğduğu, çıkıp geldiği, zuhur ettiği yer orasıdır.
Peki ama hiç mi düşünmeyeceğiz? Düşüneceğiz elbette. Ama sadece gerektiği zaman ve gerektiği kadar. Geri kalan zamanlarımızda yaşama odaklanacağız. Çünkü yaşam, canlı olan herşey Kairos’tadır. Kapatırken: “Kronos zaman tanrısı olarak bilinir mitolojide, Kairos ise fırsat tanrısı” diyeceğim ve üzerine başkaca laf etmeyeceğim.