Zaptiye (I)
Devlet, insan refah ve mutluluğunu gerçekleştirmede çok önemli bir organizasyondur. Bu amaçla kendi bünyesine yönelecek iç ve dış tehditleri yok ederek insanlarına huzur ve güvenlik sağlaması devlet açısından öncelikli bir görevdir.
Devlet tehlikelere karşı ortaya koyacağı tepkiyi birbirleriyle bağlantılı ama farklı yapılanmayı gerektiren iç ve dış güvenlik kavramları altında bir bütün olarak kabul etmiş, toplumsal, ekonomik ve siyasi gelişmelere paralel olarak farklı organizasyonlar geliştirmişlerdir.
Tarih içindeki devamlılık ve süreklilik, elbette hem devletler hem de devletlerin içindeki organizasyonlar açısından da geçerlidir. Osmanlı Devleti kurulurken, kendinden önceki Selçuklu geleneğinden çok sayıda kurumu bünyesine kattığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti de geçmişle arasına sarsıcı ketler koyan devrimlere rağmen Osmanlı bürokrasisinden bir çok kurumu kendi devlet teşkilatına kazandırmıştır. Osmanlı Devletinde iç güvenlikten sorumlu olan zabıta teşkilatı, bütün modern devletlerde olduğu gibi evrimini askeri yapılanma içerisinde geliştirmiştir. Bugün polis ve jandarma olarak güvenlik hayatımızı şekillendiren kurumlar asırlardır süregelen tarihsel kazanımlarla modern şeklini almıştır.
Osmanlı Devletinde mülki ve askeri teşkilatlanma içinde zabıta görevleri icra eden kadı, subaşı, asesbaşı, muhtesip ve benzeri görevlilerin Türk ve İslam geçmişinde var olduğunu görüyoruz. Bu görevlileri tanımak zabıtanın tarihi gelişimi açısından bizi bilgilendirecektir.
Günümüzde mahkeme başkanlığı veya yargıç olarak aklımıza gelen kadılar; asayiş ve şehir işlerinin de başı olarak padişah adına tam yetkili bir amir olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadı olmak için iyi ile kötüyü ayırt edebilme yetisine, iyi bir eğitime sahip, vücut noksanlığı olmayan güvenilir, saygın reşit bir erkek olmak gerekiyordu. Merkezin taşradaki muhatabı olan kadılar, sefere gitmek dışında, hemen hemen bütün iş ve işlemlerde görev ve yetki sahibiydiler. Asayişe aykırı hareketlerin oluşmaması için tam yetki ile serbestlik içerisinde çalışırlardı. Kadı, idari, mali, ve siyasi kurum ve kuruluşların baş denetçisiydi. Yetkileri o kadar genişti ki, bulundukları yerler dışında dahi, ellerinde bulundurdukları “Padişahlık hükmü ile” görev yapabildikleri gibi, merkezden gelen tüm emirlerin uygulanması da kadılara aitti. Kadılar, bulunduğu yerin asayişinden de sorumlu biri olarak, bazı görevlileri bizzat atamak hak ve yetkisine de sahip bulunuyorlardı. Kendisine yardımcı olmak üzere, alışverişin kontrolü ile esnafın hal ve hareketlerini denetleyen ve adına muhtesip denen bir görevliyi atadığı gibi, muhakemesi yapılacak davaların taraflarını mahkemede hazır etmesi gereken ve adına muhzır denen görevlileri de atayabiliyordu. Kadıların, belediyecilik işlerini başkan sıfatı ile katıldığı, şehir kethüdası, muhtesip, pazarbaşı, mimarbaşı, çöpcübaşı ve esnaf kethüdalarının katılımı ile oluşan ve karar veren belediye meclisi eliyle yürüttüğünü görüyoruz. Bu tespit, kadıların ne denli yetki genişliğine sahip olduğunu göstermektedir.
Subaşılık, Karahanlı, Gazneli ve Selçuklulardan Osmanlıya geçen inzibat, asayiş ve askerî işleri birlikte yürüten önemli bir yetkilidir. Osmanlının kuruluş devrinde subaşıların protokoldeki dereceleri yüksekti, bunlar şehirlerin kumandanlığını ve savunmasını da üstlenirlerdi. Osmanlı subaşıları, miri subaşısı ve il subaşısı olmak üzere iki kategoride gösterilebilir. Bunlardan ilki, şehir niteliği taşıyan büyük merkezlerde, sonraki ise köy ve kasabalarda görev yapardı. Miri subaşı divan tarafından atandığı halde, İl subaşısı sancak beyi tarafından direkt atanmaktaydı. Bunlar, atama merciine karşı sorumlu olarak görev yaparlardı. Ancak bu arada, Kadıların da yetkisi göz ardı edilmemelidir.
