ARKADAŞIM TORCAN
ARKADAŞIM TORCAN
"...Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz." demiş, şair Özdemir Asaf (1923 - 1981).
Bizse pekâlâ paylaşıyoruz.
Kiminle mi?
Kapı komşumuz Torcan'la.
Hâttâ komşuluktan da öte arkadaşımız olan Torcan 2,5 yaşında. Karşı evin bahçesiyle terasında yaşayan Labrador Retreiver cinslerinin kırması, parlak siyah tüylü, erkek bir köpek.
Eğitilirse görme engellere rehberlik edebilecek denli akıllıymış.
Günün ilk ışıklarıyla balkona çıktığımızda bizi oyuna çağırıyor. Sabah mahmurluğunun eseri ona bakmazsak 'bas profond' sesiyle mahalleyi ayağa kaldırmacasına varlığını anımsatıyor.
Biz de ona sesli öpücük gönderiyoruz, mutlu oluyor.
Torcan'la arkadaşlığımızın hem böyle 'mesafeli' hem de 'yakın' olması, birbiriyle çelişmiyor!
BU DA 'VEREN' PATİ
Dostuk, arkadaşlık bir bakıma 'karşılıksız vermek' demek değil mi! Özellikle de içinde bulunduğumuz kutsal ramazan ayında.
Biz sokak merdivenlerindeyken bize doğru seyirtince Torcan'a takılıyoruz:
-- Bana top mu vereceksin yoksa?
Bahçede saniyeler süren hızlı bir tur atıyor. Top yok, diye bizi kıracak değil ya! Ağzında küçük, kuru bir dal parçasıyla yanımızda bitiveriyor;
"Çam sakızı, Torcan armağanı!"
Geçen hafta sonu, '1 numaralı arkadaşımız' 4,5 yaşındaki torunumuz Mert'i anne babası eve, ziyaretimize getirdiler.
'Felekten çaldığımız' saatlerin sonunda onları sokak merdivenlerinde uğurlarken Torcan yine bize yönelip çitleri aşmaya çalıştı. Biz de torunumuzu işaret ederek:
-- Bana değil, Mert'e bak! Gidiyor, ona pati salla! dedik.
İnanılması güç ama gerçek: Torcan, çitin arkasından hemen Mert'e doğru hamle edip sevgi gösterisinde bulunmaya başladı. Ailemizin tüm bireyleri gibi hayvan dostu olan torunumuzun o anki sevincini görmeliydiniz.
Artık, telefonla hemen her görüşmemizde "Torcan nasıl?" diye soruyor.
TV'DE TORCANLIK SORU!
3 Mart 2024 gecesi, TV kanalları arasında 'zap' yaparken bir bilgi yarışmasına denk geldik.
Ekrandaki soru şuydu:
"Sonbahar ile ilkbahar arasındaki soğuk mevsim?"
Yarışmacı, üniversite mezunu, 30 yaşında, sosyal medya yöneticisi olduğunu söyleyen bir kadındı.
Soru karşısında bocaladı, kısa bir suskunluktan sonra da "seyirci joker hakkı"nı kullanmayı yeğledi.
Sonuçta, stüdyodaki izleyicilerin yüzde 13'ü "seher"; yüzde yedisi de "yaz" yanıtını verdi.
Yani, salondaki her beş kişiden biri, neredeyse Torcanlık "sonbahar ile ilkbahar arasındaki soğuk mevsim"i bilemedi.
DEĞİŞMEZ POLİTİKACI TİPİ
Sarıyer'de gündelik alışveriş ettiğimiz dükkânlardan birinde üç beş müşteri, tv'deki yarışmacı kadından kırk küsur yaş büyük dolayısıyla 'görmüş geçirmiş' bir adamın çevresinde kümelenmişler, onunla söyleşiyorlardı. Daha doğrusu, adam anlatıyor, onlar ağzının içine bakarak dinliyorlardı.
Kulak kabartınca adamın, eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'i (1925 - 2006), sıkı çevreciliği yüzünden 'dar görüşlü' olmakla suçladığını işittik.
Gözümüzün ısırdığı adama dikkatle bakınca ağzında eski 'alametifarikası' (*) puro bulunmamasına karşın onu tanıdık; Turgut Özal'lı (1927 - 1993) yılların bakanlarından biriydi.
Ve kendimizi tanıtarak ayaküstü söyleşiye katıldık.
