İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

23 NİSAN VE RAHATSIZLIK DUYANLAR

23 NİSAN VE RAHATSIZLIK DUYANLAR

23 Nisan; Türkiye Devleti’ni, tam bağımsızlığını ve demokratik varlığını ifade eder. Emperyal işgale karşı ortaya çıkan “Anadolu Direnişi”nin demokratik örgütlenişini sembolize eder. Mustafa Kemal (Atatürk) ve arkadaşlarının liderliğinde şaha kalkan Kuvayı Milliye ruhunun barışçı tavrını gösterir.

23 Nisan; halkın seçtiği mebusların Sivas Kongresi’nde seçilen Heyeti Temsiliye’nin merkezi olan Ankara’da 1920 tarihinde TBMM olarak toplandığı ve bunun bayram olarak kutlandığı gündür.

23 Nisan; yurdun kurtarıcısı ve kurucusu olan kadronun, Kuvayı Milliye ruhunu, tam bağımsızlık amacını, yarınlarımızın büyükleri olan çocuklar devredişinin kutlandığı tarihtir.

1910 ile 1920 arasında aralıksız süren savaşların dünyalarını kararttığı çocuklara umudun verildiği;

Egemenliğin ulusa ait olduğunun ilan edildiği gündür.

Kuvayi Milliye’nin, düşmanla birlikte Kuvayi İnzibatiye’yi de yenmeye, direnişin Mustafa Kemal Paşa liderliğinde ve TBMM insiyatifi ile yürütülmesi kararına ulusal şükranın sunulduğu gündür.

Milli Mücadele’yi başarısız kılmak için; devrin İstanbul hükümeti ve sarayının işgal güçleriyle işbirliğine karşı milletin ayağa kalkışının dünyaya ilan edilişinin övünçle içselleşmesidir.

Tam bağımsız laik sosyal hukuk toplumu olan Türk ulusuna;

Türk çocuklarına kutlu olsun.

*****

Kurtuluş savaşı ile Düveli muazzama, işbirlikçilere ve İstanbul Sarayına rağmen; hem 600 yıllık bir imparatorluğun, hem ulusun onuru kurtarıldı. Fakat işbirlikçiler ile Saray; düşmandan daha fazla kahroldu: Milli Mücadele sürecinde organize edilen isyanlar, Halife ordusu, Şeyhülislamlık fetvaları ve düşmanla işbirliği yapanlar; kinlerini Türkiye Cumhuriyeti sürecine da taşıdılar. Saltanat ve hilafeti yeniden var etme amacıyla düşmanlığı sinsice sürdürdüler. Kuruluş süreci ile İkinci dünya Savaşından sonra çok partili yaşama geçilince; siyasi olarak örgütlenmeye başladılar. Nihayetinde, FETÖ örgütlenmesiyle darbesine ulaştılar.

Özellikle 12 Eylül darbesinden sonra siyaset ve devlet aygıtı içinde kadrolaştılar. Din istismarcılığı yapmaktan başka meziyeti olmayan bir siyasi parti iktidarında, cüretlerini tehdit boyutuna vardırdılar. 1980’den beri devletin her kademesinde -sivil kadro- olarak yerleştiler.

Sıra; ordu içinde etkin olmaya gelmişti. Nitekim Milli Güvenlik Kurulu’ndaki etkinliğini ortaya koydular. Artık MGK, irticai nedenlerle ihraçlar yapamaz oldu. Ordunun geleneksel siyaset üstü ve laik olma ilkesi; -ordu imamı- adlı yapılarla aşıldı.

Cumhuriyet, 23 Nisan, Zafer gibi ulusal gün ve bayramlarında Cumhurbaşkanı ile Başbakan; çeşitli mazaretlerle katılmamaya başladı. Siyasal İslam anlayışı; Cumhuriyet’in laik ilkesi yerini aldı.

Sonunda; 23 Nisan haftası olarak bilinegelen hafta; Kutsal Doğum Haftası oldu! Oysa 1500 yıldan beri peygamber doğum günü, “kandil” olarak kutlanıyordu.