Miri subaşısının emrinde asesbaşı ve onun kumanda ettiği ases bölükleri vardı. Kalesi bulunan şehirlerde ise, kale erleri ile onların amiri durumunda olan dizdar da bu subaşıya bağlı olarak görev yapardı. Dizdar ve kale erleri sadece kalesi bulunan şehirlerde bulunurdu. Kalesi olmayan şehirlerde bu tür görevliye rastlanmıyordu. Balkan coğrafyasında şehir subaşısına zaim dendiği gibi, köylerde sancak beyine bağlı olarak görev yapan köy subaşısına da voyvoda denilmekteydi. Subaşılar, asayişi sağladıkları gibi, şehir zeameti olan mahkemelerce verilen para cezaları ile mukataa denilen ekili arazi için verilen ve kesimi önceden yapılmış vergileri de toplayarak üç ayda bir merkez hazinesine devrediyorlardı. Subaşılar, çarşı, pazar denetimi ile mahalle aralarının temizliğini sağlamak, kaldırımları onartmak, yıkılma tehlikesi taşıyan evlerin yaptırılması veya yıktırılması için mimarbaşıya haber vermek, asesbaşı ile geceleri devriye gezerek asayişi ve huzuru bozucu kimselerin kontrolünü bizzat yaparlardı. Subaşılar, vergi ve parasal cezaları iltizam - götürü yöntemi ile toplayarak, bundan belli bir ödenek alıyorlardı. İdam işlerinin de subaşıların nezaretinde yapıldığı görülmektedir. Tomruk tabir edilen hapishanelerle, zindanların idaresi de subaşılarına aittir.
Yeniçeri ocağının, bölük anlamına gelen ortalarından yirmi sekizinci ortanın çorbacısına (komutanına) asesbaşı denirdi. Ocaktaki resmi ve askeri görevinden başka, şehrin asayişi ile de görevliydi. Bölükteki subaylar dönüşümlü olarak çarşı ve mahalle içlerinde ve özellikle suç işlemeye elverişli yerlerde dolaşarak suç işleyenleri yakalayıp, cezalandırılmak üzere ilgili yerlere gönderiyorlardı. Cuma günleri sadrazamın gideceği caminin yolu üzerinde bölüğü ile birlikte güvenlik önlemi alarak aynı zamanda törensel görevlerde de bulunuyorlardı. Asesbaşının bir de idam mahallindeki nizamı sağlamak görevi vardı. Bu ve benzeri görevleri açısından subaşıya karşı sorumluydu. Halkın, asesbaşıya yardımcı olarak gece bekçileri tuttuğunu biliyoruz.
Muhtesip, şeriata aykırı davrananları takibe alarak cezalandırılması gerekenleri yakalatır ve cezalandırılmasını sağlardı. Bunun için kadı gibi herhangi bir mahkeme kurmaya gerek görmeksizin, ibret alınması bakımından anında ve olay yerinde ceza verirdi. Narh, trafiği düzenleme, hamalları, hayvanları ve araçları kapasiteleri dışında yükleyenleri men etme; okullarda ve diğer eğitim kurumlarında öğrencileri döven öğretmenleri cezalandırma, yıkılma tehlikesi arz eden binalar konusunda önlem alma gibi kamuyu alakadar eden işleri takip ve düzeltme muhtesibin belli başlı görevleriydi.
Osmanlı ekonomik sistemi içerisinde esnaf ve pazar yerlerinin denetimi devletin çok önem verdiği bir husus olduğu için kadılara ve dolayısıyla muhtesiplere çok geniş yetkiler verilmiştir.
Muhtesiplerin ölçü ve tartı aletlerinin kontrolü, ticarette hile yapanları takip ve yakalama, borçlarını ödemeyenleri anında cezalandırma, üretimin kalite kontrolü, çürük ve kalitesiz imalatı önleme, usta-çırak ile işçi-işveren ilişkilerini kontrol ve şikayetleri çözümleme, Cuma namazı saatinde iş yerlerinin kapatılması, alenen oruç yemeye engel olma, genel ahlakı koruma, hayvanların ve insanların kısırlaştırılmasına mani olma, çevre temizliği ve çevreyi koruma, yollarda gelip geçmeyi engelleyen unsurları kaldırtma gibi yetki ve görevleri bulunmaktaydı. Muhtesip, bu yetkilerini anında ve olay yerinde kullanan bir görevliydi.
Tayin edildikleri yerlerde huzur ve sükunu temin eden Şıhneler, günümüzde şehir merkezlerinde polis müdürünün, kırsal kesimde de jandarma komutanının görevlerini icra etmekteydi. Türk soyundan ve yüksek rütbeli subaylar arasından seçilen, emrinde büro memurları, atlı ve yaya personeli bulunan şıhneler halka iyi muamele etmeyen görevlileri azledebiliyordu. Bunların yeni karakol kurma yetkileri olduğu gibi, suçluları mahkemeye sevk veya bizzat kendisi tarafından hadd (bedensel ceza, devrin yasal sopa vurma cezası) uygulama yetkisi de vardı. Asayişi sağlama görevi yanında vergi toplamaya yardımcı olma görevi de mevcuttu. Köyde görevli olanların mera ve otlak uyuşmazlıklarının giderilmesine de nezaret etmişlerdir.