Zaptiye (III)
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra kurulan Asakiri Mansurei Muhammediye’nin başındaki Serasker İstanbul’un güvenliğinden de sorumlu tutuldu. İstanbul nüfusunun büyüklüğü ve kozmopolit yapısı şehrin güvenliğini özel bir statüye sahip kılmıştır. Genelde şehrin güvenliği yeniçeri ağasına aitse de askeri birliklerin konuş durumuna uygun olarak Topkapı Sarayı ve civarından cebecibaşı, Galata ve Kasımpaşa dolaylarından kaptanı derya, Tophane ve Beyoğlu taraflarından topçubaşı sorumlu olmuştur. Üsküdar, Galata, Eyüp, Kağıthane, Boğaziçi ve Adalar’ın zabıta işleri bostancıbaşıya bırakılmıştır. Şehrin güvenliğini sağlayan görevliler önce Selimiye, Tophane, Taksim ve Kalyoncu kışlalarında, akabinde ise bu bölgelerde yapılan karakollarda ikamet ettiler.
Bu bölgelerde kurulan karakollarda günümüzün polis ve jandarma görevlerini yapan kullukçu adıyla askerî görevliler bulunurdu. Güvenlik işleriyle görevlendirilen kişilerin tecrübeli ve dürüst ocak emektarlarından seçilmesine özen gösteriliyordu. İstanbul’da sadrazamların emrinde çalışan sivil kıyafetli bazı güvenlik personeli esnafın narh ve tartı gibi konulara uyup uymadığını denetlerdi. Eyaletlerdeki zaptiye işleri 1826’dan sonra çeşitli yerlerde kurulan Asakiri Nizamiye birliklerine verildi. 1834’ten itibaren eyalet ve sancaklarda teşkiline başlanan redif birlikleri asayişi sağlamakla da görevlendirildi. Doğu ve Güneydoğu illerinde Kürt beyleri kendi yönettikleri bölgelerin güvenlik ve asayişinden sorumluydu.
1839’da Tanzimat dönemi başlarında Umurı Zaptiye adı altında jandarma teşkilatının çekirdeği oluşturuldu. 1846’da Zaptiye Müşirliğinin kurulmasıyla zaptiye işleri tek yönetim altında toplandı; bu arada itfaiye kuruluşu da Zaptiye Müşirliğine bağlandı. 1846 yılı içerisinde ülkenin hemen her yerinde zaptiye kuvvetlerinin teşkiline çalışıldı. 1869 tarihinde zaptiye askerlerinin mülki, adli, askeri görev ve yetkileri netleştirildi, taşrada her vilayetin süvari ve piyade zaptiye askerleri zaptiye alayına dönüştürülerek, sancaklarda taburlar, kazalarda ise bölükler teşkil edilmesine başlandı.
1879’da Zaptiye Müşirliği Zaptiye Nezaretine dönüştürüldü. Asakiri Zaptiye Seraskerliğe bağlanarak bir Jandarma dairesi kuruldu. 1880 tarihinde çıkarılan Jandarma nizamnamesi ile bu kurumun görev ve yetkileri daha açık biçimde belirlendi. 1881’den itibaren İstanbul’da, 1893’ten itibaren taşrada polis teşkilatı yaygınlaştırılmaya çalışıldı. 1890’dan itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da asayiş ve güvenlik için Hamidiye alayları ile Girit ve Doğu Rumeli gibi stratejik yerlerde mevzuatı Fransız Jandarma Kanunundan alınan özel statüde jandarma teşkilatları kuruldu.
II. Meşrutiyetle birlikte jandarma teşkilatı bütün ülkeye yaygınlaştırıldı. 31 Mart olayından sonra İstanbul’a gelen Harekat Ordusuna zaptiyeler karşı koyunca Zaptiye Nezareti lağvedilip Harbiye Nezareti’ne bağlı yabancı subaylarla takviye edilen Umum Jandarma Kumandanlığı kuruldu. Ardından Jandarma Umumi Müfettişliği teşkil edilerek imparatorluk altı bölgeye ayrıldı, her bölgeye bir yabancı müfettiş ve bunların yanına Türk subaylar görevlendirildi. Selanik’te Jandarma Subay Okulu açılarak başına bir Alman getirildi. Harekat Ordusunun İstanbul’a gelmesinden sonra bu okul İstanbul’a taşındı. Ayrıca çeşitli yerlerde jandarma er okulları devreye sokuldu. Damad Ferid Paşa tarafından 15 Mart 1919’da Dahiliye Nezaretine bağlanan Jandarma Komutanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti tarafından Millî Müdafaa Vekaleti bünyesine alındı.
