İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

ANAYASA’YA DARBE VE HİLAFET

ANAYASA’YA DARBE VE HİLAFET

Türkiye’de kötü gelişmeler oluyor. Demokratik rejimin yok edilerek teokratik rejime geçişin koşulları var ediliyor. Bunun için demokratik toplumda bir kaos ve fetret devri yaratılmaya çalışılıyor!

Yirmi bir yıldan beri iktidarda olan siyasi partinin (AKP) lideri; daha siyasal yasaklı olmaktan çıktığı yılda; “demokrasi bir tramvay gibidir, binersin; durağa varınca inersin” demiş. Varılacak durağın da 2023 yılı olacağını “ihsas” etmişti.

Hedeflenen durağa varmak için; süreç içinde gerekli koşullar yaratıldı. Önce AİHM kararları uygulanmadı. Bu nedenle Laik Demokratik ve Hukuk Devleti” olan Cumhuriyet Deleti; mükerrer para cezaları ödemek zorunda bırakıldı. Ardından, “özelleştirme” gerekçesiyle Cumhuriyet’in üretim ve istihdam sağlayan ne kadar kurumu (KİT) varsa; yok pahasına satıldı. Edinilen sıcak para da, İhale Kanunu 92 defa değiştirilerek “emanet usulü” ile yandaşlara servet transferi sağlandı. Laik Cumhuriyet’i “dinsiz rejim” olarak kabul ettiklerinden, bu devlet “dar’ül harp” kabul edilerek varlığı “ganimet” sayan anlayışla davranıldı.

Demokratik toplumun darbe karşıtlığı bile istismar edildi. “E muhtıra” ile yeniden iktidar olunca, Necmeddin Erbakan’ın ölümü üzerine; “28 Şubat 1997” darbesi gündeme taşındı. Bu gerekçeyle Fetö’nün PDY(paralel devlet yapısı) ile Silahlı Kuvvet mensupları “kumpas davaları” ile itibarsız hale getirilme senaryoları başlatıldı. “Kozmik Oda” ya bile girildi. Devletin gizli bilgileri ifşa edildi. Genel Kurmay Başkanı dahi “terör örgütü lideri” olarak suçlandı; zindana atıldı. Bu davalarda terör örgüt elemanları gizli tanık yapıldı.

Demokrat çevrelerin “1980 darbe yasası” olarak tanımladığı Anayasa; iktidar parti istekleri doğrultusunda 12 kez değiştirildi. İktidar ortağı Fetö’nün “mezardakileri de çıkarıp oy kullandırın” emri ve YSK’nın oylamanın bitmesine çeyrek kala “iptal” durumdaki oylar da “geçerli” sayan kararı yerine getirildi. Yapılan güdümlü bir referandumla; “atı alan Üsküdar’ı geçti!” Ardından gelen ısmarlanmış “hain darbe;” “Allah’ın bir lütfu” olarak kabul edildi. KHK ile TBMM’nin yasama yetkisi baypas edildi. TSK’nın geleneksel yapısı alt üst edildi.

Bundan itibaren Anayasa, “dava” diye örtülü ifade edilen ana hedef doğrultusunda toplam maddelerin 92’isi değiştirildi. Böylece “Darbe Anayasası” yerine “AKP Anayasası” var edildi.

Zaten resmi dairelerde “T.C.” rumuzu silinmiş; “Öğrenci Andı” kaldırılmış; milliyetçilik “ayaklar altına” alınmış; ümmetçilik kutsanmış idi.

Cumhurbaşkanı askeri danışmanı; İstanbul merkezli bir “İslam Birliği devleti” anayasasını kamuoyuna açıkladı. Daha sonra bir “Din Şurası toplantısında konuşan partili Cumhurbaşkanı; “dinimizin bütün gereklerini yerine getireceğiz; nas neyi emrediyorsa onu yapacağız” dedi. Bu sözden cüret alan hilafet çağrıları yoğunlaştı.

Cumhuriyet rejiminin değiştirilmesi için gerekli olan “kindar ve dindar nesil” yetiştirmek çalışmaları bütün hızıyla sürdürüldü. FETÖ’nün PDY kadrolarıyla TSK’de gerekli değişim ve tasfiye gerçekleştirildi.

Artık sıra Milli Eğitim ve adalet teşkilatına gelmişti. FETÖ türü tarikatların devleti ele geçirmesi koşulları yaratıldı. Tevhid-i Tedrisat sistemi önemli ölçüde değiştirildi. Hedef durağa varılacak tarih olan “Yüzüncü yıla” kadar acil olarak ümmetçi toplum yaratılacak; tramvaydan inilecekti.

