Ertan Yıldız

Ertan Yıldız

Zaptiye (II)

Osmanlı Devletinde mülki ve askeri teşkilatlanma içinde zaptiye görevleri icra eden görevlileri tanımak güvenlik hizmetlerinin tarihi gelişimi açısından bizi bilgilendirecektir. Önceki yazımızda kadı, subaşı, asesbaşı, muhtesip ve şıhneden bahsetmiştik. Diğer görevlilerden bahsederek konumuza devam edelim.

Çavuş unvanı, bağırmak, feryat etmek ve seslenmek anlamına gelen çav kelimesinden türemiştir. Çavuşlar, görevleri esnasında yüksek sesle konuşma ve seslenme unsuruna başvurduklarından dolayı bu adla anılmaktadır. Görevlendirilmeleri defterdar tarafından yapılmaktadır. Kabahat işleyenleri ellerindeki değnekleriyle cezalandırmaktadırlar. Çavuşlar ayrıca padişahın saray dışında bulunduğu ortamlarda, özellikle Divan’da emniyet ve asayişi de sağlamaktadır. 

Emrinde çavuşları çalıştıran ve bu nedenle kendilerine çavuşbaşı denilen görevliler, halkın sözlü ve yazılı başvurularını idari makamlara arz ederlerdi. Çavuşbaşı, Divan’da elinde gümüş değnekle ayakta bekler ve görülen davaların sonucuna göre icra memurluğu yapar, disiplini sağlardı. Divan’da, nizam ve intizamı sağlamak üzere görevli çavuşlarla diğer görevliler çavuşbaşının elindeki değneği yere vurmak suretiyle işaret verdiğinde derhal dışarı çıkarlardı. Şeyhülislamın görevden alındığına dair padişah fermanları da bizzat çavuşbaşılar tarafından iletilirdi. Şeyhülislamlığa atananların evinden merasimle alınması işi de çavuşbaşına aitti. Çavuşbaşılar, taşradan İstanbul’a gelenlerin kim olduğunu araştırarak, yeri yurdu belli olmayan işsiz güçsüzlerin geldikleri yere iadesini sağlardı. Çavuşbaşların bir görevi de, malikaneler üzerindeki teftiş hakkıydı. Herhangi bir çiftlik veya büyük mülk sahibi mülkünü başkasına devredecek olursa; çavuşbaşı, bu kişinin beratına bakar ve konudan sadrazamı bilgilendirirdi. 

Muhzır, hazır etme, huzura çıkarma ve hazırlama anlamına gelen ihzar kelimesinden türemedir. Bu unvanı taşıyan zabıta görevlisi, davası görülmekte olan tarafları duruşma öncesinden araştırıp haberdar eden, gerekirse, mahkemeye çıkarılmak üzere yakalayıp zorla mahkemede hazır bulunduran bir memurdu. Ceza davalarında, bu görev subaşıya aitti. Muhzır teşkilatları mahkemelerin iç bünyesinde kurulmuş teşkilatlardı. Muhzırbaşı, padişah tarafından verilecek bir berat ile yeniçeri ocağına mensup liyakatlı personel arasından seçiliyordu. Muhzırbaşı, yürüttüğü görevlere ilişkin olarak taraflardan ihzariye adı altında aldığı ücretle geçimlerini sağlardı.

Dizdarlar, sadece kalesi bulunan şehirlerde asayiş ve güvenliği sağlarlardı. Kalesi olmayan şehirlerde dizdar yoktu. Dizdarlar, daha çok saray hizmetlerinden emekli olmuş kişiler arasından seçilirdi.

Asesler, şehir ve pazar yerlerinin geceleyin korunması amacıyla kurulmuş bir teşkilatın görevlileridir. Asesler, bölük halinde teşkilatlanmışlardı. Asesler gece devriyelerinde işsiz, güçsüz, mekansız ve serserileri, önleyici zabıta görevi yaparak,  yakalayıp asesgah denilen karakollarda gözaltına alarak kim olduklarını kontrol eder, suçsuzluğu sabit olanları serbest bırakır, suçluları ise mahkemeye sevk ederlerdi.