Cumhuriyetin ilanından sonra, Jandarma Bölge Müfettişlikleri ve İl Jandarma Alay Komutanlıkları yeniden teşkilatlandırılmış ve seyyar Jandarma birlikleri güçlendirilmiştir. 1937’de Jandarma Teşkilat ve Vazife Nizamnamesi ile cezaevlerinin korunması, 1956’da sınırların korunması ve kaçakçılığı takip görevleri Jandarma Genel Komutanlığı'na verilmiştir. Jandarma, kıyıların korunması görevini 1982’de Sahil Güvenlik Komutanlığı'na, sınırların korunması görevini 2013 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na devretmiştir. 2016 Yılında Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır.
Zaptiyenin kentsel birimi olan polis teşkilatı 1845’te kurulmasına rağmen bir yıl sonra Zaptiye Müşirliğinin kurulması ve güvenlik işlerinin bu daireye bağlanmasıyla işlevini yitirdi. 1881’de Asakiri Zaptiye Teşkilatı kaldırılarak şehir ve kasabalarda asayişi sağlama görevi polise devredildi. 1891’de polislerin eğitimi için Zaptiye Nezaretinde bir derslik açıldı, terfi usullerinin nasıl olacağı bir irade ile belirlendi. 1893’te polis rütbelerinin askeri karşılıkları ile polisin protokoldeki yerleri düzenlendi. 1907’de merkez ve taşranın rütbe, görev ve yetki olarak ilk kez tek bir güvenlik modeli altında düzenlendiği polis nizamnamesi hazırlandı. Aynı yıl Selanik’te ilk polis okulu açılarak Belçikalı iki subayın idaresine verildi. Meşrutiyet döneminde bu okul kapatılarak İstanbul’da ve imparatorluğun çeşitli yerlerinde polis okulları devreye sokuldu. 1909’da Zaptiye Nezareti kaldırılarak Harbiye Nezaretine bağlı Umum Jandarma Kumandanlığına paralel olarak Dahiliye Nezaretine bağlı bir jandarma albay komutasında Emniyeti Umumiye Müdüriyeti kuruldu. Artık polis neferi yerine polis memuru tabiri kullanılmaya başlandı. Mülkiye ve hukuk mezunu birçok genç, yüksek maaşlar karşılığında özellikle İstanbul polisinde hizmete başladı. 1911’de istihbarat şubesi, iki yıl sonra da siyasi şube açıldı. 1913’te polisin özlük işlerini, hiyerarşisini, teşkilat, görev ve yetkilerini modern tarzda ortaya koyan yeni bir nizamname yayınlandı. Bu nizamname ile polis yaya, süvari ve sivil olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştır.
Milli Hükümetin kurulmasına kadar, ülkenin iç güvenliğine ilişkin işler, Umum Jandarma Komutanlığı, Emniyeti Umumiye Müdüriyeti ve İstanbul Polis Müdüriyeti Umumiyesi olmak üzere üç teşkilat tarafından yürütülmüştür.
Düşman işgaline karşı kurtuluş mücadelesi veren milli kadro 24 Haziran 1920’de milli hükümete bağlı Emniyeti Umumiye Müdürlüğünü kurmuştur. İstanbul'un işgal kuvvetlerinden teslim alınmasından sonra Osmanlı Devletinin Emniyeti Umumiye Müdüriyeti, İstanbul Polis Müdürlüğü haline dönüştürmüştür. Böylece bir yanda İstanbul'da Osmanlı Hükümetine bağlı, diğer yanda Milli Hükümetin oluşturduğu yeni Polis teşkilatı teke indirgenmiş ve bütünlük sağlanmıştır. 1934’te 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet kanunu, 1937’de de 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı kanunu çıkarılmıştır.
Çarşı ve mahalle bekçileriyle kır bekçileri, köy korucuları vb. görevlilerle diğer özel zabıta teşkilatlarında da benzeri gelişmeler oldu. 1914’ten itibaren şehir ve kasabalardaki çarşı ve mahallelerde bekçi bulundurulması mecburi hale getirildi, bunların ücretleri ilgili yerlerin halkından tahsil edildi. Öte yandan aynı yıl içinde köylerde kır bekçileri istihdamı zorunlu hale geldi. Orman muhafaza memurları ile ormancı da denilen orman bekçileri ve arazi bekçileri kendi bölgelerinin güvenliğini sağlamaya çalışırdı. Bunlardan her birinin görev ve yetkileri yönetmeliklerle belirlendi. Bu arada tütün kaçakçılığını önlemek, kara ve deniz gümrüklerinde düzeni sağlamak amacıyla özel zabıta birimlerinin kurulduğu da görülmektedir.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda önemli bir felsefe olan milletin birlik ve dayanışmasının korunması ile genel güvenliğin kurularak asayişin her yerde temini konusu, geçmişte zaptiyenin, bugün ise polis ve jandarmanın sorumluluğunda ülkenin bekası açısından önceliğini korumuş ve korumak zorundadır.