Artık 23 Nisan 1920 günü toplana TBMM’nin şahsında ifade olunan Kuvayi Miliye başarısı değil; “Kandil” ile ifade edilen peygamber doğum haftası oldu.

Hükümet ise; “ne istediler de vermedik” dediği iktidar ortaklarının gönlünü hoş etmek için; ulusal günleri yasak savma anlamında geçiştirdi.

Hain FETÖ darbesine kadar aynı tavrı sürdürdü!

*****

Bayramlar, ulusal birlik ve beraberlik duygusunun yükseldiği ve yükseltildiği günlerdir. O nedenle mümkün olduğu kadar bu anlayışa özen gösterilir.

Buna rağmen yukarıdaki vurgulara neden gereksinme duyuldu?

23 Nisan “Egemenlik ve Çocuk Bayramı” ise; özellikle çocukların soylandığı, egemenliği geleceği olarak önemsenmesi demektir. Oysa yüzlerce çocuk gelin ve hayatını yitiren iş kazası çocuk kurbanlar ile yaşıyoruz. Binlercesi okuldan ve aile sıcaklığından mahrumdur.

Görüldü ki; bayram anlayışı içinde gösterilen tolerans; devlete ve Cumhuriyet’e yönelik tehlikelerin büyümesine yol açmıştır.

Bu ise; ulusal bayramların anlamını, önemini ve coşkusunu her koşulda belirtilmesini zorunlu kılıyor. Bayram nedeniyle gerçeklerin netlikle ortaya konmasını, yöneticilerin kınanmasını gerektiriyor.

Çünkü ulusal birlik ve bütünlüğünü sağlamakla yükümlü Cumhurbaşkanlık makamı bile; bir siyasi partiyi büyütmenin odağı haline getirildi. O nedenle; Kuvayi Milliye ruhunu azaba sürükleyen ayırımcılık ve ötelemeler olağanlaştı. Atatürk’ün Türkiye’yi emanet ettiği “Türk Gençliği”nin “Egemenlik ve Çocuk” bayramı; “dindar ve kindar” nesilin kutlamaktan kaçındığı hale getirildi!

Bayram duyguları içinde bunlar söylemek, yürek burkucudur. Ama ne yazık ki gerçek budur. Bu aşamaya gelişin nedenlerini, bayramda hatırlatılırsa belki daha ayıltıcı olacaktır.

Nedenlerini de açıklamak ulusalcılığın ve yurtseverliğin gereğidir.

*****

Nedenlerin başında, devlet direksiyonunu elinde tutanların eylem ve söylemleridir. Örneğin partili Cumhurbaşkanı söylemlerine bakmak gerekir:

Ayasofya’nın müze ve cami statüsünden çıkarılarak sadece cami olarak işlevli olması için düzenlenen törende partili Cumhurbaşkanı; makamında bulunduğu birinci Cumhurbaşkanı ve Türkiye’nin kurtarıcı ve kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okuyan devlet memuru Diyanet İşleri Başkanı’nı dinleyerek mutmain oldu!

Zaten iktidarının ilk günlerinde; “demokrasi bizim için amaç değil, araçtır” demişti. Sonra; “demokrasi bir tramvaydır; istediğimiz durağa gelince ineriz” diye eklemişti.

Bunlarla da yetinmemişti; “iki ayyaşın çıkardığı kanun”[1] diye kuruculara alenen hakaret etmişti.

Daha sonra; Türkiye Cumhuriyeti’nin “yurtta barış dünyada barış” amacını ve “laiklik” ilkesini yok sayarak; “Türkiye’de Kuvayi Milliye ne ise, Hamas da odur” dedi. Öncesinde de; “Türkiye’nin Taliban inancıyla ters düşen bir yanı yoktur” demişti.

Böylesi düşünce ve söylemleri de Atatürk’e lanet okunmasına cüret verdiğini bilerek, Diyanet İşleri Başkanı’nın sözlerinden rahatsızlık duymadı.

Bu tespitleri 23 Nisan Bayramı sürecinde hatırlatmaktan münasip –daha ne olabilir ki?-


[1] Rahmi turan,22.4.2024

[email protected]

<