Türkiye'de bir kez bakan olunca ömür boyu öyle kalıyorsunuz! Çevreden söz açılmışken sayın 'bakan'a (!), İstanbul Havalimanı ve onunla bağlantılı çevre yolları yapılırken Kuzey Ormanları'nın kesilmesi hakkındaki görüşünü sorduk. İstanbul ve çevresinde bu kıyım yüzünden iklimin hâttâ Boğaz'da su rejiminin bile değiştiği yolundaki yorumumuzu da ekleyerek...
'KES KES BİTMEZ'(!) ZİHNİYETİ
Kendisi, hangi veriye dayanarak söyledi bilmiyoruz ama ülkemizin orman varlığı bakımından 'dünyada dördüncü' olduğunu belirtip söz konusu doğa kıyımını önemsemez gibi konuştu; - iyice usanç veren malum politikacı ağzıyla- kesilen ağaçların yerine yenilerinin dikildiğini öne sürdü.
Biz de artık -dört yaşında Kur'an kursuna yazdırılan bebelerin dışında- torunumuz Mert dâhil, küçücük çocukların bildiği 'ekolojik denge' diye bir bilimsel gerçekliği anımsattık. Üzerinde milyarlarca 'mikro organizma' yani canlı varlık bulunan tek ağacın kesilmesiyle yenisinin dikilmesinin aynı şey olmadığını, Mavi Gezegen'e saygılı devletlerin gerekince ormanların üzerine 'köprü yollar' (viyadük) kurduklarını dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık.
Bu sözlerimiz üzerine suskunlaşan sayın bakanın (!), dinleyicilerinin gözünde biraz bozulur gibi olan fiyakasını düzeltmeye çalışmasını beklemeden de oradan ayrıldık.
Ve daha sonraki ilk işimiz arkadaşımız Torcan'la konuşup bir konuda anlaşmak oldu.
Torcan bize söz verdi;
2,5 hafta sonra yapılacak yerel seçimlerde, "Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu görme" engellilere de rehberlik edecek.
Tabii, gerçekten görmek, bilmek isteyenlere...
DİL YANLIŞLARIMIZ
31 Mart 2024 Yerel Seçimleri yaklaştıkça siyasal parti temsilcileri ile belediye başkanı adayları, sıklıkla seçmen karşısına çıkmaya başladılar.
Bu kişilerden pek çoğu, izlediğimiz kadarıyla en çok eylem çekimlerinin sesletimi (telaffuz) konusunda sıkıntı çekiyorlar!
Kendilerine, kimi sesletimlerin, yazımdan (imla) farklı olduğunu anımsatalım (ayraç içindeki okunuşlar doğru):
"yapacağım" (yapıcaam), "götüreceğiz" (götürüceez)...
Yine gelecek zaman kipi, "y" kaynaştırma harfiyle birlikte kullanıldığında, y'den sonra gelen "a" ve "e" ünlüleri (konuşma dilinde) düşer:
"saklayacağım" (saklıycaam), "gitmeyeceğim" (gitmiyceem) ...
(Bu arada, "tutçam", "etçem", "konuşçaaz" ... gibi yaygın sesletimlerin yanlış olduğunu da belirtelim.)
Öte yandan, 'yarım değer' okunması gereken sesler vardır; örneğin, bir sözcüğün içinde "y"den önce gelen "n" sesi vurgulanmaz:
dünya, kampanya, Konya... sözcüklerindeki "n"leri belli belirsiz okumalıyız.
Ayrıca, kimi siyasetçilerimizin "ile" bağlacını ısrarla tuhaf bir biçimde kullanarak söz gelimi "Ahmet ile..." yerine "Ahmet'len..." demelerine dikkat çekelim.
Türkçeye özgü bir başka özellik:
Dilimize Arapçadan geçmiş "karar" sözcüğünün, ünlü harfle başlayan ek aldığında orta hecesi uzar: "karaarı".
Onun gibi Arapça kökenli olan "zarar" ise ünlü ek alınca da hiçbir hecesi uzatılmadan, düz okunur: "zarara".
SON SÖZ:
"Doğru Türkçe"konuşmanın da seçmene saygı çerçevesinde önemli bir yeri bulunduğuna inanıyoruz.
GRAM GRAM 'EPİGRAM'
-Oktay Rifat'tan esinle-
Nedir benim bu çilem;
Yolunu, yolağını bilmem
Yürürüm, 'ayağım baretli'!
'Sekiz adım' metroya binmem.
Ankara'da var bir dayım,
İstanbul'a 'Reyiz' adayıyım.
(*) Alametifarika (mec.): Ayırıcı olan nitelik.