Yasakçılar, yeniçeri erlerinden seçilir ve yasakçıbaşı yoluyla subaşıya bağlıydılar. Bunlar, şehir girişlerinde ve kendilerince önemli olan noktalarda nöbet tutarak alım ve satım ile taşınması yasak olan malların denetimi konusunda görevliydiler. Tanzimata kadar sefarethanelerin korunmasına memur edilen yeniçerilere de yasakçı denmiştir. Tanzimattan sonra bunlara kavas denmeye başlanmıştır. Kavaslar, aynı zamanda elçilerin yakın koruması olarakta görev yapmışlardır. Yasakçılar, gümüş yasağı kanunnamesinin iyi uygulanması için, hükümet tarafından darphane bulunan şehirlerde de görevlendirilmekteydi.. Yasakçılar, denetimlerine verilen bölgelerde tüccar, sarraf ve benzeri mali işlerle uğraşan kişilerin ev ve işyerlerini arayarak buldukları yasak gümüşlere el koyup devlet hazinesine teslim ediyorlar, faillerini de para ile cezalandırıyorlardı.

Pasban Farsça olup, gece bekçisi demektir. Anadolu‟da bunlara pazvant da denmekteydi. Bu isim, bilhassa Rumeli taraflarında kullanılıyordu. Gizli zabıta işlerini takip eden bir de hafiye teşkilâtı vardı. Amirlerine böcekbaşı adı verilen bu görevliler erkek veya kadın olabilirdi. Bunların arasında istihbarat hizmeti görenlerde bulunurdu. Asayişin sağlanması konusunda her mahalledeki cami imam ve müezzinlerinin de yukarıda sayılan kolluk görevlilerine yardımcı rolü mevcuttur. 

Osmanlı’da güvenlik hizmetleri, genelde Yeniçeri Teşkilatı, o kaldırılınca  Asakiri Mansurei Muhammediye Teşkilatı bünyesinde icra edilmiştir. On dokuzuncu yüzyıl Osmanlı'nın Batı karşısında gücünü kaybettiği ve Batı’nın desteğine ihtiyaç duyduğu, Avrupalı Devletlerin, Osmanlı’daki dindaşlarının haklarını korumaya kendilerini daha yetkili gördüğü bir dönemdir. Tanzimat Fermanı ile  adalet, tarafsızlık, can ve mal emniyeti, ırz ve namus muhafazasının temini, konut dokunulmazlığı ve yargı konuları Batılıların sempatisini kazanmak amacıyla güvence altına alınmak istenmiştir. 

Azınlık haklarının korunmasına verilen önemi Avrupa devletlerine ispatın yazılı bir göstergesi olarak 1845‟te Müzekkere-i Umumiye yayınlanmıştır. Bu belge ile kağıt üzerinde kalsa da ordu içindeki unsurlarla güvenliği esas alan Asya modeli terk edilerek ordudan bağımsız Avrupa tipi güvenlik modeline geçişin ilk aşaması fikren oluşmuştur.

Akabinde özel bir komisyon olan Meclis-i Mahsus kurulmuş, yeni devrin ihtiyaçlarına cevap verebilecek on yedi maddelik bir nizamname hazırlanmıştır. 1846’da fiilen Zaptiye Müşiriyeti kurulmuş, asayiş hizmetlerinin Seraskerlik’ten ayrılarak askeri hizmetlerden değil mülki işlerden sayılması esas alınmıştır. Kabahat ve daha ağır cezalık suçları işleyenlerin ayrı ayrı yargılandığı sorgu hakimi ile müslüman ve gayrimüslim üyelerden oluşan zaptiye meclisleri de aynı dönemde kurulmuştur. Müşirlik bünyesinde başkentte emniyet ve asayiş, yangın, cezaevi koruma ile suçluların sevk ve nakli gibi görevler zaptiye sorumluluğunda yürütülürken taşrada daha çok, komutanları mahalli eşraftan seçilen redif birlikleri kullanılmıştır.

1856 Islahat Fermanı ile azınlığın güvenlik haklarına yönelik daha açık ve kesin hükümler getirilmesi öngörüldüğünden 1869’da Asakir-i Zaptiye Nizamnamesi uygulamaya konulmuştur. Bu nizamname ile emniyet hizmetleri tamamen müstakil hale getirilerek, mülki taksimata uygun olarak vilayetlerde alay, livalarda tabur, kazalarda bölük, köylerde takım seviyesinde teşkilatlanma yapılmıştır. Zaptiye alaylarına alay beyi, taburlara tabur ağası, bölüklere bölük ağası ve takımlara da kol vekili komuta etmektedir. Aynı yıl İstanbul’un güvenlik yapılanması Dersaadet (Merkez), Beyoğlu, Üsküdar ve Çekmece Mutasarrıflıkları adıyla dört mutasarrıflığa; Galata, Adalar, Kartal, Fatih, Eyüp, Yeniköy, Beykoz ve Çatalca Kaymakamlıkları olmak üzere sekiz kaymakamlığa ayrılmıştır. 

<