Son durağa yaklaşıldığı bu aşamada; Anayasa’nın açık maddelerine rağmen, dayatmayla üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçimi gerçekleştirildi. Zaten daha önce “Anayasa kararlarına uymuyorum, saygı da duymuyorum; sadece sessiz kalıyorum” denmişti. Fetö sonrasındaki yeni ortak da; “bu Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” buyruğu verdi: Referandumla “tek adam” rejimi kurulmadan önce; “madem Anayasa ve yasalara uyulmuyor; bari bunları partili Cumhurbaşkanına uyumlu hale getirelim” diye yol göstermişti.

Cumhuriyet’in yüzüncü yılında sıra, son darbenin vurulmasına gelmiş olmalı: Sürekli olarak tarikat mensubu, akademisyen, partili vb çeşitli kimseler; ard arda Cumhuriyet, Atatürk ve laiklik hakkında sıklıkla aşağılayıcı demeçler yoğunlaştırdı.

Yüzüncü yılın son günlerinde; kıyamet belirtileri ortaya çıkıyor: Peş peşe ortaya çıkan olaylar; son durağa gelindiğini gösteren belirtiler olmalıdır. Zira bütün bunlar tesadüf olamaz.

Her demokratik hukuk devletinde olağan olan “Gezi Direnişi” nedeniyle Fetö döneminde başlatılan “hükümete karşı darbe” nitelemesi; bir sürecin prosedürü olarak sürdürüldü.

Önce Tuzla Piyade Okulu’nda geleneksel Atatürk’ü anma töreninde yaşanan olay gündeme çıktı: TSK’nın tarikatlarla ilişkisinin devam ettiği gösterilmiş olundu.

Sonra Milli eğitim Bakanı; “şeyh ve imamların okullarda ders vermesi için protokoller yaptık; yapmaya da devam edeceğiz” açıklamasında bulundu.

Ardından Türk bandıralı gemilerin limanlarında bayrak gösterdiği İsrail ile olan ilişkiler saklanmaya çalışıldı: Hitler’den gördüğü zalimlikle Filistin’e yönelmiş olan İsrail; 75 gün sonra hanedan mensuplarının organizesinde, sabah namazından çıkanların gövde gösterisi ile protesto edildi. Ama gerçekte, bir teokrasi veya hilafet gösterisi olduğu yorumlarına neden oldu. Filistin gerekçesiyle yerel seçimler öncesinde ve enflasyon bunalımındaki yandaşlar ile hilafet rejimi talep eden hükümet ortağı Hüdapar taraftarlarını konsolide etmek gösterisi ve hilafet çağrısı halini aldı.

Laik rejime hakaret eden pankartlar taşındı. Taşıyanların biri de IŞİD kafalı biriydi. Bir öğrenci gencin; “burası Türkiye Cumhuriyeti’dir, bu pankartları taşıyamazsın” diye gösterdiği tepki bahanesiyle kargaşa yaratma ve kitleleri karşı karşıya getirme planı uygulanmaya kondu!

Türkiye’ye yaptığı ziyarette Suud kralı, Anıtkabir ve TC Cumhurbaşkanlık makamına gitmeye tenezzül etmemişti. Buna rağmen hükümet; Türkiye Cumhuriyet Kupası’nın böyle bir kimsenin ülkesinde oynatmaya karar verdi. Apaçık şekilde Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı otaya çıktı; büyük tepkiler doğurdu. Bunun unutturulması ve gündem değiştirilmesi için de hilafet gösterisi araç edildi.

Gelişmeler; Türkiye’nin bir hukuk devleti olmadığının göstergesiydi. Alt mahkemeler, En üst organ olan Anayasa Mahkemesi ve kararlarını tanımadı! Anayasa adeta askıya alınmış oldu! İşçi Partisi milletvekili Şerafettin Can Atalay tutukluğu için, “hak kaybı” kararı verdiğinden hükümet tarafından cezalandırılıyor!

Hukuk kamuoyu, gelişen durumu açık bir “hukuk darbesi” olarak tanımlandı. Hem de bugüne değin yaşanan darbelerin en dramatiği idi. Çünkü öncekiler hiç olmazsa yasalara uyulmadığı gerekçesi öne sürmüştü. Şimdiyse, yasal kurallara son veriliyor. Bir kaos yaratılıyor; fetret devri hortlatıyor.

Bilindiği gibi tarihimizdeki “Fetret Devri” kavramı; Osmanlı Devleti’nin taht kavgaları içine girdiği devirdir.

Bu koşullarda umut; “Allah korusun” dualarına kalmış gözüküyor!

[email protected]

<