Zanlarımız
Zanlarımız çok sağlam. Elimizde hiçbir delil olmasa da bir kere birinden dinlediğimiz bir hatıraya, kanaate, hüküme hep inanıyoruz. Hayatımız boyunca o zannımızı, kabulümüzü, yargımızı, hükmümüzü değiştiremiyoruz. Zanlarımız bilim verilerinden daha kavi.
Xxxx
1975 yılının 1 Ocak tarihinde Yeniasya Gazetesi’nde gece sekreteri olarak fiili gazeteciliğe başladım. Ama gündüz de okulda dersim yoksa yine gazetedeydim. Orası bizim için derya idi ve bizler de içinde olduğumuz deryanın farkındaydık. Başka yerlerde kendimizi, imanımızı, ahlakımızı tehlikelere açık gördüğümüz için, gazetede mümkün olduğunca çok vakit geçiriyorduk. Yani ‘Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmez’ mısraını yalanlıyorduk.
Biz eski medeniyetimizin değerlerini zor terkeden nesildeniz. Köklü eski değerlerim var. Onları en son bırakan ben oldum. O değerlerde bizden büyükler, ustalar, kalfalar, iş sahipleri, bizden üstündü ve onlar iyiyi, doğruyu bilirlerdi. Onlardan olabildiğince istifade etmek, meslek öğrenmek, ahlak ve hayat öğrenmek gerekirdi. Böyle inanmıştık. Böyle eğitilmiştik.
Xxxx
Orada Gürbüz Azak, Ümit Şimşek, Kasım Baydemir ve Heysin Demirel ile çalışmaya başladık. Gazetenin yazıişleri kadrosu bu kadardı. İcraat daha çok Hüseyin Demirel’de idi. Burdur’luydu. Soyadının Demirel olması, o günün siyaset yıldızı, Başbakan Süleyman Demirel’in de Ispartalı oluşu bilmeyenler için aralarında bir akrabalık var zannı uyarıyordu.
Hüseyin Demirel ve gazete sıkı Adalet Partisi yandaşıydı ve Adalet Partisini dengelemek için kurulan bir siyasi parti vardı. Milli Nizam Partisi. Başında da Süleyman Demirel’in İTÜ’den ve TOBB’dan gayet yoğun ilişkide olduğu Prof. Dr Necmettin Erbakan vardı.
Dedim ya zanlarımızla yaşıyoruz. O günlerde Erbakan’ın makine mühendisi olduğu değil, din alimi olduğu zannedilirdi.
Xxxx
Genç bir gazeteci olarak ustamdan istifade etmek amacıyla Hüseyin Demirel’ sordum. Bu Erbakan ne ayak diye. O da gülerek, gayet hafife alarak, onun ihtilalcilere hizmet ettiğini, devrim arabası yaptığını, ama arabanın çalışmadığını anlattı. Bu anlatım benim için ansiklopedik bilgi oldu. Yıllarca, fiili gazeteciliğim boyunca böyle düşündüm. Sonra Can Dündar’ın Demirkırat belgeselini seyrettim emekliliğimde. Eskişehir’deydim o yıllarda. TÜLOMSAŞ oradaydı, yapılan araba oradaydı. Bir merak aldı beni. İşi bir ucundan yakaladım. Araştırmaya başladım. O yıllarda Yesevi dergisinde yazıyordum. Orada da devrim otomobiliyle ilgili bir yazı yazdım. Orada da aynı zanla yanlış bilgi verdim. Necmettin Erbakan devrim otomobilinin imalatında çalışan 23 mühendisten biri diye yazdım. Yanlışmış. Sonradan öğrendim. Erbakan devrim otomobilinin hiçbir yerinde yoktu.
Xxxx
Mesele şuydu efendim. Ankara Makine Mühendisleri odasında sanayi şurası yapılıyor. İhtilal yapılmış, herkes heyecanlı, atılım yapılmak isteniyor. Hayaller, ufuklar yüksek tutuluyor. Oda Başkanı Şükrü Er ve yardımcısı Necmettin Erbakan bir yerli otomobil yapılması iyi olur diyorlar. Mesele budur. Sonra Cemal Gürsel ve Milli Birlik Komitesi üyeleri Makine Odası’ndan özel toplantı da talep etmişler ve Şükrü Er ve Erbakan orada da askerleri yerli bir otomobil yapmanın iyi olacağına inandırmışlar.
Erbakan siyasete itilip de Demirel için bir tehlike oluşturduğunda devrim otomobili faciası sanki Erbakan’a aitmiş gibi siyasi arenada kullanılıyordu.
Allah rahmet etsin fiili gazetecilikte ilk ustam Hüseyin Demirel beni yanlış yönlendirmişti. Ben de o zanla yıllarca Erbakan’ı ihtilalcilerin emrinde yerli otomobil yapan adam olarak zan etmiştim.
Xxxx
Dedim ya zanlarımızla yaşıyoruz. Zanlarımız ilmi bilgiden daha çok, ilmi bilgiden daha güvenilir ve kullanılır olarak telakki ediyor ve öyle yaşıyoruz. Acaba diyorum, başımızın yüzyıllardır beladan kurtulamamasının sebebi bu olabilir mi?
Zanlarımızdan, asılsız şifahi bilgilerden kurtulup, ilmi akli bilgilerle yaşayacağımız günlere artık merhaba desek ama….