BEBEĞE VE KADINA ÖLÜM YAĞDIRMAK
cetvel
Alman düşünür Immanuel Kant (1724 -1804), bundan üç yüzyıl önce soyumuzdan umudu kesip şöyle demiş:
"İnsanlık denen çarpık çurpuk malzemeden düzgün bir şey yapılamaz."
Ortadoğu'da sürmekte olan İsrail - Filistin savaşı, Kant'ı bir kez daha doğruluyor.
Filistin; 1947 yılından beri İsrail işgali altında. Dünyanın en yoksul insanları arasındaki 2,5 milyon Filistinli; el kadar toprak parçasına, Batı Şeria ve Gazze'ye sıkıştırılmış.
İşgalci, BM Güvenlik Konseyinin onlarca yıldır cılız sesle yaptığı "Geri çekil!" çağrılarını umursamıyor. İnsanlık da kulağının üstüne yatmış durumda.
Uysal bir kedi yavrusunu köşeye sıkıştırsanız size saldırıp yüzünüzü gözünüzü tırmalar. Ne bildiğimiz anlamda bir devlet olan ne de düzenli askerî gücü bulunan Filistin'de koşullar, günümüzün Hamas adlı örgütünü doğurmuş. İşte, o örgütün silahlı kanadı, 7 Ekim'de İsrail'e roketli, bombalı saldırı düzenledi, biliyorsunuz.
Medyaya sürekli yansıdığı için fazlaca ayrıntıya girmemize gerek yok. Bini aşkın kişinin öldüğü saldırıda Hamas'ın aralarında kimi üst düzey komutanların da bulunduğu elli dolayındaki kişiyi tutsak aldığı belirtiliyor.
İsrail'in karşı saldırısı ise beklendiği gibi, çok daha acımasızca ve kanlı oldu. İşgalci, yasak olduğu hâlde, 'ciğer yakan' korkunç fosfor bombaları kullandı. Güneydeki çöle göç etmeleri çağrısına uyan sivil insan kafilelerine bile ölüm yağdırdı. Biz bu satırları yazdığımız sırada 700'ü bebek ve kadın olmak üzere, üç bin kişiyi öldürmüştü. Bu sayının, on binin katlarına ulaşmasından kaygılanılıyor.
KİMSE 'GÜVENDE' DEĞİL
Bu arada, birçok dış politika ve güvenlik uzmanına göre, dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinden biri sayılan / sanılan MOSSAD; HAMAS'ın saldıracağını önceden biliyordu. Kendi yurttaşlarının canı bahasına, bile bile saldırıya göz yumdu. Aynı uzmanlardan kimileri, 'Peki ama niçin?' sorusuna yanıt olarak şu iki gerekçeyi gösteriyorlar:
1 - Filistin sorununu kalıcı biçimde çözmek (!) üzere soykırım uygulayabilmek için.
2- Faşist Başbakan Netanyahu, yargı reformu adı altında getirdiği yeni hukuk düzeniyle halkın nefretini büsbütün üzerinde topladı. Şimdi, savaş çıkararak safları sıklaştırmaya çalışıyor.
Konuyu derinliğine irdelemeyi yine uzmanlara bırakmamız gerekiyor.
Bu arada, MOSSAD'la ilgili son "güvenlik" tartışmaları, bizim "Sakınan göze çöp batar." atasözümüzü akla getiriyor.
Dünyanın en korunaklı yeri olduğu varsayılan Moskova'daki Kremlin Sarayı, 1987 yılında dünyayı şoke eden bir olaya sahne olmuştu. 19 yaşındaki Alman amatör pilot Mathias Rust, Cessna tipi 'pırpır' uçağıyla tüm güvenlik duvarlarını aşarak sarayın bahçesine inmişti. Dönemin Sovyet yönetimi, bu güvenlik zaafından sorumlu tuttuğu savunma bakanını sürgüne göndermiş, Rust da 437 gün hapis yatmıştı.
'ULU HÜNKÂRIM KANGINIZ?'
Osmanlı tarihinde de buna benzer bir 'sakınan göze çöp batar' örneği var.
Topkapı Sarayı'nda, Fatih Sultan Mehmet'n yönettiği bir Divan-ı Hümayun toplantısı yapılmaktadır.
Birden salonda halktan biri belirir. Adam sorar:
-- Ulu hünkârım kangınız? Bir maruzatım olacak da...
Adamın, kim bilir kaç güvenlik kapısını aşarak padişahla burun burun gelmesi, divandaki herkesi dehşete düşürür.
Ve o günden başlayarak saraydaki divan toplantılarına vezir-i azam başkanlık eder, padişah da toplantıyı kafes arkasından izler.
SON SÖZ: Fatih Sultan Mehmet'i elbette ayrı tutarak söyleyelim:
Zalimlerin ortak yönleri, korkak olmalarıdır. Hele zulmünü, bebeklere ve kadınlara topluca kıymaya değin vardıranlar, en korkaklarıdır. Kant'ın 'çarpuk çurpuk malzeme' dediği de onların ta kendisidir. Sonsuza dek 'güvende' olacaklarını sanmasınlar; tarihte hiçbir kıyıcı toplum / devlet, kalıcı olmamıştır.
DİL YANLIŞLARIMIZ
Radyo ve televizyonların haber bültenleriyle gazetelerde çok sık karşılaştığımız mantık dışı anlatım:
"Geçtiğimiz günlerde..."
Zamanı biz geçmeyiz, o kendiliğinden geçer.
Doğrusu:
Geçen gün, geçen ay, geçen yıl...
Bir de "iletmek" eylemi, sürekli yanlış kullanılıyor.
"(Falanca kişi) Rahatsızlanan Meral Akşener'e geçmiş olsun dileklerini iletti."
İletmek; götürmek, ulaştırmak, nakletmek, demek.
Oysa, haberden anlıyoruz ki söz konusu kişi, Akşener'e bir başkasının geçmiş olsun dileğini iletmemiş; kendisi geçmiş olsun demiş.
'ELEŞTİRİ VERMEK' (!)
Bu arada, 'türedi' (Attila İlhan'a özgü deyişle 'çıtırbom') bir eylem:
"Eleştiri vermek"!..
Bir tv kanalının parlamento muhabiri, 23 Eylül 2023 günkü ana haber bülteninde, henüz hazırlığı yapılmakta olan CHP İstanbul İl Başkanlığı seçimiyle ilgili haberi anlatırken şöyle dedi:
"(Kongrede) Eleştiri vermek isteyenler..."
Türkçede, "eleştirmek, eleştiri yapmak, eleştiride bulunmak" var ama "eleştiri vermek" diye bir yardımcı eylemli bileşik eylem yok.
Yalnızca "eleştiri" adıyla, "yapmak" eyleminin bitişik yazıldığı 'tezlik eylemi' var:
"Eleştirivermek"
'Çabukluk, kolaylık, yardım' kavramları içerir.
GRAM GRAM 'EPİGRAM'
Her yerden silene inat, Atatürk'ümün
Adını stadına veren şanlı kulübüm;
Yüzüncü yılın yüz ağartan Fener'i, bil ki
Artık ben daha koyu Sarı - Lacivert'im.